Kına günü tüm akrabalar, eş-dost, tanıdık, arkadaşlar hepsi bir arada, çay bahçesi tarzındaki mekanda eğleniyorlardı. Damla, kırmızı bindallı ile sultan tahtında oturmuş Eda ile hasret gideriyordu. Eda uzaklaşınca yanına Aslı geldi.
- Damla nasılsın?
- Çok yorgunum Aslı, ama tatlı bir yorgunluk bu. Sen nasılsın?
- Ben pek iyi değilim Damla. Seninle çok önemli bir şey konuşmak istiyorum. Ama burada olmaz. Müdür odasına gelir misin?
- Aslı çok önemli değilse, yarın konuşsak...
- Önemli Damla, lütfen müdür odasına gidelim.
- Peki Aslı. Anne ben müdür odasındayım, birazcık işim var. Hemen geleceğim tamam mı?
Aslı önde, Damla arkada müdür odasına girdiler. Bu küçük odada bir masa iki sandalye vardı. Kapıyı kapatıp kilitleyen Aslı derin bir nefes alarak sandalyeleri işaret etti. Damla şaşkın vaziyetteydi.
- Damla bu konu üzerinde çok düşündüm. Yani anlatıp anlatmamak hakkında. Ama seni tanıdıkça söylemem gerektiğini inandım. Nereden başlayacağımı bilemiyorum.
- Aslı vaktimiz az, içerde bir sürü misafir beni bekliyor. En kısa şekilde anlatmak isteğin şeyi söyler misin?
- Bahadır, seni sevmiyor. Lütfen dinle. Bahadırın bir tane üvey kızkardeşi var. Adı Seval. O senin ağbine aşıkmış ve ağbin onu kullanmış. Seval'de bunu kaldıramayıp intihara kalkışmış. Yurtdışında tedavi gördü. Hala orada. Bahadır da kardeşini kullanan kişiden intikam almak için aynısını ona yapmaya karar vermiş. Herşeyi planladı. Bizlere de anlattı. Hepimiz ona yardım ettik. Bunun için çok pişmanım. Yarın düğünde nikah masasında "Hayır" diyecek. Damla sen çok iyi bir insansın, senin üzülmeni istemiyorum.
- Sana inanmıyorum Aslı. Bahadır beni seviyor. Aşk herşeyin üstesinden gelir. Şimdi gitmem gerek.
- Damla bir daha düşün, gerekirse Bahadır ile yüzleş.
- Hayır, ben Bahadır'a inanıyorum. Lütfen kapının önünden çekilir misin?
Damla, eli ayağı titreyerek sultan tahtına oturdu. Tam bu sırada annesi gelip yüzüne kırmızı bir örtü örttü. Kına müziği çalmaya başladı. Sinirleri bozulan Damla ağlamaya başladı. Herkes onun ağlamasını kına şarkısına bağlarken o Aslı ile yaptığı konuşmayı düşünmemeye çalışıyordu.
Bütün gece kabuslarla boğuşan Damla, sabaha yorgun uyandı. Neyse ki düğün yarındı. Bugün dinlenip biraz aklını toparlayabilirdi. Eda ve annesinin hazırladığı kahvaltı masasında, annesini, babasını, Eda'yı süzdü. Onları çok sevdiğini düşündü. Tatlı bir sohbet eşliğinde beraber kahvaltı ettiler. Evde düğün kalabalığı olmadığı için çok mutluydu. Sadece Eda kalmıştı. Bunun için ona minnettar oldu. Eda'nın cıvıl cıvıl halleri aklını ele geçirmeye çalışan şüpheyi bertaraf ediyordu.
"Anneannesi derdi ki; kocaman bir ağacı bir balta darbesiyle yıkamazsın, ama içine minicik bir kurt atsan bir sene sonra yıkabilirsin. Şüphe de böyledir. Çok güçlü zehirdir. En iyi ilişkileri bile bozar."
Damla düşünmeye başladı. Ağbisi, Seval evlenme teklifini kabul etmeyince Rusya'ya çalışmaya gitmişti. Seval üvey bir ağbisi olduğundan, Bahadır ise üvey kardeşi Seval'den hiç bahsetmemişti. Üstelik Seval ile ağbisi arasındaki ilişkiyi bildiğini hiç belli etmemişti. Neden?
Bu soru güneşin önüne geçen bulut gibi Damla'nın tüm neşesini söndürdü. Ne düşüneceğini bilemedi. Bahadır'ın şimdiye kadar herhangi bir kötü söz-ima-davranışına rastlamadığını düşündü. Kalbi "seni seviyor ve üzülmeni istemiyor" diyorken aklı "bu işin içinde bir iş var, yüzleşmelisin" diyordu. Herşeyi akışına bırakmaya karar verdi Damla, ellerini açıp "Allahım nasıl hayırlı ise öyle olsun. Kulunuz hakkında en iyiyi siz bilirsiniz." diye gönülden dua etti.
Düğün sabahı Damla, alına bırakılan öpücük ile uyandı. Gözlerini açınca kendisini öpen kişiye sarılıp "ağbicim, hoş geldin" dedi.
İki kardeş sarmaş dolaş yatağın üzerinde oturdu.
- Damlacım, mutlu musun?
- Evet ağbicim. Çok mutluyum, darısı senin başına.
- Benden geçti güzelim. Böyle gayet iyiyim.
- Bir evleneyim sonra senin medeni durumuna el atacağım ağbicim.
- Sakın ha...
O sırada kapı açıldı ve Suzan hanım göründü.
- Hadi bakalım kahvaltıya. Gelin hanım karnını iyi doyur, yemek için başka zamanın olmayabilir.
- Geldik annem.
Hem hüzünlü hem neşeli kahvaltının ardından, gelen korna sesiyle Damla ve Eda uçarcasına evden çıktı. Bahadır arabanın yanında bekliyordu. Damla gelinliğini bagaja yerleştirip Bahadır döndü.
- Günaydın aşkım. Bu gün çok mutluyum. Ağbim düğüne yetişti. Gelemeyecek diye çok korkuyordum.
- Günaydın Damla. Günaydın Eda. Senin mutlu olmana sevindim. Hadi geç kalmayalım.
Kuaförde saçı ve makyajı yapılan Damla, zarif gelinliğini giyince kuğu gibi oldu. Bahadır gelip fotoğraf çektirmeye giderken, "çok güzel olmuşsun Damla" diye iltifat etti. Keyfi yerinde olan Damla'nın, bu iltifatla heyecanı doruk noktaya çıktı. Fotoğraf çekimi bitip düğün salonunda gelin odasında dinlenirken Bahadır'ın ve Damla'nın arkadaşları yanlarına gelip iyi dileklerini sunuyorlardı.
Damla arkadaşıyla konuşurken bir ara kulağına "bunu yapmak istediğinden emin misin?" diye bir cümle çarptı. Ardından Bahadır'ın "evet, eminim. O puşt bugün burada." dediğini duydu.
Görevli gelip "gelin ve damadı bekliyoruz" deyince Damla ayağa kalkıp eteklerini düzeltti. Bahadır'da yanına gelip elini tuttu. Damla yüreğindeki aşkla Bahadır'a baktı.
- Seni seviyorum aşkım! deyince Bahadır gülümsedi.
- Bizi bekliyorlar, hadi gidelim.
Beklemediği bu cevap Damla'nın yüreğini sıktı. Yüzüne gülümseme yerleştirip kapıya doğru ilerledi. Nikah masasına doğru ilerlerken "Bana Ellerini Ver" şarkısı çalıyordu.
Bana ellerini ver hayat seni sevince güzel
Yoluna adadım ömrümü ben gel kaçma güzel
Bana ellerini ver hayat seni sevince güzel
Sana gönlümü verdim nazlı güzel
Sana gönlümü verdim ey nazlı güzel
Seni almazsam gözlerim açık gider
Nikah masasına oturunca Damla'nın kalbi çok hızlı atmaya başladı. Heyecandan elleri titriyor, nefesi hızlanıyordu. Bahadır ise dönüp Damla'ya bakmadı bile. O ilgili, şefkatli adam gitmiş yerine heykel gibi duran bir adam gelmişti. Sadece arkadaşlarına odaklanmış gözüküyordu.
Nikah memuru gelip mikrofonu eline aldı.
- Tüm misafirler, hoşgeldiniz. Burada Akhan ve Demirci ailelerinin mutlu gününe şahit olmak için bulunuyoruz. Gelin hanım adınız soyadınız?
- Damla Akhan.
- Damat bey adınız soyadınız?
- Bahadır Demirci.
- Sayın Damla Akhan hiç kimsenin tesiri altında kalmadan Bahadır Demirci'yi eş olarak kabul ediyor musunuz?
- Evet!
- Sayın Bahadır Demirci hiç kimsenin tesiri altında kalmadan Damla Akhan'ı eş olarak kabul ediyor musunuz?
- HAYIR!
Nikah memurunun sorusuna cevap veren genç adam yerinden kalkarak, geline bir kez bile bakmadan çıkışa doğru sert adımlarla yürüdü. 1.000 kişilik salonda sadece genç adamın ayak sesleri duyuluyordu. Sessizliği, kırık beyaz gelinliğinin içinde muhteşem gözüken gelinin mikrofonla söyledikleri bozdu.
- Son pişmanlık fayda etmez Bahadır.
Bir an duran damat cevap vermek için arkasını dönmedi. Yoluna devam etti. Bu arada damadın arkadaşları da oturdukları masalardan kalkmış çıkışa doğru gidiyorlardı. Şaşkınlığın getirdiği uğultuyu yine gelinin sesi bozdu.
- Lütfen herkes yerine otursun. Buraya bir düğüne değil de yemeğe geldiğinizi düşünün. Hepinize afiyet olsun.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON PİŞMANLIK
RomanceNikah memuru gelip mikrofonu eline aldı. - Tüm misafirler, hoşgeldiniz. Burada Akhan ve Demirci ailelerinin mutlu gününe şahit olmak için bulunuyoruz. Gelin hanım adınız soyadınız? - Damla Akhan. - Damat bey adınız soyadınız? - Bahadır Demirci. - Sa...