''Birinci ayımız kutlu olsun Hazan Ardınç.''
Kulağımda çınlayan cümle içimdeki öfkenin bir gram bile yok olmasına izin vermemişti. Tunç'un düşündüğü şey fazlaca iyiydi lakin bütün günümü Sıray Karabulut hakkında bana bağırarak ve kırıcı cümleler kurarak mahvetmeden önce göstermiş olsaydı Tunç'a karşı olan duygularımın ortaya çıkması ile onun boynuna atlayıp sıkıca sarılabilirdim ama şu an sadece öfke bedenimi sarıyordu.
''Teşekkürler Tunç ama senin paran ile olan hiçbir şeyi istemiyorum. '' dedim Aslı ile Mert'in merdivenlerden koşarak üst kata çıkışını izlerken.
''Hazan ve Tunç, oturun şuraya ve adam akıllı konuşun.'' Dedi Ateş daha önce ondan hiç duymadığım sertlikte.
''Konuşacak neyimiz var ki Ateş? Tunç'un duygularını kontrol edemeyişini mi? Benim o meşhur hayal dünyamı mı? Neyi?'' dedim.
''Hazan.'' Dedi Sıray sakin olmaya çalışarak. ''Oturun lütfen.''
Derin bir nefes alarak şöminenin önündeki puf minderlerin birinin üstüne oturarak ayakta duran üç kişiye bakındım. Tunç ağzını açmadan hemen yanımdaki pufa oturarak şömineyi izlemeye başladı.
''Oturduk. Ne değişti Sıray? '' dedim inatçılığımdan kurtulamayarak.
''Öncelikle Hazan Ardınç, ben senden yaşça büyüğüm ve arkadaşımın bu kadar üzülmesini göze alacak da bir insan değilim. Benimle düzgün konuşmanı sana emrediyorum ve çocuklarımın duymaması için çenenizi kapatmanızı söylüyorum. Şimdi!'' dedi Sıray sert bir şekilde. Bedenimin irkilmesine engel olamadan kafamı şöminenin ateşine doğru çevirerek umutsuzca iç çektim.
''Tunç bana karşı duygu hissettiğini söylüyor lakin onun hissettiği duygular eski aşkı olan Elif'e sunduğu duygular. Yenilenen ya da bana karşı olan bir şey değil. İkinci olarak da evliliğimiz bile büyük bir sevgi ya da aşk gibi bir bağ ile bağlı değil, aptal bir bakireliğin gitmiş olmasından kaynaklı. Ve ben bu adama karşı duygu hissetmeye başladıkça bu adamın ani öfke parlamalarına şahitlik yapmaktan sanki geçmişte hiç yara almamışım gibi geleceğim için de büyük yaralar almaktan sıkıldım ve yoruldum. Onun Elif'e karşı olan duygularının hiçbirini istemiyorum, onun parasını istemiyorum ve ona ait olan kendi benliğimi dahi istemiyorum. Diyeceklerim bu kadar. İzniniz ile uyumak istiyorum.'' Dedi ve kimsenin konuşmasına izin vermeden ayağa kalkarak çocukların çıkmış olduğu merdivenlerden çıkarak etrafa bakınmaya başladım. Aşağı kattan gelen fısıltıları duysam da ne konuştukları hakkında gram merak duygusu duymadan karşımda duran iki ahşap kapıya bakınmaya başladım. Mert ile Aslı'nın kahkahaları sağ kapıdan kulağıma dolarken sol taraftaki kapının sessizliği aşağı kattaki fısıltılar kadar boğuktu.
Zorla gülümsemeye çalışarak çocukların olduğu odaya geçtim.
''Hazal geldi.'' Dedi Aslı oturduğu yatağın üstünde zıplayarak. ''Ama sen mutlu değilsin.''
''Merhaba ufaklıklar, burası sizin odanız mı?''
''Evet. Burası benim ve Mert'in ve anne ile babamın odası. Ama babamın dediğine göre bu oda gelecekte sen ve Tunç abinin çocuklarının odası olacakmış. O zamana kadar ben geçici olarak kullanabilir miyim?'' dedi Aslı umut dolu gözlerle bana bakınarak.
''Elbette kullanabilirsin. Diğer oda Tunç ile benim yatak odam mı peki?''
''Evet. Annem oraya çok güzel eşyalar yerleştirdi. Birlikte bakalım mı?''
Başımla onaylayarak hemen karşıda bulunan karanlık odaya doğru ilerledim. Aşağıdaki fısıltıların hala devam ediyor olması kalbinin derinlerine gömdüğüm duyguların kırılmasına neden oluyordu. Tunç'un sahte duyguları ve Sıray ile Ateş'in onu koruyor olması. Yapayalnızlık böyle bir şeydi, çevrende doluca insan olurken tek bir olayda her birinin sana sırtını çeviriyor olmasıydı. Gözyaşlarım yanaklarımdan akarken Aslı ile odaya bakınmaya başlamıştık. Küçük kız hayranlık ile annesinin yapmış olduğu dizayna bakarken fazlaca sadece olan odaya bakınmadan kendimi duvarın dibine konulmuş olan çift kişilik yatağa yatarak içimde tuttuğum tüm gözyaşlarını akıtmaya başladım.Tunç
Merdivenlerden koşarak inen Aslı'ya gözüm takıldığı anda Sıray ile Ateş'in konuşması da kesilmişti.
''Tunç abi... Hazal ağlıyor. Ona ne yaptın? Sen de abim gibi Hazal'ın oyuncaklarını alıp sakladın mı yoksa?'' diye azarlayarak ilerleyen Aslı'nın söylediği tek bir cümle kalbimi yıkabilecek kadar güçlü olmuştu.
''Hazan ağlıyor mu?'' dedi Sıray. ''Anneciğim neden ağladığını biliyor musun?''
''Hayır. Yatak odalarına gittik birlikte ben senin o çok güzel olan eşyalarına bakarken o kendini yatağa bırakıp ağlamaya başladı. Ben... Ona bir şey bile diyemedim anneciğim, özür dilerim.''
''Tunç, konuştuklarımızı artık dikkate al ve gidip karına sahip çık!'' dedi Ateş ayağa kalktığımı fark ederek. Başımla onaylayıp Hazan'ın bulunduğu odanın kapısına geldiğimde duyduğum hıçkırık kendimden nefret etmem için bir sebep daha olmuştu. Yavaşça kapıyı açarak ışığı açık olan odanın içine bakındım. Duvarın dibinde olan yatakta cenin pozisyonu alarak ağlayan karımı gördüğüm anda başımdan aşağıya dökülen kaynar sular tüm duygularımı yıkarak geçmişti.
Sakin olmaya çalışarak onun yanına yattım ve küçük bedenine sıkıca sarılarak sessizce ensesine küçük bir buse kondurdum.
''Sana karşı oluşan duygularımın hiçbiri Elif'e karşı olan duygularım değil sonbaharım. Sen Elif değilsin, sen benim en güzel sonbaharımsın. Özür dilerim, sana karşı olmam gereken naziklikte olamıyorum, sana göstermem gereken şefkati gösteremiyorum. Ama inanman gereken bir şey var ki; her gözyaşın kalbimi paramparça ediyor. '' dedim duygularımı belli etmeye çalışarak. ''Bana bak, dönme sırtını bana.''
''Tunç git!'' dedi titreyen sesi ile.
''Artık inatlaşma ve bana bak. '' dedim biraz doğrulup Hazan'ın sırt üstü yatmasını sağlayarak. Yüzü ağlamaktan kızarmıştı. Onu ağlatmaktan o kadar çok nefret ediyordum ki; erkeklerin yapmış olduğu en büyük aptallıklardan biri olan kadınları ağlatmayı ben de kendi karıma uyguluyordum. Ömrümün sonuna kadar yaşayacak, beş ya da altı yıl sonra çocuklarımızın annesi olacak olan, geçmişindeki yaralarından dolayı geleceğinde mutluluklarının olması gereken kadını ağlatıyordum. Kendimden nefret etmek için en büyük sebebimdi Hazan.
Hayatıma aniden ve hiç tanımadan girmiş, berbat bir sebepten dolayı karım olmuş olan, düğünümüzün ortasına lanet olası öz annesi yüzünden gözyaşı dökmüş, İtalya'da ise sanat eserlerini gördükçe gözlerinin içinin gülmesi... Onunla var olan her anım o kadar özel iken, duygusal ve psikolojik olarak hassas olan benliğini incitmem tamamen benim karaktersizliğimi sembolü oluyordu.
''Sana o şekilde bağırmamalıydım. Sana gerçekten kızdım ama o şekilde bağırmamam gerekiyordu. Henüz alışamadım, hayatımın sonuna kadar zaman geçirecek olduğum insana alışamadım. En büyük hatam da seni evlendiğimiz andan bu yana çevremdeki tüm arkadaşlarım ile tanıştırmam gerekirdi. Yapmadım, en büyük aptallık bende.'' Dedim gözlerimin içine bakan kadına. Karşımda o kadar güçsüz duruyordu ki onun göğüs kafesimin içine sokarak dış dünya ile bağlantılarının her birini kesmeyi istedim. Onun kalbindeki duygusal ve psikolojik güçsüzlüğü yok ederek bu dünyanın en güçlü kadınlarından biri olmasını diledim. ''Ben... Özür dilerim. Hayatından çıkmamı asla isteme benden, sana bu kadar alışmışken; daha doğrusu alışmaya başlamışken bunu benden sakın isteme. Ben... Seninle birlikte güzel bir geleceği düşlüyorum; bu evi tüm temelleri ile senin resim atölyen haline getirdiğimiz anılarımızı biriktirmeyi düşlüyorum, sanat ülkelerinin her birinde birikecek olan anılarımızı düşlüyorum, bundan beş altı yıl sonra çocuklarımız ile olan anılarımızı düşlüyorum... Seni her ağlattığım vakit kendimden nefret ediyorum ve etmeye de devam edeceğim. ''
Derin bir iç çekerek yanaklarından akmakta olan gözyaşlarını silerek dizlerimin üzerine oturacak şekilde onu kucağıma aldım. Bedeni sanki küçük bir kedi kaldırıyormuşçasına hafif geliyordu.
'' Hayatıma kış mevsiminde girsen bile yanımda olduğun her an sonbaharın umutlarını ve güzelliklerini taşıyormuş gibi hissediyordum. Her an o kurumaya başlamış yaprakların döküleceğini ve rüzgar ile uzaklara gideceğini hissediyorum, o şekilde gitme olur mu? Her zaman en soğuğa bile dayanan güzel bir umut ol, benim umudum. ''Hazan
Tunç ile zorla barışmış olsak da kalbimdeki birkaç parça kırıklıkların iyileşmesi zaman alacaktı. Ateş ve Sıray çifti çocuklarını yatağa yatırdıktan sonra Türk kahvesi yapmak için mutfağa geçmiş, ben Tunç'un yanından ayrılarak Türk kahvesi yapımını biraz daha iyi kavramak için Ateş'i de mutfaktan kovarak Sıray'ın yanında durmuştum.
''Bak şimdi bardak sayısı kadar kaşık ile kahve atacaksın. Tamam mı? Sonra orta şekerli yapacağımız için üç çay kaşığı ile şeker atıyoruz. Fincanların hepsini su ile doldurup cezveye döktükten sonra bir kere karıştırıp kısık ateşe koyuyoruz.'' Dedi Sıray cezveyi ocağa koyarak. Beynimde çok zor bir matematik problemi varmışçasına işlemler dönerken bu yemek yapma işlemi için hiçbir zaman uygun bir aday olamayacağımı da anlamıştım.
''Neden on bilinmezli denklem anlatmış gibi bir algım var şu anda?'' dedim başımı yana yaslayarak.
''Ben de ilk yemek yapmasını öğrendiğimde aynı şekilde hissediyordum. Hatta Ateş ile evlendiğimiz dönem yemekleri Ateş yapardı. Zehirlenmeye korktuğu için.'' Dedi Sıray kahkaha atarak.
''Vay be! Tek yemek yapamayan ben değilmişim. Peki, sizin hikayeniz nasıl?''
''Sana bir şey söyleyeyim mi ben bu adama olan aşkımı evlendikten sonra anladım. Ailelerimiz artık ikimizin de evlenmesi gerektiğini düşündüğü için bize bir oyun oynadılar ve biz o şekilde evlendim. Öyle Tunç'un anlattığı bir aşk yok aramızda. '' dedi Sıray. Gözlerini kahveden ayırmadan hafiften oluşmaya başlamış olan köpüklere bakındı. ''Ben aslında kısırım ve Mert ile Aslı'yı çok zor şekilde evlat edindik. Hatta bu yüzden aileler birbiri ile kavga falan ettiler ama sonunda büyük bir aile olabildik. ''
''Kısır mısın? Peki, çocuklara kendinizi nasıl alıştırdınız ki?''
''Mert bana en başlarda 'Sır abla' bile dedi. Ateş'e ise yeni yeni baba demeye başladı desem yeridir. Ondan önce hep ismi ile seslenirdi ikisi de. Aynı evde yaşarken onlar bize biz de onlara alıştık. Herkes için zorlu dönemlerdi.'' Dedi Sıray köpükleri bardağa koyarken. İç çekerek ona bakındım.
''Tunç çocuk istemiyor.''
''Elbette istiyor ama henüz sen üniversiteni bitirmedin ve bünyen bir çocuk yapmaya uygun kiloda değil. Tunç çocukları çok sever. Mert ile Aslı bizimle kalmaya başladığı zaman sürekli Tunç'u evde ya da annelerimde bulurdum. Çocuklar ile oynarken aşırı eğleniyor.''
''Bunu bana bu şekilde söylemek yerine 'Çocuk yapacağıma ölürüm daha iyi' tarzında söylüyor. ''
''Ah Hazan... Onu çözmek on bilinmezlik matematik problemi çözmekten de zordur ama aranızdaki çekim güçlendikçe, sana daha da çok düşecek. ''
''Bu mümkün değil.'' Dedim kaynamış kahveleri bardağa boşaltmaya başlayan Sıray'a bakınarak. Sıray gülümseyerek tepsiyi eline aldı ve erkeklerin bulunduğu oturma alanına doğru yürümeye başladı.
''Karşındaki kişi Tunç Ardınç. Onun için her şey mümkündür, bunu unutma.''
Tunç ve Ateş şöminenin önündeki yerlerini almış bir konu üzerine tartışmaya devam ederlerken Sıray tepsiyi ikilinin tam ortasına koyup kocasının yanına oturdu. Tunç'tan biraz uzağa oturarak kahvemi aldığımda tartıştıkları konuyu anlamak için kaşlarımı çatmaya başladım.
''Davetiyeleri mail üzerinden gönderirsek şayet daha hızlı bir şekilde kitlesel ulaşıma sebebiyet doğurabiliriz.'' Dedi Ateş kahvesine boş boş bakınarak.
''Ne daveti?'' dedim meraklı bir şekilde.
''Bir ay sonra bir sanat galerisi açacağım ve akşamına da kokteyl partisi vermeyi düzenliyorum. Sponsorum Karabulut şirketi olarak böyle bir bağış kokteyli düzenlemek istiyorum aslında. ''
''Ama ortak olarak bağışları nereye vereceğimiz kararına varamadık ve siz öğrencilerin tasarladığı eserler için ayrı bir bölme oluşturma konusunda ısrarcıyım.'' Dedi Ateş arkadan toplamış olduğu saçlarının bir kısmı gözünün önüne gelmesini engellemek için sağ eli ile saçlarını geriye atarak.
''Öğrenci bölümünün ayrı olması konusunda ben de hem fikirim ama Hazan'ın eserini ya da eserlerini farklı bir yerde sergileyebiliriz. Sonuçta o senin karın ve sosyete de bunu öğrenecek bir şekilde.'' Dedi Sıray Ateş'i destekleyerek.
''Sosyete mi? Hani gizli bir evlilik olacaktı bu?''
''Sonbaharım okul çevresinde gizli olmaya devam edecek ama sanat dünyasının önde gelen isimleri benim çoktan bir evlilik yaptığımın haberini almış durumda ve o gün sen ve ben sürekli dip dibe olacağımız için de kalan herkes de öğrenmiş olacak. Bağışları hayvan barınaklarına yapabiliriz.'' Dedi Tunç bana açıklama yapıp konuya geri dönerek.
''Ya da çocuk barınaklarına, aileye ihtiyacı olan bir sürü çocuk bulunuyor.'' Dedi Sıray sakinliğini koruyarak. Üçü de tartışırken çoktan bitirmiş olduğum kahve bardağını tepsiye koyarak başımı Tunç'un omuzuna yasladım. Hayvan barınakları ve çocuk esirgeme kurumları... İkisi de aileye ve sevgiye ihtiyacı olan canlıları barındıran ama kimsenin umurunda bile olmadığı yerlerdi.
İç çekerek gözlerimi kapattım ve uykunun bedenimi ele geçirmesine izin verdim.
Bölüm Şarkısı: Gece – İyileşmiyor
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sıfırdan
RomanceHiç sıfırdan başlamak zorunda kaldınız mı? Ayaklarınızın üzerinde durmuşken, her şeyi yapabilecek özgürlüğe sahipken birden bire tüm sisteminizi kapatıp, umutsuzca sıfırın gerçek benliğinizi yutmasına izin verdiniz mi? Güzel Sanatlar Üniversitesi...