34. Bölüm

512 14 0
                                    

   Geri geldim. Ve söylemeliyim ki artık bölümler arası saçmalıklar olmayacak. Yazmak için yazmayacağım yani. Açıkçası genelde açıklama yazmam. Okuyan olur mu bilmiyorum ama söylemek istedim. Ayrıca kısa oldu gene ama az önce iki kere uzun yazdım ve nasıl başardıysam ikisini de sildim. Bu yüzden şimdilik pes ediyorum...

— Seni seviyorum. Sana aşığım.

— Bana aşık olma demiştim. Bana bağlanma demiştim. Sana mirasın için evlendiğimizi söyledim. Tutku, yeter arama artık beni. Bak, ben başından beri oynuyordum tamam mı seninle.  Mirasın karşılığında seni koruyordum. Ve şimdi o kadın öldü. Miras benim, sen hala hayattasın. Rahat bırak beni.

— Bana sadece bir şey söyle. Onu seviyor musun? Hayır, ona âşık mısın?

Uzun süre bir sessizlikten sonra Doruk’un sesi telefondan kulaklarına ulaştı Tutku’nun:

— Tutku. Acı çektirme kendine. Kapatıyorum.

Kapanan telefonun ardından kendini sert zemine bıraktı genç kız. Acı çektirmek. Bir seviyorum dese… Onunla mutluyum dese hiç acı çekmeyecekti Ona acı çektiren adamın mutsuz olma ihtimaliydi. O gün kuzeni o kurşunla annesini vurmuştu. Ve böylece bu miras kavgası bitmiş kuzeni hapse girmişti Tutku’nun. Bu olayın ardından Doruk kendisinden uzaklaşmış ve bir gün ansızın evlerine sarışın, güzel ve en önemlisi iyi niyetli bir kız getirerek benim çocuğumu o kız taşıyacak demiş kendisinden boşanmıştı. Tutku’ya ev, araba, para ne varsa vermiş onu kendinden olabildiğince uzağa Trabzon’a geri yollamıştı. Parası vardı, evet. Ama kullanmıyordu ki. 

Bacaklarını kendine çekti ve çalan kapıya aldırmadan gözyaşlarını döktü usulca. Kapı ısrarla çalınmaya devam edince zorlanarak yerinden kalktı. Kapıyı açmıştı ki karnına saplanan keskin acıyla dizlerinin bağı çözüldü. Yere devrildi. 

Kendisine kapıyı açan harabe kızın, yere devrilmesini salise salise kaydetmişti Mert’in gözleri. Yere düşen kızı endişe ile kollarına alıp arabasına taşırken bile lanet okuyordu Doruk’a. Nasıl okumasındı ki? Sevdiği kızın canını yakmıştı. Emre’yi az mı dövmüştü o gün. Doruk’a vuramıyordu da işte. Derin bir nefes alarak kızı arka koltuğa yatırdı. Arabanın başına geçti ve gaza bastı. Aklından saniyede 4.654.165.468.465.469.686 ihtimal geçirerek hastaneye arabayı ulaştırdı. Tutku’yu yeniden kucaklayıp hastaneye doğru koşar adımlarla ilerledi. Tutku’yu sedyeye yayılmış saçları, kapanmış gözleri ve beyazlaşmış teniyle aklına kazıdı. Ve gözlerini sıkıca kapayarak planını aklından geçirdi. Veda etmek için gelmişti Tutku’nun yanına ama Tutku bayılıvermişti. Gitmeliydi. Kendi labirentinden kurtulmalıydı.

  Tutku’ya veda edememişti. Kararlı adımlarla hastaneden çıkmadan önce mırıldandı:

— Tutku, her güçlüğü atlattın. Bunu da atlatacaksın.

Oysa haberi yoktu ki Tutku atlatmaya mecbur kalacaktı bu güçlüleri. Kendisi için değil belki. Ama Doruk’un ona verdiği hediye için…

Mert’in gidişini ve mırıldanmasını duymuş olan doktor da gülümsedi acıyla. Tayini buraya çıkmıştı. Muzaffer Ekici, emeklilik zamanı yaklaşmış bir doktordu ve onun bu sakin, şirin şehre tayin istemesini herkes doğal karşılamıştı. Oysa o büyük bir aşkın ölümünü görmek istemezdi asla. Bu genç kızı sevmişti. Hızla genç kızın tedaviye alındığı odaya girdi. Tedaviyi üstlenmek istediğini söylediğinde kimse karşı çıkamadı bu sevimli doktora. İşinde de başarılıydı zaten. Neden karşı çıksınlardı ki? 

Doktor kısa sürede eline geçen kan tahliline baktığında bakışlarını hüzün bürüdü. Erken karar vermemek adına kızın başucuna oturdu ve bekledi. Uzun süre sessizlik hüküm sürdü odada. Ve sonunda açıldı kızın gözleri.

Sadece Seni Sevdim 1- TUTKU DÜZENİYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin