7

45 5 0
                                    

Kadın!
İnsanlığın en büyük düşmanı olarak gösterilen, cinsel objeliği ile suçlanan, saçma sapan isimler takılabilen, Allah'ın yarattığı değil de çöpte çıkma gibi davranıldığı insan. Küçükken kız kavramı, büyüdükçe akla ve bedene yapıştırılmış olan namus meselesi, evlendikten sonra haremlik selamlık olaylar ile karşılaşan, çalışınca iğrenç küfürlere maruz kalan, okumazsa cahil diye satılığa çıkarılan, erkeklerin cinsel haz noktalarının nedeniymiş gibi gösterilen, açık giyinince tahrik eden canlıya deniyor kadın. Eşitlik diye bağırılan bir ortamda eşitliğin olmadığını belli edilmesi de bunun yanında hediyeydi adeta. Sosyal medyada eşitlik diye konuşan insanların kapalı ya da açık bir kadına cinsel açlık duyması, birçok kadın tacizi, öldürülmesi olaylarının saklanarak normal bir şeymiş olarak gösterilmesi, el ele göz göze olmayacak mantıkları da dünya gündeminde saklanan konulardandı.
Yirmi birinci yüzyıl teknoloji ve dinsel boyutlarında kadına şiddet, tecavüz ya da çocukların öldürülmesi gibi olayların görülmemesi, görülse bile gerekli cezanın verilmesi beklenir. Ama konuşmanın bile olmadığı, ilkelliğin en temel döneminde sırf doğurgan olduğu için 'Tanrıça' diye anılan kadın, günler ilerledikçe cinsel köle olarak satılmaya, eğer bir kız çocuğu dünyaya geldiyse canlı canlı gömülmesi ya da nehirlere, ırmaklara atılması da insanların yarattığı bir durumdu. Teknolojinin gelişmesi ile tüm sorunların giderileceğine inandığımız bu dönemde tacizciler ve katiller takım elbise giyiyor, 'çığlık atmadı, rızası vardı.' Gibi aşağılık cümleler ile cezalarına af getirerek geride psikolojisi bozulmuş insanlar bırakıyorlardı. Geçmişin en karanlık olarak bilinen gizemli tarihte 'Tanrıça' olan kadın gün geçtikçe var olan tüm haklarının elinden alınması durumunun kabullenmek zorunda kalmış, 'Kadın Hakları' ile özgür olacağına inanan kadınlar ise, kendi haklarını arayamamış her seferinde susturulmuş. Adalet sözde mülkün temeliyken o mülkü her birey kendi elleri ile yıkmış, düzeltmek isteyenleri de tekrar tekrar zorla susturmuşlardı.
Dirseğimde hissettiğim kol ile aniden kendime gelmiş ve hissettiğim sıcacık beden ile de afallamıştım. Daha önce hiç kokusunu almadığım bir parfüm ciğerlerimi doldururken aklımda dolanan düşüncelerin doğruluğunu düşünmeyi kesmiş, yanağımdan akmakta olan yaşları fark edebilmiştim.
''Özür dilerim, o şekilde demek istememiştim.''
Duyduğum ses ile kendimi bir adım geriye uzaklaştırıp yanaklarımdaki yaşları elimin tersi ile yavaşça sildim. Bir şey söylemek istemiyordum, Tunç'un bana söylediği cümlenin canımı yakmış olması suratımdan fazla belli oluyordu.
''Hazan, öyle demek istememiştim. Ben...''
''Açıklamanı duymak istemiyorum. ''
Sesim bir buz dağı gibiydi, dokunduğunda olabildiğince soğutacak ve eğer onu eritmeye çalışırsa da kendi kendine suların altında kalacakmış gibi. Tunç'un gözlerine bakınmak yerine derin bir iç çektim ve karnımı tutarak açlığımı bastırmaya çalıştım.
''Dediğin o cümle sadece bana geçerli olan bir durum değil, sen kendi anneni ve çevrende gördüğün tüm kadınları kapsayan bir durum. Eğer kendini affettirmek istiyorsan bana yemek ısmarla.'' Aynı soğukluk sanki beden bulmuşçasına devam ederken Tunç'un ellerini fazla sert bir şekilde sıktığını fark etmiştim. Poşetleri tuttuğu eli sıkmaktan kıpkırmızı kesilmiş ve bileği ile el üstündeki damarları meydana çıkmıştı. Tahminlerime göre Tunç'a kimse karşı çıkmamış, sürekli istediği her şeyi elde etmişti. O yüzden ona karşı çıktığım her dakika öfkeleniyordu.
''Tamam, seni iki arkadaşımla tanıştıracağım kabul mü?'' dedi elini biraz gevşeterek. Başımla onaylayarak poşetleri tuttuğu elini yavaşça tutup gülümsedim.
''Normalden de çekilmez olduğun durum eşittir sinirli olduğun durum.'' Dedim ağır adımlarla caddede yürümeye başlamışken.
''Çekilmez değilim. ''
''Sen hiç kendi dersini dinledin mi? Hiç sinirliyken aynaya bakındın mı? Eğer ikisini de yapmadıysan çekilmez olup olmadığını anlayamazsın.''
''Anlarım. Arkadaşlarım benim çekilmez olduğumu düşünmüyor.''
''Arkadaşların sana katlanıyor. Benim arkadaşlarım da benim asosyalliğime katlanıyor.''
''Asosyal misin?''
''Normalde dışarıda dolanmaktan zevk almam, evde sürekli tablolar, renkler ve fırçalar ile vakit geçiririm. Bara gelmem ya da şu an seninle bu şekilde geziyor olmam istisnalardan.''
''Desene seni eve kilitlemek zorunda kalmayacağım.''
''Evlenelim, eve girmeyeceğim.''
''Hele bir dene!''
''Denemeyeceğim, yapmayacağım! Hem beni ne zaman isteyeceksiniz Bay Çok Bilmiş?''
''Seni yatağa bağlama fikri artık daha ilginç gelmeye başladı. Seni istemeye de haftaya Çarşamba falan, bu akşam ailemle konuşacağım. İki hafta sonra da düğünü yapar ve bir buçuk haftalık bir balayı yaparız. Sonra da yaklaşık beş günün kalıyor okulun açılmasına, sana verdiğim ödevi yaparsın.''
''Benim hayatımı kontrol etmeye çalışmaktan vazgeçsen?''
''Eline mesleğini al öyle konuşalım bu konuyu.''
''Babam gibi konuşuyorsun şimdi de!''
''Sen de beni sinirlendiriyorsun. Bir dediğimi de onaylasan kafan yarılacak değil mi?''
''Ya yarılırsa?'' dedim ona bakınarak. '' Öf tamam! Sustum! Kendimizi de savunmayalım tamam. Çocuk istersen onu da sen yaparsın kendi kendine.''

Tunç

Çocuk istemiyordum.
Orta yaşlılık dönemime henüz girmişken birkaç küçük penguenin ayaklarımın altında dolanmasını tercih eden bir kişiliğim yoktu. Evlenmek bile şans eseri ortaya çıkan bir olayken çocuk hayatıma girmemesi gereken en temel kavramdı.
Evet, sevimli ve şirinler ama geceleri uykuyu bölen, işlerini ve gezmeni engelleyen, yeme içme alışkanlıklarını değiştiren korkunç yaratıklardı ayrıca.
''Hazan ben çocuk istemiyorum.'' Dedim yavaş adımlarla yürümeye devam ederken. Murat ve Leyla'yı fazlaca bekletiyor olmamız, bu lanet olası düğünün de fazlaca gecikiyor olduğu anlamına geliyordu.
''Neden?''
''Hayatımı mahvetme niyetinde değilim. ''
''Kurtuldum.''
''Neyden kurtuldun?''
''Bu kadın ve erkeğin yaptığı şeyden.''
''Sevişmek?''
''Ha evet!''

Hazan'ın yanakları pembeleşirken sırıttım. Neden bir insan sevişmekten utanır ki? İnsanların ve hayvanların doğasında olan, gereksinim gidermek amacıyla Tanrı'nın sunduğu bir hediyedir sevişmek.
''Kurtulamadın. Sadece çocuk yapmak için mi sevişilir?''
''Bence evet.''
''O zaman yanılıyorsun, çünkü kaçışın yok.''
''Ama canım yanıyor.''
''Alışırsın.''

Kafenin önünde durup Hazan'ın kırmızı kırmızı yürümesini beklemeye başlamıştım. Kızın garip huyları vardı; saçma sapan konularda utanıyor, cesur olmaya çalışırken kendi kendine tereddüt yaratıyor ve kimi zaman aşırı duygusal davranıp çocuklaşıyordu. Kafeye ondan önce girerek delicesine yemek yiyen arkadaşımın masasına geçtiğimde iç çektim.
''Yavaş ye şunu!'' dedim biraz sert bir şekilde. Patates kızartmasını bir fil yese Murat kadar hayvanlaşamazdı.
''Sonunda geldiniz!'' dedi ağzındakini yutarak. Hazan'ı sakince yan sandalyeme oturturken Murat ve Leyla ile tanıştırdım. Kısaca ikisinden de bahsettikten sonra Leyla tarafından uzun bir sorguya çekilmeye başlamıştı.
''Kaç yaşındasın?''
''Yirmi bir.''
''Doğum günün ne zaman?''
''Beş Mayıs.''
''Kardeşin var mı?''
''Evet.''
''Nerelisin?''
''Ankara.''
''Hedeflerin neler?''
''Sanat galerisi açmak istiyorum.''
''Baban ile annen nasıl?''
''İyiler sanırsam. Tunç Leyla abla iyi mi?''
''Abla deme! O kadar yaşlı değilim. Dur! Ha şey en sevdiğin renk?''
''Pastel tonlarındaki her renk.''
''En sevdiğin sayı?''
''Şey... Yok.''
''Hangi takımlısın?''
''Tutmuyorum.''
''Ne demek tutmuyorsun? '' diye çıkıştık Murat ile aynı anda. Bir kadın nasıl olur da takım tutamaz?
''Hiçbiri ilgi çekici gelmiyor.''
''Galatasaraylı olmazsa hayat böyle berbat olur sana!'' dedi Murat patateslere gömülmeden önce. Leyla sorgulamaya devam ederken gelen yemekleri ağır ağır yemeye ve düğünle ilgili planlar yapmaya başlamıştık. Her şeyin gerçek olduğu dünyaya geri dönmek, kaybolmaktan daha korkunçtu. Gerçeklik acıtıyordu, kayıplar ise kaygıdan başka bir duyguyu barındırmıyordu.

Bölüm şarkısı:Simge Pınar – Yeni Bir Hayat 

SıfırdanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin