14.BÖLÜM

52 6 0
                                    

Mira Parlak Arslan

Gelen mesaja anlam vermezken Atlas bana olanları anlamaya çalışırcasına bakıyordu. Beynimde her saniye yenilenen düşünceler aklımı ve tüm bedenimi ele geçirmişti. Kimden geldiğini bilmediğim mesaj da Atlas'ın beni sevmediği ve yaklaşık yarım saat önce gördüğüm manzaranın gerçek olduğu yazıyordu. Ne kadar inanmak istemesem de bir yanım ya gerçekse diyordu. Ve en zoru da bunu Atlas'a soramayacak olmamdı, çünkü sorarsam Atlas ona güvenmediğimi düşünecekti. 

Atlas benim tepkisizliğime daha fazla dayanamamış olacak ki ''Mira, hayatım iyi misin? Kötü bir haber mi aldın yoksa? '' diye sordu. Ne diyeceğimi bilmediğim için aklıma ilk gelen şeyi söyledim. ''Hastaneden haber geldi , uzun zamandır baktığım bir hastayı kaybetmişiz de. Ona üzüldüm.'' Bu dediğime inanmış olacak ki. ''Yaa bende çok üzüldüm. Ne diyelim yakınlarının başı sağ olsun. Sende üzme o kadar kendini.'' dedi. Başımı anlayışla salladım. Tam o sırada siparişlerimiz geldi ve yemeklerimizi yemeğe koyulduk.

 
Yemeklerimiz bitince Atlas şirkete döneceğini söyledi bende eve gitmeye karar verdim. Atlas'ı ne kadar o şirkete yollamak istemesem de bu işi kimseye çaktırmadan kendi başıma halletmeye karar verdim. Başkalarının haberi olursa bu önünde sonunda Atlas'ın kulağına giderdi çünkü. 

Eve varmama on dakika kala telefonum çalmaya başladı. Arayan Yudum'du. Telefonu ilk çalışta açtım çünkü ondan haber almak gerçekten çok zordu. Kocası kılıklı şey ikisi de hiç insanlar bizi merak eder mi, bir haber verelim demiyorlardı. Yudum'un iyi olup olmadığını sordum cevap olarak kaza geçirdiğini öğrendim daha kötüsü çocuğunun olmadığını öğrendim. Çok küçük olan bu ihtimal Yudum'u nasıl buldu anlamadım. Ama bu kadar yetmişti bana, başına gelmeyen kalmayan arkadaşımın yanına artık kocası gitmesi ve onu yanımıza getirmesi gerekiyordu. O yüzden telefonu hemen kapattım.

 Eve vardığım için arabayı park edip hızla arabadan indim. Aynı hızla eve girdim çantamı ayakkabılığa bıraktım ve şöminenin yanındaki tekli koltuğuma geçtim elimdeki telefondan Meriç'in numarasını buldum ve aradım. İçimden açması yalvarıyordum. Telefon sonuna kadar çaldı tam umudumu kaybetmiş kapatacaktım ki Meriç'in sesi duyuldu. Ona fırça çekmek isterdim ama şimdi ne yeri ne de sırasıydı.
''Alo!...''
''Meriç, şimdi o evden çıkıyorsun ve Yudum'u getirmeye gidiyorsun''
''Ne Yudum'u mu? Ama nasıl, sen nereden biliyorsun yerini?
''Evet Yudum'u getireceksin çok soru sorma. Ben şimdi sana adresi atacağım. Acele etmen gerekiyor haberin olsun.''
''Neden acele ediyorum ve nereye gideceğim?''
''Sorularını cevaplayacağım ve bana bir daha soru sormadan dediklerim yapacaksın tamam mı?''
''Tamam''
''Acele etmenin sebebi Yudum trafik kazası geçirmiş ve şu an hastanede. Gideceğin yer ise Fransa.''
''Bir şeyi var mı?''
''Yok merak etme.''
''Yuh yalnız az uzağa gitmiş biraz daha uzağa gitseymiş.''
''Meriç uzatma hadi al ilk uçağa bilet ve Yudum'u al gel.''
''Tamam, tekrar çok sağ ol Mira.''
''Rica ederim.'' dedim ve telefonu kapattım.

 Yudum'un sorununu halletmiştim ama benim sorunum dağ gibi beni bekliyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Bu müthiş düşüncelerimden nasıl kurtulacağımı bilmiyordum. Rahatlayabilmek için resim yapmaya karar verdim ama önce üzerime rahat bir şeyler giymek için yatak odasına çıktım. 

Öncelikle şu ayakkabılardan kurtuldum sonra altıma bir siyah bir tayt, üzerime siyah bir tişört ve gri bir hırka ayağıma ise gri renk yün çoraplarımı giydim. Bu evi ilk aldığımızda en dipteki küçük odayı kendime bir resim odası yapmıştım. 

 

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
UMUDUNU KAYBETMEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin