Elimdeki bardağı Wooyoung'ın önüne itekleyip duymayacağını bilsem de teşekkür ettim ve arkadaki odama yöneldim. Wooyoung'sa bardaki yakışıklı barmen olarak genellikle ilgi odağı oluyor sarhoş kızlarla uğraşmak zorunda kalıyordu.
Çalıştığım bar aşırı kalabalık olan bir yer değildi ama sürekli müşterileri vardı. Bu yüzden oldukça iyi kazanıyordu. Yeri merkezde değildi, ara sokaklardan birindeydi, ve dışarıdan neredeyse bir bar olduğunu anlamak imkansızdı. Bunun sebebiyse barda illegal şeylerin dönmesiydi.
Kadın pazarlamadan tutun uyuşturucu kaçaklığı gibi bir çok suça ev sahipliği yapan bir yerdi. Bense burada tamamiyle kendi isteğimle işe başlamıştım. Wooyoung benim en yakın arkadaşımdı, beraber büyümüştük, sürekli aynı okullara gitmiştik ve şimdi de aynı lisedeydik. Bana burada çalıştığından bahsetmemişti başta. Onun aşırı yorgunluğundan, eve normalden geç gelmesinden ve mor gözaltlarından şüphelenip takip etmiştim bir okul çıkışı.
Geldiği yere peşinden girdiğimdeyse gördüklerimle kıçım bir tarafıma kaçmış, kendim de buradan kaçıp gitmemek için zor duruyordum. İçerisi boğucu bir dumanla kaplıydı ve 17 yaşında olmama rağmen bu dumanın sadece sigara dumanı olmadığına adım gibi emindim. Ben, Wooyoung da bir köşede ot çekecek sanıp tırnaklarımı kemirirken o barmen yerine geçip siyah önlüğü kafasından geçirmişti.
Üstümdeki lise formasıyla ortamda fazlaca sırıttığımdan göz göze gelmemiz çok uzun sürmemişti. Sonrasında oturup uzunca konuşmuştuk. Bana hep barista olarak çalışmak istediğini söylerdi ama barmenliğin çok daha fazla getirisi olduğu için bunu seçtiğini söylemişti. Patronun çok ılımlı birisi olduğundan da bahsetmişti. Ben de o sıralar iş arıyordum ve Wooyoung'ın kuyruğu olduğum için ona orada çalışıp çalışamayacağımı sormuştum. O sırada patronu olarak bahsettiği adam gelmiş, yanıma bar taburelerinden birine oturmuştu. Onun patronu olduğunu Wooyoung'ın eğilmesinden çıkarmıştım.
"Aslında dansçılarımızdan biri geçen hafta işten ayrıldı. " deyip kalın dudaklarını büzmüştü adam. Sonra Wooyoung'dan içecek bir şeyler istemiş, bana da söylemiş ama ben reşit olmadığımı söyleyerek kibarca geri çevirmiştim onu.
"Yeosang çok güzel dans eder, değil mi sangie~?" diye araya girmişti Wooyoung. Dediği üzerine utanıp başımı öne eğmiştim. Bakış açıma bir el girdiğinde kafamı kaldırdım.
"Bu arada kabalığım için affet, ben Mingi. Barın sahibiyim." deyip gülümsedi adının Mingi olduğunu öğrendiğim adam. Gözleri tek bir çizgi halini almıştı ve bu onu gözümde daha güvenilir kılmıştı anlamsızca. Yine de kötü birine benzemiyordu. Yüzü en az bizim yaşlarımızdaymış gibi küçük duruyordu, vücudu bunun tersini söylese de.
"Memnun oldum, Yeosang. Wooyoung'ın çok eskiden beri arkadaşıyım." deyip gülümsedim ben de. Sonra Wooyoung'ın önüme koyduğu spritedan bir yudum aldım. Wooyoung da bardakları kurulamaya devam etti.
"Ee ne diyorsun Yeosang, bizim için dans eder misin?" diye sordu Mingi. Açıkçası tedirgindim, çünkü çok tekin bir yer gibi durmuyordu. Başıma bir şeyler gelme düşüncesi içimi kemirse de dans edip para kazanma işi kulağıma kötü gelmiyordu.
"Ne çeşit bir dans?" diye sordum bacak bacak üstüne atıp tüm dikkatimi Mingi'ye verirken.
Mingi, arkasını dönüp sahneyi ve sahnedeki kızları izledi, benim de arkasından bakmamı bekleyerek. Kızlar aşırı açık şeyler giymiyordu, ama çok da kapalı sayılmazlardı. Üzerlerinde deri şort ve siyah büstiyerleri vardı. Siyah file çoraplarıyla oldukça ateşli gözüküyorlardı, çalan hip hop tarzı müziğe uygun şekilde dans ediyorlar, arada kalçalarını kıvırıp tahrik edici görüntüler sergiliyorlardı. Mingi oturuduğu yerde tekrar bana döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
don't tell anyone/seongsang ◇
Fanfiction"Söz vermiştin." dedim beni tuttuğu elini kolumdan çekerek. Göz yaşlarım yanaklarımdan süzülüyordu, ona güvenmiştim. Ona güvenmek istemiştim. "Tuttum." dedi, sesi titredi, her ne kadar yalan olduğunu bilsem de doğru olduğuna inanmak istedim. İnanır...