0.4

1.7K 192 257
                                    

Sonradan anladım ki o tok ses sadece telefonumdan değil, kapanan kapıdan gelmişti.

Gördüklerimi aklımdan çıkaramazken bütün saç diplerim çekiliyormuş gibi hissettim.

Oturduğum yerden kalkıp sınıftan hızla çıktım.

Muhtemelen bunu bütün okul görmüştü, şimdi herkes benim eşcinsel olduğumu düşünüyor, hatta en yakın arkadaşımla sevgili olduğumuzu sanıyordu! Yetmezmiş gibi bugün Wooyoung ve Seonghwa'nın kavgasını öğrenmişlerdi, beni onunla bağdaştırıp saçma sapan bir aşk üçgenine koyacaklardı. Üstüne üstlük Seonghwa benimle uğraşacak belki de işimi tüm okula yayacaktı. Sonra okulda tamamen aptal bir sürtük olarak anılacaktım. (öh ne kurdun be.)

Sinirlenince ağlama huyuma bir kez daha lanet ederken küçük bir düşme tehlikesi atlatıp okuldan çıktım.

O an tek düşündüğüm Wooyoung'tı.

Eve doğru hızlı hızlı yürürken cebimden telefonu çıkarıp bir yandan aramayı denedim.

Telefonu kapalıydı.

Bunu kimin yaptığını gerçekten deli gibi merak ediyordum. Wooyoung benim en yakın arkadaşımdı, biz onunla kardeş gibiydik. Bunu tüm okulun bilmesi gerekirdi. Ayrıca kahretsin ben erkeklerden falan hoşlanmıyorum!

İşe yaramayan telefonu tekrar cebime koyup adımlarımı hızlandırdım. Yolda geçen birine çarpınca sendeleyip özür diledim hızlıca.

Kriz geçirmek üzere olduğumu hissediyordum. Titremeye başlamıştım, burnum akıyordu, dizlerim titriyordu.

Bir günde daha önce hiç iki kere kriz geçirdiğimi hatırlamıyorum, sikeyim bir haftada bile hiç iki kere kriz geçirdiğimi hatırlamıyorum!

Daha fazla yürüyemeyeceğimi hissettiğimde bir ara sokağa girip duvarın dibine oturdum ve sakinleşmeyi bekledim.

Dizlerimi kırıp başımı arasına saklarken derin derin nefesler aldım.

Wooyoung'la konuşmak istiyordum. Bana sadece o iyi gelirdi.

Telefonumu titreyen ellerimle tekrar çıkarıp şansımı denedim.

Hat yeniden düşmeyince sinirle bağırıp telefonu karşıdaki duvara fırlattım.

Yüzümü gömüp saçlarımı çekiştirmeye başladım.

Aldığım soluklar yetmiyormuş gibi geliyordu.

Her şey daha kötüye gidiyormuş gibi geliyordu.

En ufacık şeylerin bende bu denli kötü etki bırakması sinirlerimi daha çok bozuyordu.

Şu an etrafımda olan her şey sinirimi bozuyordu.

"Yeosang?"

Başımı kaldırıp sesin sahibine bakmak istemiyordum. Kimseyi istemiyordum.

"Yeosang, sen misin?"

Ses gittikçe yaklaşıyordu. Endişe ve korkuyla karışık bir sesti bu.

"Tanrım..."

Ses dibimdeydi. Şimdi de kollarıyla bana sarılmıştı. Vücudumu sıcaklığı kaplarken bir eli başımdaydı, beni omzuma gömmüştü.

"Sorun ne? Titriyorsun, sikeyim! Ne yapmam gerekiyor?" derken beni daha çok sıkmış kendine boğmaya devam ediyor, beni tamamen sakinleşmekten uzaklaştırıyordu. Gitmesini istiyordum.

Kafamı kaldırıp öfkeyle sesin sahibine baktım.

"Seonghwa?"

Kendi sesim bana bile tanıdık gelmezken onun için sadece bir mırıldanmadan ibaretti.

don't tell anyone/seongsang ◇Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin