"Tamamdır, bu arada saçlarına cidden bayıldım." diyen Irene elindeki fırçayı bırakmış, beni oturduğum döner koltukta aynaya doğru çevirmişti.
Yeni pembe saçlarımla uyumlu güzel bir makyaj yapmıştı. Oturduğum yerden kalkıp saçlarımı düzelttim.
"Teşekkür ederim Irene, bununla beraber beş yüz oldu herhalde." diye yanıtladım onu. Beni gördüğü ilk andan beri Joy'la beraber saçıma yapışmışlar, durmadan övüp duruyorlardı.
"Bu arada, o morlukları görmedim sanma. Elektrik süpürgesiyle çıkıyorsun herhalde." deyip kıkırdadı.
Joy da oturduğu koltuktan seslice güldü, elindeki telefonundan kafasını kaldırmıştı.
Seonghwa'nın aşırı titiz bir insan olduğu aklıma gelirken ben de güldüm ve cevapladım. "Öyle de diyebiliriz."
Bakışlarım tekrar aynaya kaydığında siyah tül, kolları transparan gömleğimin boynundan gözüken morluklara baktım.
Kendi kendime sırıtıp odadan çıktığımda kendi odama uğrayıp telefonumu şarja bıraktım. Wooyoung ben bir hafta evde soyutlanırken onu götürüp yaptırmıştı. Vefakâr dostum...
Odadan tekrar çıktığımda kulise yöneldim. Irene ve Joy ne zaman geldiklerini bilmediğim bir şekilde beni bekliyorlardı.
Yeni saçımla ilk defa sahneye çıkacağım için heyecanlıydım. Şimdi daha çok ilgi çekecektim ve bu da biraz çekinmeme, telaş yapmama sebep oluyordu.
Mingi dahil barda çalışan herkesten saçımla ilgili övgüler almaksa güzel hissettirmişti. Sanırım Wooyoung haklıydı. Beni tamamen depresyondan çıkarmıştı.
Alkış ve ıslık sesleri kulağıma dolduğunda Joy'un ardından sahnedeki yerimi aldım.
.
.
.Beşinci sahneyi oynarken oldukça yorulmuş ve terlemiştim. Sabahında yaptığımız seksin de etkisi büyüktü tabii.
Uzun kollu gömlek üstüme yapışmış, derimi yakıyordu. Boynumdan bir düğmeyi açıp biraz olsun hava gelmesini diledim.
Gözlerim Seonghwa'yı ararken dans etmeye devam ettim. Geleceğini söylemişti.
Her ne kadar beni bırakmak için ısrar etse de ona izin vermemiş kendim gelebileceğimi söylemiştim. Beraber güzelce yemek yemiş, duş almıştık. Duşu beraber almamıştık tabii ama olsundu.
O kadar dalgındım ki kalabalığın arasından elindeki içkisini üzerime bocalayan genci fark edemedim.
Gömleğim sırılsıklam içki olurken adımlarımı yavaşlatıp vücuduma iyice yapışan gömleği üzerimden uzaklaştırdım. Kalabalıktan büyük bir tezahürat kopmuştu.
Benim tarafımdaki sahnenin yeri de ıslanmıştı. Kayıp düşmek istemediğim için durdum ve güvenliğin o çocuğu dışarı sürükleyişini seyrettim.
Performansın bitmesine on beş ya da yirmi dakika vardı bu yüzden fazla umursamadım ve sahnenin arkasından kulise geçtim.
Joy bana bakarken 'sorun değil' gülümsemesini yapıp dans etmeye devam etti.
Bu ilk defa yaşadığımız bir şey değildi, aklı başında insan buraya gelmiyordu zaten. Bu yüzden kızmadım ve en azından şişeyi atmadığına şükrettim.
Gömleğin düğmelerini açıp odama giren koridora yöneldim. Arka taraflarda fazla kimse olmazdı, olsa da tanıdıktı bu yüzden fazla dert etmedim. Şu an tek isteğim eve gidip sıcak bir duş almak, ve şu alkol kokusundan kurtulmaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
don't tell anyone/seongsang ◇
Fiksi Penggemar"Söz vermiştin." dedim beni tuttuğu elini kolumdan çekerek. Göz yaşlarım yanaklarımdan süzülüyordu, ona güvenmiştim. Ona güvenmek istemiştim. "Tuttum." dedi, sesi titredi, her ne kadar yalan olduğunu bilsem de doğru olduğuna inanmak istedim. İnanır...