0.3

1.8K 184 136
                                    

"Burada özürü hak eden biri yok Yeosang, gidelim." deyip beni kolumdan tutup sürüklemişti.

Sınıftan çıkarken elimi sıktığının farkındaydım, sinirlenmişti. Belki de benden daha fazla. Bense üzgündüm, sinirli olmam gerekirken.

Üzgündüm çünkü Seonghwa'dan Changkyun'u susturmasını beklerdim. Evet, susturmuştu ama ona böyle konuşma hakkını kim vermişti? Belki de Seonghwa onlara beni bardaki orospu olarak tanıtmıştı?

Düşüncelerim hıçkırarak ağlamama sebep olurken bacaklarımın artık beni taşıyamayacağına karar verip elimi Wooyoung'tan kurtardım.

Wooyoung beni biraz daha itekleyerek boş olduğunu anladığı sınıfa sokup kapıyı arkamızdan kapattı. Önümü göremezken halsiz vücudumu yere bıraktım. Wooyoung da dizlerinin üstüne oturup bana sarıldı.

Bir şey demiyor sıkıca sarılıyor, bir yandan saçlarımı okşuyordu. Beni nasıl sakinleştireceğini iyi biliyordu, çünkü bende panik atak vardı. Woo, nasılsa her seferinde yanımda olup bana destek çıkıyordu. Artık hıçkırıklarım iç çekişlere dönmüştü.

"Sen... orospu falan değilsin tamam mı? Her barda dans eden de orospu değildir, siktiğimin Seonghwa'sı." dedi sonlara doğru gerilen sesiyle. "Sen gördüğüm en masum insansın Yeosang, şu haline bir bak, kedi gibi kıvrıldın kollarımda." deyip kıkırdadı bu sefer de. Wooyoung saçlarımı okşayınca, ve ben de gece boyu uyumayınca uyku bastırmıştı tüm vücudumu, bu yüzden mayışmıştım.

Oturduğum yerde doğrulup ben de ona sarıldım. "Teşekkür ederim." dedim. Ona sahip olduğum için çok şanslı olduğumu biliyordum. Asla yalnız olmayacağımı da.

Zil çalınca oturduğumuz yerden kalkıp üstümüzü silkeledik. Wooyoung tekrar bana bakıp gülümserken kendimi on kat daha iyi hissediyordum.

Sınıfa girip kendi sıralarımıza ayrıldığımızda dersin tarih olduğunu hatırlayıp başımı sıraya gömdüm. Tarih dersinden nefret ediyordum, beni mayıştırmaktan başka bir şey yapmıyordu.

Öğretmen sınıfa girdiğinde ayağa kalktıktan sonra uyku pozisyonumu alıp gözlerimi kapattım.

Sıramın arkalarda olduğunu düşünerek birinin beni fark etmemesi umuduyla...

.
.
.

"Kang Yeosang! Kime diyorum? Burası senin evin değil kalk artık!" diye bağıran cırtlak kadın sesinden dersin matematik olduğunu anlamıştım. Ve matematik hocamız Bayan Yujin'den beter bir öğretmen daha yoktu okulda. Kendisi konrtol manyağının tekiydi ve saygısızlığa hiç tahammülü yoktu.

Bayan Yujin beni gömleğimin kolundan tutup çekiştirerek ayağa kaldırdı. Yeni uyandığım için oluşan aptallıkla beraber sendeleyerek ayağa kalkıp zihnimi açmaya çalıştım.

"Doğru müdürün odasına! Bıktım sizin gibi öğrencilerden." deyip beni çekmeye devam ederken kolumu ondan kurtardım. Özür dileyerek sınıftan çıktım, daha fazla azar yemek istemiyordum.

Bir kat çıkıp idareye geldiğimdeyse müdürün kapısını tıklatıp içeriye girdim. İçeride gördüklerim uykumun toz olup uçmasını sağlarken gözlerim irice açılmış olanları idrak etmeye çalışıyordum.

Changkyun ve Seonghwa müdürün odasında ayakta duruyorlardı, üstleri başları dağılmıştı. Changkyunun burnu kanıyor, Seonghwa'nınsa muhtemelen eski yarası nüksetmiş, dudağı kanıyordu.

don't tell anyone/seongsang ◇Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin