Bölüm 15 "Kararsızlık"
🍰
Cara'nın Anlatımından;
Bir vanilyanın kokusu iştahı kabartır; benim için ise sadece huzurdu. Pasta yaparken içine koyduğum her bir malzemenin kokusunu içime çekerdim. Muhallebi pişerken buharı bana doğru eserdi, kokusundan anlardım ne kadar şekerli olduğunu. Bahçeden taze toplanmış kıpkırmızı çilekleri ince ince doğrarken kokusunu içime çekerdim. Pastamı kaplayacağım çikolatayı eritirken bir çay kaşığı ile tadına bakardım çünkü dayanamazdım kokusuna. Benim için huzur bunlardı: her zaman da bunlar olmuştu.
Ancak burnuma dolan temiz sabun kokusu huzurlu hissettirmişti beni. İçimi kemiren çokça sorun vardı, yaptığımı yanlış buluyordum. Ama yine de kendimi huzurlu hissetmeden de yapamıyordum. Belki de onun bir katil olmaması benim içimi ferahlatandı. "Farklısın," dedi Arnold. Kafamı göğsünden kaldırmadım, eli sırtımda duruyordu ve parmakları dağılmış saçlarımda geziniyordu. "Bu kadar iyi olman ne kadar doğru karar veremiyorum." Diye mırıldandı. Kaşlarımı çattım yine de ağzımı açıp bir şey söylemedim. Bulunduğum konumu fazlasıyla yanlış buluyordum ama niye bir türlü çekip gidemiyordum? O yaralı küçük bir çocukluk geçirmiş ve senin kalbin iyi. İçimden bulduğum sonucu kabul ettim.
O sevgi görmeden büyümüş biriydi. Her çocuk sevilmeyi hak ederdi. "Evden kaçıp taşra bir yere yerleşip, tatlılar yapmak isterdim." Diye mırıldandım iç çekerek. "Hiçbir şey için geç değil, Cara." Dedi Arnold. Bazı anlar olurdu tüm içini dökmek isterdin, yaş döktüğün anıları birisiyle paylaşmak isterdin. Şu an içinde bulunduğumuz durum buydu; ben artık yorulmuştum ve ilk defa beni dinleyen birini bulmuştum. Aynı şekilde Arnold'ın da ilk defa bana hislerini açtığını düşünüyordum. "Geç değil belki ama imkansız."
"İmkansız; sen onu öyle görürsen imkansız olur." Sesi daha sert çıkmıştı, hayallerimin gerçekleşmesini imkansız gördüğüm için kızmış gibiydi. Ani bir kararla göğsünden ayrıldım, sırtımda ki kolu boşluğa düştü. Dizlerimin üzerindeyken göz göze geldik, onu ilk defa bu kadar yakından ve net bir şekilde inceliyordum.
Gözleri; bir kuyunun dibini anımsatmıştı bana. Siyahtı fakat sanki gökyüzünde ki yıldızlar kuyuya nasıl yansırsa, onun da gözlerine yansımıştı. Kirpikleri sık ve gürdü, bakışlarını daha derinleştirmişti. Sevimli bir yüzü vardı ve ben bunu şu an fark ediyordum. Belki de ilk gördüğümden beri onu katil bildiğim için sevimli görememiştim. Burnunun üzerinde çok az bir çil vardı, yakından bakılmadığı sürece belli bile değildi. Saçları da koyuydu, her bir tutamı dalgalıydı. Bir kaç tutamı alnına dokunuyordu.
Küçük bir çocuğa benziyordu. Küçük, sevgiye muhtaç, masum bir çocuk gibi gözükmüştü gözüme. İster istemez bakışlarım yumuşadı. "Tatlı sever misin?" Diye sordum gözlerinin içine bakarken. Uzun süre sessizlikten sonra duyduğu soru ile bir an şaşırmıştı. "Hiç yemedim." Aldığım cevap ile gözlerim şaşkınca irileşti. Bir insanın hiç tatlı yememesi nasıl mümkün olabilirdi?
"Gerçekten mi?"
Omuzunu silkip, gözlerini gözlerimden çekti. "Bir anne ile büyümedim Cara. Tek yaptığım küçük yaşımdan beri bahçe ile uğraşmaktı."
Benim de annem hiç tatlı yapmamıştı, fakat o bir Dükün karısıydı. Bu gayet normaldi onun için. Ama Arnold'ın annesinin Arnold'a annelik yapmadığı gerçeği, beni üzüyordu. Küçük kızının peşinden koşmuştu, bu yolda yıpranmış ve üzülmüştü. Ancak yine de bu bir neden olamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
16.Yüzyıl Pastacısı
Tiểu thuyết Lịch sửCara Hamilton; Durham'ın en gözde ailesinin; Hamilton'ların tek kızları. 17 yaşında olan Cara; diğer kızların aksine evlenmek değil, tatlılar yapmak istiyordu. Tüm vaktini bir Dükün peşinden koşmak yerine mutfakta harcamak istiyordu. Marifetli elle...