Seonghwa içeri girmiş, bir bana bir çıplak üst vücuduma bakıyordu. Gözleri benimkilerle buluştuğunda yutkundu.
Sonunda göz temasını kesebildiğimde girdiğim transtan çıkıp gri hoodiemi hızla üstüme geçirdim.
Seoghwa'ysa arkasından kapıyı kapattı. Klik sesi duymamla tekrar ona döndüm.
Kapıyı mı kilitlemişti o?
Üstüme doğru gelmeye başlayınca istemsizce geri adımlar attım.
"N-ne yapıyorsun?" diye sordum sırtım dolaba çarptığında.
"Asıl sen ne yapıyorsun?" diye sordu aramızda bir adım kala durunca. Kaşlarımı çatıp anlamadığımı belirten bir ifadeye büründüm.
"Kalbime, Yeosang. Ne yapıyorsun bilmiyorum, ama seni gördüğüm her an bir şeyler oluyor." deyip elimi aldı ve kendi kalbinin üstüne koydu.
Çok hızlı atıyordu, göğüs kafesini delip geçmek istiyor gibiydi sanki.
Dilim tutulmuştu, ne demem gerektiğini, ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Kendi kalp atışımı da hissedebiliyordum.
Ondan farkım yoktu. Ama bunu sadece ben bilecektim. Ona söylememin imkanı yoktu.
Gözlerimi kırpıştırıp bulunduğum durumun farkına varmaya çalıştım.
Sonra yapmam gerekeni yapıp elimi tuttuğu elinden kurtardım. Kafamı sağa sola sallayarak ondan uzaklaşmaya çalıştım.
"Ü-üzgünüm, b-ben bunu yapamam." dedim sesimin titremesine engel olamazken. Gözlerim doluyordu. "Hislerine karşılık veremem." dedim bakışlarımızı kenetlerken.
Gözyaşlarım onun gözlerini bekliyormuş gibi yanaklarımdan akmıştı. Bu kadar güçsüz olmaktan nefret ediyordum.
Onun da gözlerinden aynı kırgınlığın geçtiğini görmek kendimi bin kat kötü hissettirirken ağlamam arttı.
"Zorunda değilsin." dedi yutkunup. Alt dudağını dişledikten sonra konuştu. "Sadece seni sevmeme izin ver."
Ellerini yanaklarıma çıkarıp baş parmağıyla gözlerimi silmişti. Yanağımı onun elini yaslamaktan kendimi alamadım.
Ben de ellerimi onunkilerin üzerine yerleştirdim. Sıcak elleri hoşuma gitmişti.
Onunla ilgili birçok şey daha hoşuma gidiyordu, bunu fark edeli bayağı olmuştu.
"Yaptığımız kötü bir şey değil Yeosang." dedi bana biraz daha yaklaşırken. Sonra biraz eğilip alnını benimkine yasladı. "Sevgi hiç bir zaman kötü bir şey olmadı."
Onun biraz daha konuşup aklımı çelmesine izin verdim. Çünkü buna ihtiyacım vardı.
Birinin fikirlerimi değiştirmesine ihtiyacım vardı.
Birinin beni ikna etmesine ihtiyacım vardı.
"Bana yaptığını görmüyor musun?" dedi fısıldarken. "Seni düşünmekten çoğu geceler gözüme uyku girmiyor."
Ardından bana sıkıca sarıldı. Omzum ıslandığında bunu ağlamasını saklamak için yaptığını fark ettim. İçimden ona sarılmak geldiği için ben de ona sıkıca sarıldım.
"Kimseyi senin yerine koyamıyorum, kimse seninle yarışamıyor."
Ellerimi yumuşak siyah saçlarına daldırıp onlarla oynamaya başladım.
"O günü hatırlıyor musun?" diye sordu boğukça. Ellerimi saçından çekip kollarımı indirdim.
"Hangi günü?" diye sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
don't tell anyone/seongsang ◇
Fanfiction"Söz vermiştin." dedim beni tuttuğu elini kolumdan çekerek. Göz yaşlarım yanaklarımdan süzülüyordu, ona güvenmiştim. Ona güvenmek istemiştim. "Tuttum." dedi, sesi titredi, her ne kadar yalan olduğunu bilsem de doğru olduğuna inanmak istedim. İnanır...