16.Yüzyıl Pastacısı
Bölüm 3 "Öfke Sorunu"Düzenlendi✨
🍰
Pişen yemeklerin çıkarttığı sesler dışında mutfak sessizdi. Herkes olanları tahmin edebildiği için korku dolu gözlerle Düşes Alberta ve Cara'ya bakıyorlardı. Düşes Alberta'nın yüz ifadesi fazlasıyla katıydı, elinde bir bıçak olsaydı eğer bunu kesinlikle birisine saplayabilirdi. "Neler oluyor burada?" Diye sordu kelimelere bastırarak. Çalışanların hepsinin boynu aşağı eğilmiş, elleri önlerinde birleşmişti. Düşes Alberta katı kurallara sahip birisiydi. Cara; onu neredeyse hiç içten gülerken görmemişti.
"Efendim-" konuşan hizmetliyi Düşes tek bir el hareketiyle susturdu. "Sen kimsin?" Diye sordu Düşes genç, yakışıklı Joshua'a bakarken. Joshua bir adım öne çıktı, yüzünde samimiyetsiz bir gülümseme vardı. Düşes anında onun karakteri hakkında kötü şeyler düşünmeye başlamıştı. "Sayın Düşes hazretleri; ben Joshua Hunt." Gür bir sesi vardı. İster istemez güçlü sesine hayran kalıyordunuz, ve Cara da bu hayran kalanların arasındaydı.
"Ne işin var burada?" Düşes bir böcek görmüş gibiydi, tiksinti doluydu. Sonuçta o bir soylu değildi, sıradan bir kasabalıydı. "Cara benim küçük erkek kardeşim için pasta yaptı, onu almak için geldim." Tüm çalışanlar ve Cara şaşkınca ona döndü.
Joshua ona bakan gözlere şaşkınlıkla baktı. "Pekâlâ." Düşes Alberta kabarık eteğini toplayıp mutfağın içine tamamen girdi. Herkes nefeslerini tutmuş ne yapacağını bekliyordu. Arka tezgahta duran kar beyazı pastayı eline aldı. Cara karşı çıkmak için pastaya uzansa da Düşes Alberta anında sinirli gözlerini ona çevirdi. "Bu güzel pastayı alacaktın değil mi?" Diye sordu
Düşes Alberta. Joshua konuşmayarak kafasını olumlu anlamda aşağı yukarı salla.Düşesin dudaklarına soğuk bir gülümseme kondu, gözlerinde şeytanın parmaklarının izleri hareket ediyordu. Joshua hiçbir şeyden habersiz pastaya uzanacakken Düşes pastayı yere attı. Herkesin ağzından şaşkınlık nidaları çıkarken Cara olduğu yerde eğildi. Onca emekle uğraştığı, boynunu ağrıtan pasta paramparça olmuştu. "Şimdi yerden parçaları toplayabilirsin. Sonuçta sizler buna lâyıksınız?"
Düşes Alberta; Cara'nın kolunu sıkıca tutup eğildiği yerden kaldırdı onu. Cara dolu gözlerle yerde ki pastasına bakıyordu. Joshua da aynı yere bakıyordu fakat az önce işittiği o sözler onu fazlasıyla etkilemişti. Joshua'nın kalbinde Düşese büyük bir kin büyüyordu, onu yakıp yıkacak kadar büyük bir kin.
Cara özür dilemek istedi, annesinin zalim olmasından dolayı, pastasının paramparça olduğu için. Ama hiç birini söyleyemeden Düşesin öfkesiyle beraber salona geçtiler. Düşes tam karşına aldı Cara'yı. Tek bir kelime bile etmeden yüzüne okkalı bir tokat geçirdi. Cara şiddetin büyüklüğü ile yere düştü. Sağ yanağı acıyordu, yanıyordu. Gözlerinden kopup yanaklarına izlerini bırakan yaşlar o izi serinletemiyordu.
"Bir daha o mutfağa girmeyeceksin bir daha kendiden aşağıda ki insanlarla konuşmayacaksın!" Düşes Alberta öfkeyle bağırmış Cara'nın saçlarını öfkeyle kendisine çekmişti. "Beni karşına alma Cara." Düşes Alberta saçlarıyla beraber Cara'yı ileri savurdu.
"Sakın!" Öfkeli adımlarla salondan çıkıp gitmişti. Cara hem fiziksel hem ruhsal acıyla beraber yalnız kalmış, ağlıyordu. 'Neden?' Diye geçirdi içinden. 'Neden normal bir ailenin kızı olmadım?'
Elsa tedirgin bir şekilde mutfaktan çıktı, etrafı iyice kolaçan ettikten sonra hızlıca salona girdi. Yerde ağlayarak yatan Cara'yı görünce onun da gözleri doldu. "Efendim,"diye fısıldadı çaresiz bir sesle. Tekrar etrafına bakıp o da yere oturdu. Cara'nın omuzlarından tutup sıkıca sarıldı ona. Cara anında onun sıcaklığına sığındı. Bir süre Elsa'nın kucağında ağlayıp, onun elbisesini ıslattı. Elsa ise konuşmadan saçlarını sevdi. "Odanıza çıkalım efendim," dedi yerden kalkarken. Cara bitap olmuş bir şekilde Elsa'nın da yardımıyla yerden kalktı.
Elsa tüm ağırlığını kendine alıp, odaya çıkarttı Cara'yı. Cara cansız bir bez bebek gibiydi tepki vermiyordu. Ağlamak dışında. Elsa yavaşça onu yatağına oturttu elbisesini çıkartıp geceliğini giydirdi. Saçlarını tarayıp olduğu gibi bıraktı.
En son yanağına yara kremi sürdü. "Teşekkür ederim Elsa, iyi ki sen varsın."
Elsa kızaran yanaklarıyla beraber bir şey demeden odadan çıktı.
Cara tüm acılarıyla beraber yalnızdı artık, gözlerinde ki yaşlar kurumuştu. Yanağında ki acı artık çok fazla sızlamıyordu. Ancak yanağında kırmızı bir izin olduğuna adı gibi emindi. 'Limon ağacım.'
Aklına düşen ilk hediyesi ile yerinden kalktı; o minicik dalları ve dallara tutunan çiçekleri sevmişti. Bu ona verilen ilk hediyeydi, ilk samimi içten bir hediyeydi. Ve şimdi ona ne olduğunu bilmiyordu; aşağı inmek istiyordu. Ama annesinin ona söylediği sözler ayaklarını hareket ettirmiyordu.
Cara, ayakta durarak ne yapacağını düşünürken odasının kapısı tıklatmayla beraber açıldı. Gelen; Liam Hamilton'dan başkası değildi. Yaşının da verdiği kırışıklara sahipti, boyu orta uzunluktaydı. Gür kahverengi, açık tonda ki saçları özenle geriye itilmişti. Kahverengi gözlerinde bir annenin kucağında ki sıcaklık vardı. Cara babasının bir kopyası gibiydi. Liam Hamilton içeri girdi, kızına sıkıca sarıldı.
"Baba," Cara susup, kendine gelmek için zaman tanıdı. Sesi titriyordu ve ağlamak üzereydi. "Sakin ol küçük kızım." İnsanı rahatlatan bir ses tonuna sahipti Liam, bir piyanonun notalarına basıldığında ki o rahatlığı veriyordu Cara'ya. "Annem, beni evlendirmek istiyor. Oysa ki ben daha çok gencim!"
Liam Hamilton kızını yatağa oturttu, küçük ellerini kendi ellerinin arasına alıp sıktı. "Biliyorum Cara. Ama anneni tanıyorsun o istiyorsa kesinlikle olmalıdır." Babası da çaresizdi, Cara anında bunu anlayabilmişti. Cara'nın kafası aşağı düşmüştü, tek umudu olan babası da ona sırt çeviriyordu. "Annen sert bir kadın; ama emin ol senin iyiliğini istiyor." Liam Hamilton kızının sağ yanağına baktı, o kızarıklığa. İçi acıdı, onun da sağ yanağında bir iz belirdi. Tabii bu iz fiziksel olarak gerçek değildi, Liam sadece bu izi kendi içinde hissetti.
"Peki baba." Dedi Cara çaresizce. Babası kızına öpücük kondurup odadan çıktı. Cara her ne olursa olsun isteklerinden vazgeçmeyecekti. Balo gününe kadar bir plan yapmalıydı.
Kucağında birleştirdiği ellerine bakarken penceresi tıklatıldı. Cara şaşkınca pencereye baktı, gördüğü kişi ve elinde ki küçük limon ağacı ile şaşkınlığı iki katına çıktı.
Aynı zamanda içine dolan sıcaklıkta iki katı olmuştu.
🍰
Merhabalar, nasıl buldunuz bölümü?
Sizlere sorularım olacak;
Siz Cara'nın yerinde olsanız ne yapardınız?
Joshua gerçekten samimi mi?
Düşes Alberta gerçekten kötü biri mi?
Cevaplarsanız sevinirim, minik yıldıza dokunmayı ve fikirlerinizi bana sunmayı unutmayınız lütfen!
Bol tatlı günler 🍭
İnstagram | cherrynn00

ŞİMDİ OKUDUĞUN
16.Yüzyıl Pastacısı
Fiksi SejarahCara Hamilton; Durham'ın en gözde ailesinin; Hamilton'ların tek kızları. 17 yaşında olan Cara; diğer kızların aksine evlenmek değil, tatlılar yapmak istiyordu. Tüm vaktini bir Dükün peşinden koşmak yerine mutfakta harcamak istiyordu. Marifetli elle...