13 buçuk saat süren uçak yolculuğum sonunda sona ermişti. Eşyalarımı toparlayıp diğer yolcularla birlikte ben de çıkışa doğru yürümeye başladım. Hava henüz yeni kararmaya başlamıştı, hoş bir görüntü vardı havada.İstanbul'da saat şu an 18.30 gün hesaplarıma göre pazar olmalıydı. Yolculuk 13 buçuk saat sürüyor ve Türkiye 11 saat ileri.. Bindiğim saatte inmiş gibiyim, şu Jetlag dediklerini çok da geçirmedim aslında ama bir günüm gitmişti ya. Kim verecek bunu hesabını hı?
Bavulumun gelmesini beklerken telefonumdan Türkiye operatörüne bağlı olan hattımı aktifleştirdim. Aktifleştirmez olaydım.. Bu nasıl bir bildirim akışıdır? Şimdi onlara takılırsam bavulumu kaçırırım aman aman hiç aksiyona gerek yok. Telefonumun tuş kilidini kapatıp montumun cebine koydum.Bordo bavulum görüş açıma girdiğinde gidip aldım hemen ve yürümeye başladım, o sırada telefonum çaldı.
Ekin arıyordu.Ekin benim şu hayatta kendimden bile çok güvendiğim tek kişidir. Ortaokuldan beri arkadaşımdır. Ortaokulda bir kavga sonucunda tanışmıştık. O zamanlar tabii ben çok saf bir çocuktum ve benimle sürekli dalga geçilirdi. Ekin ve arkadaşları baş düşmanlarımdı hatta. Ekin bana fazla kötülük yapmasa da onlar ile takıldığı için onu da sevmezdim. Hiç unutmam 7. Sınıfın sonlarıydı, dersler işlenmiyordu. Sadece yok yazılmamak için geliyorduk okula. Babamın bizi terk ettiği akşamın ertesi gününde her ne kadar istemesem de annemin zoru ile okula gitmiştim. Her zamanki bana bulaşıyorlardı. Yaren beni itip duvara çarpmamı sağladığında sabrım taşmak üzereydi. Zor dayanıyordum. Bunu fark ettiklerinde de daha fazla üzerime gelmişlerdi. Ekin ise garip bir şekilde onlara karşı beni koruyordu.
- "Tamam Yaren hadi uzatma gidelim."
- "Dur ya baksana nasıl da kudurdu az daha sinir edelim."
Bu sözü karşısında gözümü kapatıp istemsizce dişimi sıkmıştım.- "Ovv sen sinirlendin mi? Aç gözünü Alya ben buradayım."
- "Yürü. Git."
Yavaş ama sert olarak söylediğim iki kelime biraz tehditkâr çıkmıştı.- "Ne o bana kafa mı tutuyorsun sen?"
Yumruğunu tam karnıma geçirecekken Ekin Yaren'in kolunu tutup suratına okkalı bir yumruk attı.
- "Alya sen sınıfa git."
Önce durup biraz suratına baktım. Teşekkür edecektim ama daha sonra söylerim düşüncesi ile sözünü ikiletmeden sınıfa çıkmıştım.
Daha sonrasında Ekin onlar ile takılmamaya onlar yerine benimle takılmaya başlamıştı. Gün geçtikçe sıkı dost olmuştuk. Liseye geçtiğimizde okullarımız ayrıydı ama biz yine de iletişimimizi koparmamış görüşmelerimize devam etmiştik. Hedefimiz birdi, ikimiz de aynı üniversiteyi kazandığımızda çok sevinmiştik.- "Alooo." Dedim telefonu kulağıma tutup mutlu bir şekilde.
-"Ayy benim canım gelmiş mii? Çok özledim seni ya neredesin? Ben bekliyorum bak elimde yıldızlarla dolu bir pankart var. Sabah oturup senin için uğraştım millet deli gözüyle bakıyor bana, hadi çok bekletme beni öptüm."
Diyip yüzüme kapattı.Yolcusunu bekleyen insanlara doğru bakıp yıldızlı pankartı arıyordum. Aslında pankarta gerek yoktu. Zaten çoğu insan da isim kartı tutmuyor elinde. Neyse heves etmiş şimdi bozmayalım kızı.
Çok geçmeden üstünde gri yıldızlarla dolu siyah bir pankart görüş alanıma girdiğinde gülümsedim. Sahiden epey uğraşmış ya..
Hemen yanına koşup sarıldım. Özlemişim miniğimi. Neredeyse 5 aydır ayrıydık sonuçta. Ben dönem başında Erasmus vesilesiyle Amerika'ya San Francisco'ya gitmiştim. Arada internet üzerinden görüntülü konuşsak da yetmiyor hâliyle, özlüyor insan.
Sarılmamız bittiğinde kalabalıktan sıyrılıp havaalanından çıktık ve arabaya doğru yürümeye başladık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
* Gülümse (gxg) *
Teen Fiction"Alya eğill!!" Sesi algılamam ve harekete geçirmem o an benim için çok zor bir eylemdi. Dünya durmuş gibiydi ve dünya bile durmuşken ben hareket edemezdim. Yanıma birilerinin koştuğunu hatırlıyorum sadece. Deniz bana bakıyordu ağlayarak.. Onun ağlam...