1

147 9 0
                                    

Bundan yıllar önce üniversite hayali bile olmayan, sessizliğe gömülü, korku ve çekingenliğin başyapıtı olan bir çocuktum. Aile içinde yaşamakta olduğum büyük sıkıntılar iç dünyamdan karmaşa ve karamsarlık dalıp taşarken; yalnızlığı dost olarak kabul görmem ise olumsuz bir artı puandı hayatım için.
Babam uyuşturucu ve alkol bağımlısı olmasının yanında annem de kendi kafasına göre takılan, çevresindeki hiçbir şeyi işi düşene kadar umursamayan bir kadındı. Ve ben de onların en büyük hatası olarak Dünya'ya gelmiştim. Babam her ne kadar uyuşturucularına ve alkollerine para yetiştirse de bana ve anneme de belli düzeyde para ayırmıştı. İlkokulum sıkıntısız geçmişti, okul birinci olduğum yılların olmasıyla birlikte, sadece sınıfta duran ve çıkışlarında asla annesi ya da babası gelmeyen bir çocuk da olmuştum. Sınıfta 'annesiz' , 'babasız' gibi acımasızca lakaplar almam yetmezmiş gibi, biraz fazla parası olan insanlar tarafından çok kez şiddet görmüştüm.
Liseyi kazandığım yaz tatilinde küçük bir kafede çalışmaya başlayarak üniversite için para biriktirmeye başlamış, annem ile babamın boşanmalarına göz yummuştum. Lise bir ve ikide tek sıkıntı fazla sessiz olmam ve bazı derslerde aralıksız uyuyor olmam olmuşken; lise üçe geçtiğimde babamın ikinci evliliğine göz yummak zorunda kalmıştım. On sekiz yaşımda annemin garipleşmeye başlayan davranışlarından ve o yıl girecek olduğum üniversite sınavından dolayı babamın yanına, Ankara'ya taşınmıştım. Yeni karısı babamın aşırı düzeyde olan uyuşturucularını ve alkollerini azaltmasını sağlamakla birlikte, ona erkek bir çocuk da vermişti. Alp...
Aramızda on sekiz yaşın olmasına rağmen, doğdu günden beri iyi anlaştığım tek bebek Alp olmuştu; bir hata olarak doğmuş olmamdan kaynaklı olarak annem hiç arkadaşımın olmasına izin vermemişti. O yüzden o yaşlarımda yalnızlığa sarılmış ve kardeşimin olması ile de hayatıma ilk defa bir arkadaş almıştım. Alp'in canı yandığı zaman benimde canım yanıyor, Alp gülümsediğinde bu dünyadaki en mutlu abla olabiliyordum. Alp'in doğumunun ardından üniversite sınavına çalışmayı keserek bir yıl boyunca üvey annem Zühal'e yardımları sunmuştum. Bu süre zarfı boyunca resme olan yeteneğini geliştirerek Ankara'nın güzel sanatlar adı altındaki üniversitelerden birine gitmek hayalim ve hedefim olmuştu.
On dokuzuncu yaş günümü kutlar kutlamaz sıkı bir çalışma maratonuna girerek yirmi yaşımda üniversiteye, ilk on bin içinde girerek başlama şansına yakalamıştım. Alp'in doğumundan sonra kendime verdiğim sözleri tutmak adına daha çok konuşkan ve gülümseyen bir kadın oldum. Bölümümdeki hocalar aramı iyi tutup, dersliklerdeki insanlarla arkadaşlık kurmuştum. Lise dönemim boyunca biriktirdiğim parayı fazla harcamadan kaçınarak kullanmaya başlamış, üniversitenin ilk yılında derece yaparak bitiren tek öğrenci olmuştum. Üniversite birin yazında aldığım haberlere göre ikinci sınıfın ana dersliğine giren öğretmen fazla korkunç ve katı biriymiş. Korku dolu geçirdiğim yaz boyunca en ünlü ressamların fırça tekniklerini kopyalayarak tuvallerde yağlı boya resimleri yapmış, babamın ve üvey annemin rızası ile yatak odamın yarısını da resim atölyesi haline getirmiştim. Yaptığım tuvallerin bazılarını üvey annemin arkadaşları satın almıştı ve bazılarını da evin duvarlarını süslemek adına çerçeveletmek zorunda kalmıştım.
Üniversite ikinci yılım geçmişimdeki tüm sessizliği kırarak tamamen konuşkan, normal bir çocukluk geçirmiş insanlara benzemiş ve derslerimi aksatmadan öğretmenlerimi memnun etmeye devam edebilmiştim. Ve şu an üniversite ikinci sınıfın ilk yarısını bitirmiştik.
''Hey! Partiye geliyorsun değil mi?'' dedi Eren. Sınıfta samimi olduğum ilk insanlardan biri olmasıyla birlikte aşırı koruyucu bir ağabey gibiydi. Siyah saçlı, koyu kahverengi gözlü ve fazla uzun bir çocuktu.
''Parti? Ah! Ben onu unuttum. '' dedim çantamı toplamayı bırakarak.
''Kesinlikle geleceksin Hazan. Sürekli ders çalışan psikopat seri katillere benzemeye başladın.''
''Ne zamandan beri psikopat seri katiller ders çalışmaya başladı?'' dedim gülümsememi engellemeden. Eren'in en garip ve içten davranışı dünyada bulunan iki uyumsuz şeyi birbirine benzeterek cümle içinde kullanarak biraz kafa karışıklığı yaratabiliyordu. Eğer ki: 'Uzaylı görmüş Marslı.' Ya da 'Pörtlek gözlü bir Habeş maymunu gibi uzuyor.' Derse uzun bir süre neyi neye benzettiğini düşündürüyor ve sonra da sakince oradan uzaklaşmanı sağlıyordu.
''İşte sen bir ilk olacaksın! Hadi ama kesinlikle gelmelisin. Sadece bizim bölümün ikinci sınıfları ve hocaları dâhil.'' Dedi heyecanını dindirmeden, çevreye hafiften tükürükler saçarak.
''Tamam. Tamam. Annemden sen izin alırsın ama!''
''Hayır! Alp beni emzik sanıyor ve burnumu emmeye çalışıyor. Kesinlikle tek başınasınız bayan!'' dedi ve ardına bile bakmadan uzaklaştı. Onun bu haline kıkırdayarak fırça setimi çantama koydum ve bir aylık tatile özgü son kez dersliğe bakındım.
Tuvalimi inceleyen Tunç hocayı görünce korku ile nefesimi tutarak sakinleşmeye çalıştım. Sınıfta yaptığın her yanlış ile hayatını karartan, bu okulun en yeni öğretmenlerinden olmasına rağmen en sert öğretmenlerinden biri de olan adamdan henüz azar yemediğim için biraz rahattım. Koyu kahverengi, gür saçları ve kirli sakalı ile fazlaca normal görünürken mavi, küçük gözlerinin üstünde sürekli çatık duran kaşları normal olan görüntüsünü korkunca çeviriyordu.
''Hazan Mumcu. Buradaki renk geçişlerinin dengesizliği ve fırçaları vurgulayış şeklin diğer yaptığın tablolar kadar iyi değil!'' dedi sert ve kalın ses tonu ile. Bağırmasına bile gerek olmadan doluca yankı yapan sesi kulaklarımı doldurduğu an kalbim uzaklara koşuya çıkmışçasına hızlı atmaya başlamıştı. Yutkunarak hocanın yanına doğru ilerleyerek benden fazlaca uzun olan adamın gözlerine bakındım.
''Henüz tamamlanmamıştı. '' dedim mavi gözlere çekingen bir şekilde bakınarak.
''Teslim süreni bildirdiğimi hatırlıyorum Hazan. Erken tatile girmeniz ya da başka derdiniz umurumda değil.''
''Biliyorum. Tatilde hepsini tamamlayacağım hocam. Merak etmeyin.'' Dedim tabloma bakınarak. Frida Kahlo'nun uyguladığı fırça teknikleri ve iki zıt duyguyu birlikte anlatmaya çalıştığım çalışma ağır bir karmaşaya benziyordu. Tuvalin ortasında henüz tamamlanmamış bir kadın ve kadının çevresindeki farklı tonlardaki renkler üç yaşındaki bir çocuk yapmış gibi görünüyordu adeta. Aslında kadının sağ tarafında 'umut', sol tarafında ise 'umutsuzluk' var olması gerekiyordu. Kadının bedeni ise iki duyguya göre şekil alarak boyayıp, şekillendirecektim.
''Merak ettiğim şey neden başında fırça darbelerini farklılaştırıp, sonlarına doğru eski haline getirecek olman. Eğer bu tabloyu beğenmezsem dersi tekrar alacağının farkında mısın? Bununla ilgili uzun bir rapor ve kullandığın her malzemenin detaylı bir listesini istiyorum. '' dedi kalın sesi ile. Aramızda yaklaşık olarak yirmi santim kadar bir fark bulunuyordu. Tunç hocanın gözlerine bakınmak için bile gökyüzüne bakınırmışçasına başımı yukarıya kaldırmak zorunda kalıyordum.
''İkinci dönemin ikinci haftası tüm istedikleriniz masanızda bulunuyor olacak hocam. Şimdi eğer izin verirseniz eve gidip, parti için hazırlanmam gerekiyor.'' Dedim ve hafifçe uzaklaşarak arkamı döndüm.
''Gidebilirsin.''

Ardıma bile bakınmadan hızlı adımlarla otobüs durağına doğru ilerlemeye koyuldum. Parti Kızılay'ın bir yerindeki bir barda olacaktı ve herkes içecekti. Bende dâhil olmak üzere herkes hem de... Küçükken babamdan kaynaklı içkiden nefret ediyordum ama büyüdükçe abartıya kaçmayacak kadar içki içeceğime dair kendi kendime kurduğum düşünceler ile ilk defa içki içecektim. Kendi geçmişi ile çelişen tek insan olma olasılığım o kadar fazla ki; nefret ettiğim her şeyi şu sıralar azar azar da olsa yapmaya başlamış ve kendimi bunlarla övündürmüştüm. Korktuğumu sandığım ya da nefret ettiğim ne varsa her birinin birer ikişer tadına bakınmıştım. Sonuç olarak hiçbirinin beni hayal ettiğim tatmin duygusunun yanına bile yanaştıramamış, aksine daha da çok tiksinmeme neden olmuştu.
Gelen otobüse bindikten sonra kulaklığımı takarak yeni keşfettiğim grubun şarkılarından rastgele birini açarak Ankara'nın uzun ve sonsuz gelen yollarında gezinmeye başladım. Apartmanlar, ağaçlar, arabalar çizgisel bir şekilde geçerken gözlerimin önünden şarkının sözcükleri yavaşça yok olarak melodi kulaklarımı doldurmaya başlamıştı. Hava fazlaca aydınlık olmasına rağmen bana karanlıkmış gibi görünerek içimdeki karanlığın yavaşça dışarı çıkmasına izin verdim. Karşıma geçen siyah gölge sakinliğini koruyarak sandalyesine oturmuş ve gözlerimin içine, yaşadığı yuvaya bakınıyordu.
Onun karşısındaki sandalyeye oturarak bana en karanlık yıllarımı hatırlatmasına izin verdim. Bugünkü anı ise annemin eve başka bir adamla gelmesiydi. Anımın en iyi tarafı fazla bir şey hatırlamıyor oluşum, sadece bir kaç parça anı dışında başka bir şey kalmamıştı zihnimin derinliklerinde.
Annem henüz otuz dört yaşlarında, babamdan ölesiye nefret eden kadın. Dip boyasının geldiğini belli eden sarı saçları, kusursuzca uygulanmış göz makyajının parıltısı ve eskiden ışık gibi aydınlık olan karanlık gözleri ile el ele tutuşmuş olduğu bir adam. Uzun, siyah saçlı ve sigara kokulu adam gözleri ile beni baştan aşağıya süzdükten sonra annemin beline sıkıca sarılarak, yavaş adımlarla yatak odasına doğru ilerlemişlerdi. Daha sonra duyduğum sadece annemin canı yanarmışçasına attığı çığlıklar ve adamın anneme acımasızca bağırışları olmuştu. Ortaokula gittiğimi hatırlıyordum, matematik soruları ile uğraş verdiğimi ve kulaklarımı sürekli olarak kapatmak zorunda olduğumu...
O zamanlar adamın annemi dövdüğünü düşünerek babamın yanında kalmayı dilemiştim ama tüm gerçekleri kavradığımda o kadar da korkunç gelmemişti. Büyüdükçe kavradığım gerçekleri – annem hakkındaki gerçekleri kendime yedirmek için yıllarımı harcamama gerek kalmamıştı. Sorgulamadan, duymadan, dinlemeden ya da hissetmeden öğrendiklerimi zihnimin en derininde bir kutuya yerleştirmiştim.
Siyah gölge yavaşça ayağa kalkıp selam vererek yuvasına girdiğinde gelmiş olduğum durakta inerek kendimi bu geceye hazırlamak için eve doğru yavaş adımlarla ilerlemeye başladım. Sonuçta zaman hızlı ilerliyordu ama onu kendi hızına göre düzenledikten sonra, zamanın yapabileceği bir şey kalmıyordu...

Bölüm şarkısı: Yağmur Yaman – Derin Mevzular (Akustik) 

SıfırdanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin