13.BÖLÜM

57 6 1
                                    


(YUDUM HÜR DOĞAN)
Evet artık Fransa'daydım ama ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Uzayı bıraktığım için zaten içim buruktu ama ablama bıraktığım için benden daha iyi bakacağına emindim. Meriç'e ne diyeceğim, bu lanet çocuğu ne yapacağım hiçbir şey bilmiyordum kafayı yemek üzereydim.

Hava alanının tam ortasında sap gibi durduğum için görevli hanımefendilerden bir tanesi geldi ve iyi olup olmadığımı sordu, iyi olduğumu sadece gidecek bir yerimin olmadığını söyledim. Görevli kız bana yardımcı olabileceğini söyledi ve beraber çıkışa doğru yürümeye başladık. "Önce size bir taksi çağıralım ben beyefendiye sizi götüreceği oteli söylerim olur mu?" diye sordu. Şuan bana seni kesecekler ve oraya gitmeni istiyorum dese tamam derdim o yüzden olumlu anlamda başımı salladım. Hava alanının girişinde taksiyi bekledik çok kısa sürede geldi. Bana yardımcı olan kız kapımı açtı beni oturttu. Bavulumu şoföre verip ona, beni hangi otele götürmesi gerektiğini söyledi. Taksi hareket ettiğinde ben ne yapıyorum, neden buradayım, niçin böyle bir şey yaptım diye düşündüm.

 Etrafı izliyordum ama aslında izlemiyordum. Gözüm bir yerin fotoğrafını çekti adeta sadece o yer aklımdaydı ve gözümün önünden gitmiyordu. Burası çok tatlı küçük ama samimi bir kafeydi. Buranın kruvasanları aşşşşşırı güzel. Diye içimden geçirdim. Ama beni bu yere bağlayan kruvasanlar değildi. 

Buraya Meriç'le yağmurdan kaçtığımızda sığınmıştık sırılsıklam olmuştuk

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Buraya Meriç'le yağmurdan kaçtığımızda sığınmıştık sırılsıklam olmuştuk. O gün babet giymiştim ve babetimin içine balık bıraksan yüzecek derecede su dolmuştu. Meriç kravatını sıktığı zaman da su çıkmıştı. Ve beni en çok güldüren olay gelen garsona kruvasan yerine kuruhasan demişti. Fransızcası zaten pek iyi değildi -ama şuan profesyonel derecede konuşuyor ya neyse- ve bana hava atmaya çalışıyodu. Bu olay beni o zaman gülme krizine sokmuştu.

Şoförün arabayı durdurup dikiz aynasından bana baktığını fark ettiğimde geldiğimizi anladım. Anıları yad etmek beni gülümsemeyle birlikte derin bir hüzne sokmuştu. Hala bana bakan adama ücreti küçük pencereden uzatıp arabadan indim. Bavulumu çıkardım ve otele girdim. Burası güzel bir oteldi etrafta altın varaklı mobilyalar vardı. Resepsiyona doğru ilerledim ve bir oda istedim. Tek kişilik oda kalmadığını iki kişilik oda isteyip istemediğimi sordu benimle ilgilenen beyefendi. Olur anlamında başımı salladım. "Ne kadar kalacaksınız?" diye sordu, "Bilmiyorum gerektiği kadar." diyebildim. Oda numaram 366 ve bulunduğu kat 6. kattı. Bavulumu alıp asansöre gittim. Odama çıkınca bavulu bir kenara bırakıp balkona çıktım. Çok şükür ki balkonu vardı.

Telefondan Yıldız Tilbe'nin Vazgeçtim şarkısını açtım. Şuna bak ya. Fransadayım, 2031 yılındayız ama ben Yıldız Tilbe dinliyorum. Bu şarkıyı lise ikideyken dinlerdim. Geceleri telefon galerimin gizli sekmesindeki Meriç'in ondan habersiz çektiğim, bulduğum fotoğraflarını açar arkada da bu şarkı çalarken hiç bakamadığım yüzünü incelerdim. Şuan da bakamıyordum o yüze. O zamanlar onun yüzünü asla inceleyemeceğimi düşünürdüm. Şarkı vazgeçtim derdi ama ben asla vazgeçmezdim. İyi ki vazgeçmemişim...

UMUDUNU KAYBETMEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin