Her şeyin bittiği yerdeydik. Yanımda Emir yoktu. Annem ve babam yoktu. Deniz yoktu.
Hiçkimse yoktu. Sadece ben vardım. Tek başıma. Yalnız geldim buraya. Ve yalnız gideceğim sonsuza.
Amacımın ne olduğunu bilmeden, nereye gittiğimi bilmeden yürüyordum.
Nereye gidiyordum? Neden giriyordum?
Ayağıma takılan bir taş parçasıyla bir aydınlanma yaşadım. Her şeyi biliyordum artık.(Ama bilmiyordu.) Emir... Emir...
Hayatımı alt üst eden kişi...
Hep kendimi suçlamıştım onun gidişinden. Hep kendimi suçlamıştım ona aşık olmamdan. Hep ben sorumluluk aldım.Hep ben üzüldüm. Hep ben kırıldım. Peki ya o?
Beni bıraktı. Melek ile tanıştı. Onun hayatını mahvetti. Tıpkı benimki gibi. Allah kahretmesin. Neden? Neden?
Kalbim daha hızlı atmaya başladı. İçimde nedenini bilmediğim, beni koşmaya sürükleyen gözyaşlarımı hareketlendiren isimsiz, garip bir enerji. Onu dışarıya atmak için koştum. Hızla bilinmezliğe doğru. Ondan kurtulmak için. Belki de geçmişimden kaçıyordum.
Çok yürümüştüm. Çok uzundu yollar. Çok yorulmuştum. Şimdi iyicene kaybolmuştum bu girdabın içinde. İçine çektikçe çeken...
Emir'in ağızından...
Buralarda olmalıydı. Verilen ilaçlar yüzünden çok uzağa gidemezdi. Buralarda olmalıydı.
Koştum... Koştum... Daha çok koştum...
Neredeydi? Onu tekrar mı kaybedecektim? Yeni bulduğum kahramanımı kayıp mı edecektim?
"Hayır!"dedim kendi kendime. Onu bırakamazdım, onu bulmalıydım.
Sakin olup daha sağlıklı düşünmeliydim. Bu sırada bayağı yol kat etmiştim. Ama ona dair hiçbir şey bulamamıştım. Ne yapacaktım? Ne yapmalıydım?
Daha çok düşündüm, daha çok koştum...Melis'in ağızından...
"Ağlama... Ağlama... Ağlama..." diyordum kendi kendime. Gözyaşlarımı tekrar tekrar ellerimkr siliyordum. Çok üzgündüm. Kalbim paramparça edilip, üstüne tekrar terkrar basılmıştı. Bunu hak mı ediyordum? Brn masumdum. Suçlu olan Emir'di. Her şeyin suçlusu Emir'di.Daha çok ağladım. Yaşadığım onca şey beni bu hale getirmişti. Bıçağın bacağıma saplanmadı, kaçırılmam ve en kötüsü anne olamamam...
Bu cümleler tekrar tekrar kurdum kendi kafamın içinde. Şimdi neredeydim? Bir uçurumun kenarında. Rüzgar saçlarımı ıslak yüzüme vuruyordu. Onlara engel olmadım. Yüzümü kapatsınlar ki bu hayatın kötülüğünü görmeyeyim diye.
Rüzgarın melodisi kulaklarımı sarıyor,gözlermi kapatıp kollarımı açıyorum rüzgara karşı.
İlk defa kendimi tam olarak özgür hissediyorum. Dudaklarımyavaşça yukarı doğru kıvrılıyor. Gözlerimi açıyorum, gökyüzüne başımı kaldırıyorum. İçimdeki ölüm isteği yerini umutla dolduruyor. Ama bu umudu yaşatmak istemiyorum. Kollarım ve dudaklarımın kıvrılan kısımları aşağı iniyor. Gamzem sönüyor. Adeta ölüme hazırlıyorum kendimi.
"DUR!"
Arkamdan gelern sesle gözlerm yernden fırlarcasına açılıyor. Arkamı dönüyorum ve onu görüyorum. Nefes mefese kalmış, endişesi gözlermden akan yaşlardan belli, saçları dağılmış bir şekilde karşımda duruyor. Ona bakıyorum. Tüm hayatım onun gözlerimde beliriyor sanki. Daha çok ölüyorum.
"Melis,lütfen dur!"
"Sana ilaç verdiler. Bu yüzden sağlıklı düşünemiyorsun. Şimdi sakince yanıma gel lütfen. "
Hayır dercesine başımı salladım.
"Her şeyin suçlusu sensin!"diye bağırdım.
Şaşırdı. Ben ise daha şiddetli ağlamaya başladım. Başımı dik tuttum ve konuşmaya devam ettim.
"O aptal herifler haklıydı. Sen... Sen bana hiç değer vermedin. Sözünü tutmadın. Vicdanın nasıl rahattı?Nasıl her gece uyuyabildin? Ben her gece rüyalarımda bile seni aradım. Peki ya sen... Beni Mel... Melek'te mi buldun? O kızın hayatını da mahvettin."
Ayaklarım yavaş yavaş geriye doğru gidiyordu. Son kez gözyaşlarımla iz bırakıyordum bu hayata.
"Emir..."
"Lütfen... Lütfen... Gel..."
"Ben seni çok sevdim..."Çığlıklarla dolu anlar. Bıçak gibi keskin sesler ve ruhun bedenden ayrılışı...
Yaptım... Yaptım...
Atlamıştım.
Annemi...
Babamı...
Emir'i orada bırakmıştım.
Deniz'e gelmiştim, küçük kardeşime...
Peki ya şimdi neredeydim.
Boşlukta hissediyordum. Hayatın getirdiği sorumluluklardan arınmıştım. Kendimi hafiflemiş hissediyordum. Hiç bir şey bilmiyordum. Tek bildiğim duygularımdı... Tek hatırladığım duygularımdı... Yeni doğmuş bir bebek gibiydim sanki. Meraklı ve masum...Ben artık bir melek olmuştum...Emir'in ağızından...
"Hayıııııır!"
Elim uçurum kenarından onu tutmak için sarkmıştı. Ama tutamadım. Koştum... Geç kalmıştım... Bedeni bir kuş gibi süzüldü havada. Gözlerim bunun gerçekliğine inanamıyordu.
"O atlamadı, atlayamaz."diyordu beynim. Ellerim hala onu tutmak için çabalıyordu. Yere uzanmış boş boş uçurumun aşağısındaki denize,bedeninin battığı yere bakıyordum. İnanamıyordum.
Melis atladı. Ve öldü mü?
"Hayır , hayır..."
" O ölemez. Ya- yar- yardım çağırmalıyım."
"Yo, yo, yo o ölemez... MELİS ÖLEMEEEZ"
"Her Şey Benim Suçum"
Yere diz çöktüm. Ellerimke saçlarımı yondum. Aptal ben. O beni seviyordu. Bunu dedi ve kendini...
"Ben... Ben de seni seviyorum Melis..."diyemedim. Onu öpemedim. Ben ona doya doya sarılamadım. Onunla yağmurun altında el ele koşamadım. Onunla kavgalar edemedim. Çünkü ben bir aptaldım. Hayatıma madum birini soktum ve o öldü. Şimdi de Melis...
Gözlermdeki yaşları sildim. Ayağa zor bela kalktım. Kendi kendime şunları tekrar ettim: " Melis ölmedi. Melis yaşıyor. Şimdi gidip yardım getireceğim ve o yaşayacak ."
Uçurumdan aşağı doğru hızla koştum. Allah kahretsin ki etrafta kimse ve hiçbir şey yoktu.
Ne yapacaktım. Yolun herhangi yönüne doğru koştum. Ne bir insan, ne bir araba gördüm...
Gök gürledi, yağmur başladı. İçimdeki fırtınayı harmanladı. Ruhumu bir silah ile öldürdü sanki. Vurulmuştum. Kaybetmiştim. Yolun ortasındaydım. Benden habersiz bedenim dizlerimin üstünde durdu. Saçlarım benden habersiz ıslandı. Gözlerim benden habersiz kör oldu. Kalbim benden habersiz durdu. Ben öldüm...
O an anladım ki birimiz ölünce diğerimiz de ölüyordu.
Bizim hikayemiz burada bitmişti. Zavallı Emir ve Melis'in hikayesi...
Gözüme gelen ışık dalgasını elleirmi kapatarak engellemeye çalıştım. Ancak nafile. Yerimde donakalmıştım. Kaçamıyordum. Bu ıssız yerdeki tek araba olmakıydı ve o da benim üstüme doğru geliyordu. Beni görmüyor muydu? Tabi ya ! Hava kapkaranlık ve yağmurluydu. Ben bunları beş saniye içerisinde düşündüm. Arabanım bana çarpmasıyla omurgalarımın çıkardığı kırılma sesleri, ezilen vücudumun acı çekmesi, artık nefeslerimin düzensiz olması ve başımdaki belli belirsiz insan yüzleri...Biri denizde kendini boğdu, diğeri yapmurlarla astı kendini...
Peki yaşayacaklar mı? Biri ölürken diğeri de mi ölecekti? Yoksa biri yaşarken diğeri de mi yaşayacaktı? Emir ve Melis'in hikayesi burada bitecek miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben ve O
Детектив / ТриллерHiç tanımadığı birne gönülden yardım eden ve sonra aşık olan birni tanıdınız mı? Bu kitapta tanıtacaksınız. İşler o yardım ettikçe daha karışır kendini labirentin içine atar adeta. Ama tek bildiği bu kabirenti kendi için değil onun için tamamlayacağ...