Yoruldum,
Attığım her adım kadar düştüm
Sevindiğim her an için üzüldüm
Sevdiğim her insan için nefret edildim
Mutlu olduğum her an için ağladım
Ben bu kadar adaletli davranırken neden acılar daha çok iz bırakıp mıtluluklarıma adaletsiz davranıyor?
Evet, pes ettim.... Evet yoruldum...
Ölüm daha cazip geliyor yaşamaktan.
Arkamda bırakacağım onca insan beni özleyecek ben de onları...
Şimdi gitme vakti. Son kez borcumu ödüyorum hayata. Bir daha benimle uğraşmasın diye.
Ölüm tek çareymiş bu sonsuz borçtan kurtulmanın. Şimdi dayanacak güvüm kalmadı. Hoşçakal hayat...
Ölümüm yakın,
Kanlı boğazımdan akan damlalar yerde benim düşmemi bekliyor.
Sevgilim benim için koşuyor dikenli yollarda.
Ayağının altındakiler çiçek olur belki ben gidince.
Bu dünya bana dar geldi.
Şimdi sonsuzluğa gidiyorum.
Kalbim beynime emir veriyor öldür kendini diye.
Söz geçiremiyorum ona . Tekrar soruyorum kalbim. Artık vaktimiz geldi mi?
Yerdeki kan damlaları yalvarıyor ölmem için.
Kimsem yok şimdi.
Ölmeli miyim?
Hayat kapana kıstırdı. Tel örgüler vücuduma değerken yaşayabilir miyim?
Boğazıma düğümlenen kelimeleri söyleyebilir miyim?
Hayatıma son verebilir miyim?
Saç tellerim kendinden bıkmış, gözlerim artık ağlamıyor, kulaklarım kendi gürültüsünü duyuyor. Peki ya şimdi ne yapmalıyım bu durumda? Cevap basit : BİTİR.
Bu bataklıkta dibe batarken tek bir dileğim var: Ben yokken mutlu olması...Mektubu yazdım ve yatağımdan yavaşça doğruldum. Hala tam olarak iyileşememiştim. Sol bacağım yüzünden yürüyemiyordum doğru düzgün. Yürümeye çalıştığım an yanma hissiyle denemekten vazgeçiyordum. Ve beni en çok üzende tekerlekli sandalye kullanmamdı. Evet, yürüyemediğim için tekerlikli sandalye kullanıyordum. Şimdi onu çok merak ediyordum.
Bunca yaşanan şeyin ardından ve ona olan düşüncelerimden kaçmak için buradan gitmeye karar vermiştim. Annem ve babam ile birlikte...
Ona son kez veda etmek istiyordum. Ona be olduğunu, iyi ya da kötü olduğuna dair hiçbir bilgim yoktu. Her ne kadar arasam da telefonlarıma bakmıyordu. Mesajlarıma cevap da vermiyordu. Bu halde onu arayamadım. Annen ve babam ise onunla görüşmemi istemiyor. Bugün son kez deneyecektim... Son kez onu arayacaktım...Eğer açmazsa ona veda etmeden gidecektim. Gözlerim onu arayacak ama ben yine de gidecektim..."Aradığnız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz."
Bu sesi dıyunca sinirlenip telefonu yatağa bıraktım. Çok aptaldım. Sürekli onu peşinden koşan bendim. Bir çocukluk aşkı yüzünden...
"Pekala. Artık yeter."
Bu sefer yürümeyi denemedne yavaşça sandalyeye oturdum. Dolabıma doğru ilerleyip büyük valizi çıkardım ve içini doldurmaya başakdım. Bu sırada gözyaşlarım da bana eşlik ediyordu.
Bavulu hazırlarken telefon çaldı. Onun olması ümidiyle hemen telefonu madamdan almaya gittim. Ancak o değildi. Telefonda "O" yazıyordu. Elim titreye titreye telefonu açtım.
"Alo.."
"Merhaba güzel kız. Nasılsın?"
"Ne istiyorsun aşağılık herif , beni bavağıödan bıçakladın yetmedi mi?"
"Şişşt. Bu sadece prosedürdü."
"Aptal! Bu nasıl bir prosedür?"
"Hımmm. Sana şunu söylemek için aradım. Yurt dışına gideceğini biliyorum. Bu sırada Emir'e veda etmeyeceksin. Sonsuza kadar onunla hiçbir şekilde iletişim kurmayacaksın. Yoksa benim üst seviyemdekiler bu sefer intikam için değil barış için savaşırlar."
"Ruh hastası... Siz ruh hastasısınız."
Ve telefondan gelen bip sesi.
"Allah kahretsin."diye istan ettim adeta. Çünkü artık yorulmuştum. Hem de çok.
Bavuluma hızlıca bir kaç eşya daha yerleştirdim ve yavaş yavaş merdivenlerden indim. Annemlerin gelmesine 3 saat vardı. Saat 14.46'ydı. O adamın dedikleri umurumda değildi. Onu görmeliydim. Hastanede yattığımdan beri onu hiç görmemiştim. Bir kez bile o koyu gözlerinden kaybolmamıştım.
Ona şu mesajı attım.
"Her şeyin başladığı yerdeyim. Lütfen gel."
Uygulamadan çıkınca telefonumda yeni bir şey gördüm. Bunu ben yüklememiştim. Nasıl olur da- Tabii ya. Benim ne yaptığımı bu şekilde anlıyorlar. Hemen telefonumdan uygulamayı sildim. Ama hesap etmediğim şey vardı:Şimdi nereye gideceğimi biliyorlardı. Ben de biliyordum. Ölümün kucağına...
Emir ile buluşamazdım. Ona bunu yapamazdım. Artık "o" nun aramadına katlanamıyordum. Bu işi kökünden bitirmeliydim. Yavaşça yürüyüp yatağıma endişeli bir şekilde oturdum. Peki ya şimdi ne yapacaktım?
Ben bu soruyu düşünürken telefonum çaldı.
Telefonda: Emir arıyor... yazıyordu. Heyecanla aklımdaki düşünceleri bir kenara bırakıp telefonu açtım.
"Alo? Emir iyi misin? Neden telefonlarımı açmı-"
"Melis vaktim az."sesi kısık geliyordu.
"Ne diyorsun?"
"Babam bu olanlardan sonra seninle görüşmemem için beni odama kapattı."
"Ne?"
"Sadece şunu diyeceğim. Bu annemi telefonu. Sakın bu numarayı arama babam annemin de benim telefonumu da takip ediyor. Senden tek istediğim beni kurtar..."
Bip...bip...
Telefon kapanırken elimden kayıp gitmişti. Babadı onun dediğ gibiydi. Onlara güvenmiyordu. Onları korumak için kafese kapatmıştı. Daha Emir kafesin anahtarını yeni bulmuşken yeni bir kafese koydular onu zorla. Bu seferkinden kaçmak daha xor olacaktı...
Buradan gidemezdim. O bu haldeyken olmazdı. Annemle babama haber vermeliydim. Ama çok geçti. Akşama kadar vaktim vardı. Onu kurtarmak için ben ateşe gitmeliydim.
Yarım saat bıyunca planın detaylarını düşündüm. Şimdi hazırdım.
Telefonumu elime aldım ve cesaretle "o" nu aradım. Anında açtı.
Derin, korkak nefes alış sesi
"Neden aradın?"
"Ben gidiyorum."
"Biliyoruz."
"Sonsuzluğa gidiyorum."
"Lafı dolandırma."
"Sana atıcağım konumda cesedimi gömmeleri için polis yolla."
"Dalga geçmek için yanlış adamla uğ-"
"Her şeyi planladım. Deponun kapısını açık bıraktım. Sen de yoldan geçerken beni gördüm. Çok geç kalmıştın. Ben öylece havada asılı duruyordum. Yerde devrilmiş bir sandalye vardı. Anlafın mı?"
"Sen ne saçmalı-"
"Bir... iki... üç..."
"Doğru düzgün anlat şunu!"
"Dört, beş... Sürem azalıyor. Mesajın gelmiş olması lazım seni bekliyorum."
Bip... bip...
Telefonu kapattım.Girdiğim bakkalın tuvaletinden çıktım Plan için sürem azalıyordu.
"Amcacım telefonundan polise arayabilir miyim?"dedim telaşla.
"Ne oldu kızım?"
"Lütfen amca çok acill!"
"Tamam, kızım."
Telefonu aldım ve polise depo yakınlarında bir cinayet işleneceği bilgisini verdim. Bu sözler duyan amcayı sakinleştirmek epey zamanımı aldı. Benim suç işleyeceğimi zannetti. Ona olayı tek tek anlatmak zorunda kaldım. " o " neredeyse burada olacaktı.
Bakkaldan çıktım ve depoya doğru koşmaya başladım. Polisin buraya gelmesi yarım saati bulurdu. Lütfen Allah'ım ne olur yardım et!
Deponun yakın yerlerinde ağaçların arkadına yaslandım. Deponun ağızı planladığım gibi açıktı çünkü terk edilmişti. Terk edenler umursamamıştı.
Gözüme siyah bir araba çarptı. Deponun önünde durdular.
"Hayır, hayır, hayır. Şimdi olmaz. Daha çok erken."
"İçerden iki tane adam indi. İkisinin elin de de silah vardı. Depoya girdiklerinde ölüme ne kadar yakın olduğumu fark ettim. Kaçmalı mıydım, yoksa savaşmalı mıydım? Peki ama nadıl savaşacaktım.
Depodan çıktıklarında aralarındaki konuşmaları duyabiliyordum.
"Bu kız bizimle alay ediyor. "
"Telefonundan nerede olduğunu anlayamıyorum."
"Allah kahretmesin!"
"Ahh..."
Hay ben bu dalın. Ağacın dalı yanağımı feci derecede çizmişti. Sol bacağımı buraya kadar zor yürütmüştüm. Artık koşacak gücüm kalmamıştı. Pantoluma dokunduğumda bir ıslaklık hissettim. Bacağım kanıyordu. Yaram tekrar açılmıştı. Bir kafesin içindeydim.
...Evdeki odasında valiz bir tarafta kıyafwtler bir tarafta darmadağınıktı...
Adamlar ona doğru ilerledikçe o daha çok korkuyor kaçmak için çabalıyordı...
Annesi polise haber vermişti.
Bakkal amca polise acele etmeleri için tekrar tekrar arıyordu. Ancak yoldaki kaza polisleri engelliyordu.
Emir ise kilitli odasının kapısına dayanmış içindeki huzursuzlupu gidermeye çalışıyordu...
Onca gözyaşı, onca anılar, onca sıkıntılar... Hepsi geçip gidecek... Söz...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben ve O
Mystery / ThrillerHiç tanımadığı birne gönülden yardım eden ve sonra aşık olan birni tanıdınız mı? Bu kitapta tanıtacaksınız. İşler o yardım ettikçe daha karışır kendini labirentin içine atar adeta. Ama tek bildiği bu kabirenti kendi için değil onun için tamamlayacağ...