-37-

1.2K 135 50
                                    


KEYİFLİ OKUMALAR

"Her insanın kalbinde göç etmeyi seven iki kuş vardır.
Biri tahammül eder, diğeri göçmeyi sever."



☁️☁️☁️☁️



Tarih tekerrürden ibaret değildi. Ayaz Baran bunu baktığı resimde görebiliyor artık ipin kördüğüm olan o kısmını çözdüğünü düşünüyordu. Sıla'yı bulmaya çok yaklaşmıştı ve ailesinin yaşadığı şeyleri yaşamaması için bu kısır döngüyü bozacaktı. Evin içerisinde dolaşan memurların sesleri, telsizden yükselen anonslar hepsi birbirine karışırken Turgut Bey ve Ali de onlara eşlik etmek istemişti. Fakat Sanem onların bu işe karışmaması gerektiğini ve sadece bulundukları yerde hiçbir şeye dokunmadan beklemelerini rica etmişti. Onları olay yerinden uzaklaştırabilir ya da hiç almayabilirlerdi ama Ayaz Baran her ikisine de göz yumuyordu.

Derince bir nefes alıp elindeki çerçeveyi bırakmadan şöminedeki çıkıntıya kolunu dayadı. Sıla'yı burada bulabileceklerini düşünmüştü ama burada da yoktu. Vedat Vural. Namı diğer Bulut Suyu'nun yıllar önce yaşadığını evde şimdi Ayaz Baran'ın ayak izleri vardı. Her yer didik didik aranıyor ve bulunacak en ufak ipucu için herkes harekete geçiyordu. Fakat kayda değer bir şey yine yoktu. Onu bulacaktı bunu biliyordu ve bununla nefes alıyordu. Yaklaştığından da emindi ama işte Sıla yine yoktu. Gözlerini yeniden çerçeveye çevirdiğinde fotoğraftaki küçük kızı süzdü. Gülüşüne baktı. Rüzgardan dolayı uçuşan saçları ağzına girmişti ve mavi gözleri gelen güneş ışığından dolayı kısılmıştı. Üzerinde kırmızı bir elbise vardı ve elini kadraja doğru uzatmıştı. Küçük kızın arkasındaki beyaz eve ve yeşil alanda gözlerini gezdirdi. Ormanlık bir araziye konumlandırılmış yazlık bir ev gibi gözüküyordu. Kalın bir çınar ağacı ben buradayım diye bağırırken ev ise beyazlığıyla göz kamaştırıyordu.

Ayaz Baran bu görüntüye daha fazla bakamayacağına kanaat getirdiğinde elindeki çerçeveyi şöminenin üzerindeki yerine bıraktı. Herhangi bir durumla karşılaşmamak ve güvenliği elden bırakmamak adına prosedür gereği çelik yelek giymişti. Hiçbir zaman ağırlığından yakınmamıştı ama bugün omuzları taşımayacak kadar yorgundu. Kaburgaları bu duruma isyan ederken sıkışmış kalbi yelek altında iyice daralıyor eli sürekli göğsüne doğru gidiyordu. Ha bir de sürekli Ali'nin gözleri onun üzerinde gezindiği için baskı altında kalmış gibiydi. Elini burun kemerine götürüp sıktığında başını eğdi. Takati kalmamıştı ama direnme istediği gün geçtikçe sanki artıyordu. Sıla'yı tekrar görebilme umuduna tutunuyor onun için kendi benliğiyle savaşıyordu. Başı ağrıyor ve buna uykusuzluk da eşlik ediyordu. Onun sızısı da devası da acı içinde kıvranırken yoklukla savaşmaya tahammül edemiyordu.

Ali bitkin bakışlarını Ayaz Baran'a çevirirken ilk gözüne çarpan şey ne kadar yorgun gözüktüğüyle ilgiliydi. Sıla'nın kayboluşu neredeyse onuncu güne varmak üzereyken Ayaz Baran'ın merkezden ayrıldığını hiç görmemişti. Orada yatıp orada kalkıyordu ve kendisi de bu duruma eşlik ediyordu. Etrafında koşuşturan onca insanı gözü görmez olmuştu. Elini ağırca alnına götürüp ovuştururken kaşları olabildiğince çatıktı çünkü istediği sonuca ulaşamadığını Sıla'yı burada bulacağını düşünürken bulamamanın getirdiği yenik duyguyla baş etmeye çalıştığını biliyordu Ali. Ağır adımlarla Ayaz Baran'a doğru ilerlediğinde aralarındaki mevzu her ne olursa olsun kendini bu kadar hırpalaması ne Sıla için ne de kendisi için iyiydi. Yavaşça elinde tuttuğu pet şişedeki suyu Ayaz Baran'a doğru uzattığında birbirlerine destek olmaları gerektiğinin farkındaydı.

-Biraz iç, baş ağrına iyi gelir.

Ayaz Baran ilk önce bakışlarını Ali'nin uzattığı pet şişeye sonra da Ali'ye çevirdi. Başının ağrıdığını nereden anlamıştı? Üstelik su gerçekten iyi mi gelecekti? Sana Sıla iyi gelecek diye haykıran iç sesini bastırmadan hafifçe başını salladı ve Ali'nin uzattığı şişeyi aldı. Birkaç yudum suyun boğazından aşağıya akmasına izin verdiğinde gözleri de ağırca kapanıp açılıyordu.

BULUT SUYU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin