Bölüm 19 "Engel"
🍰
Cara'nın anlatımından;Zamanı durdurabilmek veya geriye sarmak mümkün olsaydı eğer; hiç çekinmeden bu şansı kullanırdım. Arnold'ı uzun zamandır tanımıyordum, her duygusuna şahit olamamıştım. Ancak şu an onun gözlerinde gördüğüm öfke; bir çocuğun kini gibiydi. Çocuklar kin tutamazdı oysaki, unuturlardı. Fakat nadiren de olsa bazı yaralı çocuklar kin tutardır, Arnold'da o nadir çocuklardan biri gibiydi.
Ayağa kalkıp, peşinden koşmak için haraketlendiğimde annemin elleri koluma dolanmış, baskı uygulamıştı. "Otur ve yemeğini ye." Demişti sakince. Onun bu sakinliği karşısında şok olmuştum, az önce Arnold annesi Lexi'i öldürmek için masadan kalkıp gitmemiş gibiydi. "Nasıl böyle kötü olabilirsin?" Diye sordum pürüzlü bir sesle.
Annemin mavi gözleri bana döndü, sorum onu öfkelendirmişti. "Ben hiçbir zaman kötü birisi olmadım. Ancak birisi bana bulaşırsa karşılığını alır." Sözleri cam kırıkları gibi tenime battı sanki, bir annem vardı; kimsenin annesine benzemezdi. Kötüydü, acımasızdı. Arnold'ın bağrış sesleriyle dikkatim dağıldı, anneme söyleyeceğim sözleri yutmak zorunda kaldım. Masada oturan David dikkatimi çekti, hızlıca ona dönüp bağırdım. "Kalkıp engel olsana!"
Kafası eğikti, hiçbir tepki vermiyordu. Bağrış sesleri yükselince daha fazla duramayarak ayağa kalktım, annem tekrar engel olmak istediğinde ondan önce davranıp, bileğini tuttum. "Çek ellerini," diye fısıldadım tehditkar bir şekilde. Annemde ayağa kalktı, elim hâlâ bileğindeydi. "Bana karşı geliyorsun, Cara."
Alayla gülüp, ona tiksinircesine baktım. "Yoksa Arnold'a yapılanların aynısını bana mı yaparsın anne? Durma yap, yine de ben gideceğim." Dedim kendimden emin bir şekilde. Beni bu raddeye getiren şey, Arnold idi. Onun bir katil olmasını istemiyordum, hele ki annesinin katili.
Annem sözlerimin şaşkınlığını yaşarken ben onu tüm gücümle geriye ittim, sandalyesi yere devrildi. Son anda masanın kenarına tutunup, düşmekten kurtuldu. Yanından ışık hızıyla geçip, seslerin yoğun olduğu yere, ikinci kata çıktım. Ben seslere yaklaştıkça Arnold'ın konuşmaları daha netleşiyordu.
"Çekil şurdan." Diye bağırdı Arnold öfkeyle. Kime bağırdığını bilmiyordum ancak birisinin karşı çıkması içime su serpmişti. Merdivenleri ikişer çıkıp, uzayan koridorda gözlerimi gezdirdim. Koridorun sonundaki kütüphanedeydiler. Eteğimi toparlayarak odaya doğru koştum.
Odadan içeri girdiğimde beni büyük bir kaos ortamı karşıladı. Raflardaki çoğu kitap yerdeydi, sandalyelerden biri paramparça olmuştu. Lexi küçük bir kız çocuğu gibi köşeye sığınmış ağlıyordu, Elsa çaresiz bir şekilde Lexi'nin yanında oturmuş göz yaşlarını siliyordu. Beni asıl şaşırtan kişi Joshua olmuştu, Lexi'nin tam karşısında dikiliyordu, Arnold'ın ona ulaşmasını engelliyordu.
"Yapma. O senin annen!" Dedi Joshua. Arnold öfkeyle güldü, yüzünü göremiyordum tam olarak arkasındaydım. "O benim annem değil. O bir pislik ve ben şimdi bu pisliği ortadan kaldıracağım." Arnold, tüm gücüyle Joshua'yı itince daha fazla seyirci kalamayıp Arnold'ın koluna yapıştım. Arnold'ın yüzü bana döndü, terden yüzü ve saçları nemlenmişti, koyu gözleri öfkeyle parlıyordu. "Cara." Diye fısıldadı benim duyabileceğim şekilde. Yutkundum, "Yapma Arnold. Lütfen, gidelim." Dedim. Göz yaşlarıma engel olamamıştım tekrar akmaya ve bana zor zamanlar yaşatmaya devam ediyorlardı.
Arnold'ın bedenin titrediğini hissettim, gözlerime bakamıyordu. Büyük bir seçimin ortasındaydı, ona daha fazla tutunup daha yakınına girdim. Elindeki bıçağa uzandığımda geri çekti. "Hadi Arnold. Sence onun için katil olmaya değer mi? Her şeyi halledeceğiz söz veriyorum."
Kararsız bakışları bana çevrildi, yüzü kararsızlıkla gölgelenmişti. Sıkıntıyla nefesin verdi, gözleri odada gezindi. Tekrar bıçağa uzandığımda geri çekilmeden alıp, bıçağı uzak bir köşeye attım. Kollarımı Arnold'ın bedenine sıkıca sarıp, kollarında ağlamaya devam ettim. Çok geçmeden Arnold'da bana kollarını sarıp, yüzünü saçlarımın arasına gömdü.
İkimizde birbirimize sığınıp, şifayı birbirimizde bulmuştuk. Onun nasıl kötü bir durumda olduğunu en iyi ben biliyordum; çünkü tam olarak sıkıntısını kalbimde hissetmiştim. Şimdi kolları bedenime sarılıyken kendimi çiçeklerle dolu bir tarlanın tam ortasında hissediyordum. Onun kolları huzur tatmış gibiydi. Aynı şeyleri onun da hissetmesi için dua ettim zira en çok onun ihtiyacı vardı huzura.
Arnold ağlıyordu, göz yaşlarını görmek beni daha çok üzdü. O yaralı küçük bir çocuktu, annesine muhtaç bir çocuktu sadece.
"Çok acıklı," annemin sesi Arnold'ın kollarından çıkmama sebep oldu. Yanaklarım yanmaya başlarken kendimi Arnold'dan uzağa attım. Annem kapı pervazına yaslanmıştı, gözlerinde şeytani parıltılar vardı. "Benim küçük aptal kızım, aptal bir oğlana mı aşık oldu? Ah çok dramatik."
"Anne lütfen." Uyarım onu zerre etkilemedi, yüzünde alaycıl bir ifade vardı. Joshua'a yaptığı gibi Arnold'ı aşağılayacaktı. Fakat bu sefer buna seyirci kalmayacaktım.
"Yeter. Artık kimseyi alçak görme, zira bu odada alçak birisi varsa o sensin. Ben senin aptal oyuncağın değilim, kimse senin oyuncağın değil."
Bileğimi birisi tutsada kolayca kurtulup, öfkeli adımlarla annemin yanına yürüyüp karşısına dikildim. Belkide bu cesaretim az önce Arnold'ın göz yaşlarını gördüğümdndi. "Ne beni küçümsemene izin vereceğim nede değer verdiklerimi küçümsemene göz yumacağım," İşaret parmağımı annemin hızlıca inip kalkan göğsüne bastırdım. "Sen bana hep aptal diyorsun ya anne, al sana aptal olmayan bir Cara."
Bunca yıldır boynumu eğip, karşı çıkmamıştım anneme. Bana bağırsada, cezalar versede, tokat atsada sevmeye devam etmiştim. Hayallerimi özgürce anlatamamıştım hiç, stres olmadan girememiştim o mutfağa. Hep annem görür mü diye düşünüp, stres yapmıştım. Kendimi eski küçük Cara gibi görmüyordum, içimde bir güç vardı. Ve bu gücü annem bile olsa ona karşı kullanacaktım. Ben zengin bir eş istemiyordum, ben sevdiğim insanlarla bir olduğum bir dünyada yaşamak istiyordum.
Annemin yüzündeki sahte maskenin kırıldığını gözlerimle gördüm, yaralı bakıyordu gözlerime. Daha önce hiç bakmadığı bir şekilde bakıyordu. "Ben annenim senin, kötülüğünü istemedim hiç." Sesi ilk defa böylesine güçsüz çıkmıştı. Ellerini boğazına koydu, nefes alamıyormuş gibiydi.
"Sen benim bebeğimsin; hiç kötülüğünü ister miyim?" Dedikten sonra yere oturdu yavaşça. Mavi gözleri doluydu, sol gözünden bir yaş koptu. Ve ben annemin ağladığına ilk kez şahit olmuştum. Benim sözlerim ağlatmıştı.
Kalbim acıyordu, bu mümkün olabilir miydi? Bilmiyorum. Ancak kalbimin olduğu yer sızım sızım sızlıyordu. Bu odada iki anne vardı; ikiside annelikten habersizdi, ikiside ağlıyordu. Bu odada hiç gerçek anne yoktu.
Anneme arkamı döndüm, beni izleyen Elsa, Arnold ve Joshua ile karşılaştım. Elsa dayanamayıp ağlıyordu, Joshua üzgünce bana bakıyordu. Arnold ise nemli gözleriyle destek verircesine bakıyordu.
Üçüde aynı anda bana koştu, kollarımı açıp üçüne de sarmaya çalıştım.
Onlar benim en değerli hazinemdi.
🍰
10.000 okuma olmuşuz. ❤️

ŞİMDİ OKUDUĞUN
16.Yüzyıl Pastacısı
Historical FictionCara Hamilton; Durham'ın en gözde ailesinin; Hamilton'ların tek kızları. 17 yaşında olan Cara; diğer kızların aksine evlenmek değil, tatlılar yapmak istiyordu. Tüm vaktini bir Dükün peşinden koşmak yerine mutfakta harcamak istiyordu. Marifetli elle...