AMAN AYRILIK

2.4K 112 1
                                    

Damla evinin kapısına gelince, kapıyı öptü. Besmele ile anahtarı çevirip içeri girdi.
- Çok şükür evimdeyim. Evim evim güzel evim... diyerek camları açıp evini havalandırdı.
Eve geldikten yarım saat sonra Eda, eli kolu yemek dolu olarak geldi. Bir yandan konuşuyor bir yandan da yemekleri buzdolabına yerleştiriyordu. Tam bu sırada Damla'nın telefonu çaldı.
- Merhaba Cihan, teşekkürler iyiyim. Güzel bir yolculuk oldu. Hiçbir aksilik olmadı. Haftaya mı? Ben bir işe başlayayım, o zaman konuşuruz olur mu? Beni nelerin beklediğini bilmiyorum.
- ...
- Yo merak etme, demiştim ya müdürüm Hulusi Kentmen gibi tatlı-sert birisi. Olayları bildiği için bana yüklenmez.
- ....
- Herkese selam, görüşürüz.
Damla telefonu kapatınca Eda bilmiş bir tavırla "anlatacak çok şeyin var arkadaşım" diyerek güldü. İki samimi arkadaş oturma odasına geçip çaylarını ellerine alınca Damla yaşadıklarını anlatmaya başladı.
- Damla kızma ama sana bir şey soracağım.
- Sor tatlım, niye kızayım?
- Sen Cihan'dan hoşlanıyor musun?
- Bunu da nereden çıkarttın Eda?
- Her cümlenin içinde Cihan vardı. Cihan'la kahvaltıya gittik, Cihan'la konsere gittik, Cihan'la film izledik gibi...
- Ben bilmiyorum Eda. Yani Cihan bana karşı çok iyi, sıcak ve ilgiliydi. Belki bu davranışlarından etkilenmiş olabilirim. Ötesi olamaz zaten. Biliyorsun Bahadır'ın grubundan birisi o.
- Damla'cım, bence akışına bırak. Ayrıca o Bahadır adındaki yüzsüzünde adını hiç anma tatlım.
*****
Günler geçerken Cihan her akşam Damla'yı arayıp uzun uzun sohbet ediyordu. Onu tek başına Aliağa'ya göndermek istememişti ama Damla gerek yok ben giderim diye ısrar edince bir şey yapamamıştı. Buse'nin tedaviye cevap vermesi ise en güzel haberdi. Buse'nin doktoru izin verdiğinde kendilerine destek olan akrabalar ve dostlarla kutlamaya karar verdiler. Onur konuğu tabi ki Damla olacaktı.
Cihan, Amerika'ya dönmeden önce Damla'yı görmek ve ondan bir umut ışığı almak istiyordu. Bahadır'ın Damla'yı geri istediğini bilirken bırakıp gitmek akıl karı değildi ama mecburdu. Amerika'daki hayatını-işini-evini toparlayıp Türkiye'ye kesin dönüş yapacaktı.
Şimdi arabasıyla Aliağa'ya doğru giderken Damla ile konuşacaklarını kafasından geçiriyordu. Damla'nın attığı konum ile buluşacakları yere gelip arabasını park etti. Elleri heyecandan terlemişti. Derin bir nefes alıp çay bahçesinden içeri girdi. Denize sıfır, küçük tahta masa ve sandalyelerden oluşan şirin bir yerdi. Onu görünce ayağa kalkan Damla'ya doğru koşar adım ilerleyip hasretle sımsıkı sarıldı. Kokusunu derin derin içine çekti. Şaşkınlığı geçen Damla'da Cihan'a sarıldı.
- Hoş geldin Cihan?
- Hoş buldum Damla. Nasılsın? Seni daha iyi gördüm.
- İyiyim, sen nasılsın? Hadi denize karşı oturalım. İstanbul'da da deniz var ama buradakinin kokusu bir başka. Önce kahvaltılıkları söyleyeyim, sen açsındır. Ahmet ağbi bizim masayı donatır mısın? Bak İstanbul'dan arkadaşım geldi. Buranın en meşhur lezzetlerini tattıralım ona.
Damla'nın, İstanbul'daki haline oranla daha neşeli, rahat, kıpır kıpır halleri Cihan'ın çok hoşuna gitti. Kahvaltıdan sonra sahilde yürümeye başladılar. Cihan konuya nereden gireceğini bilememenin sıkıntısı içinde suskunlaştı. Sahildeki banklarda oturdular.
- Cihan, bir sorun mu var? Sanki bir şey söylemek istiyor ama çekiniyor gibisin.
Cihan, Damla'ya dönüp iki elini avuçlarının arasına aldı.
- Damla, ben sana aşık oldum. Hemen itiraz etme lütfen. Hastanede elini tutuğum anda kalbime girdin. Tanışalı çok kısa bir zaman oldu. Seni aceleye getiriyorum diye düşünme, seni aşkıma ikna etmek istiyorum ama aksi gibi Amerika'ya dönüp oradaki işlerimi toparlamam gerekiyor. İşlerim bitince Türkiye'ye kesin dönüş yapacağım. Fakat aklım sende kalacak bu yüzden senin bana karşı duygularını öğrenmek istiyorum.
- Bu çok hızlı oldu Cihan.
- Damla, bize bir şans ver. Amerika'da kafayı yememem için bana bir şans ver.
- Cihan, yaşadıklarımdan sonra insanlara karşı güven duymak benim için çok zor. Hele ki o gruptan birine güvenip bir yola çıkmak...
- Damlam, haklısın. Yepyeni bir başlangıç yapalım. Biz olalım. Senin güvenini kazanmak, aşkımı anlatmak istiyorum ama zamanım yok. Offff... Delireceğim şimdi.
- Cihan, bunları Amerika'dan döndüğünde konuşsak olur mu?
- Damlam, Amerika'dan tam olarak ne zaman döneceğimi bilmiyorum. İşlemler ne zaman biter hiçbir fikrim yok. Endişem şu ki...
- Susma Cihan, neden endişe ettiğini söyle bana?
- Bahadır. O da seni geri istiyor. Aklını çelebilir, bunun için elinden geleni yapacaktır.
- İnsanoğlunun aklı şaşar beşer Cihan. Doğru diyorsun. Ama bana güvenmiyor musun?
- Tabi ki sana güveniyorum bitanem. Ama onunla bir geçmişiniz var.
- Bak adı üstünde geçmiş. Bana göre geçip gitmiş. Lütfen bir daha aynı cümlede onun ve benim adımı yanyana getirme bile...
Cihan, Damla'yı kendine çekip sıkıca sarıldı. Alnından öptü.
- Sana güvenim sonsuz Damlam. Lütfen bekle beni. İşlerim biter bitmez sana geleceğim bitanem.
Cihan ve Damla güzel bir haftasonu geçirdiler. İzmir merkezi ve ilçelerini elele, güle-oynaya gezdiler. Cihan arkadaşlarının İstanbulda düzenlediği veda yemeğine Damla'yı da davet etmişti ama Damla o grupla aynı ortamda olmak istemediğini söyleyerek reddetti. Ayrılık zamanı gelince ikisinin de içine kor ateş düştü. İkisi de birbirlerine bu kadar bağlandıklarını fark etmemişlerdi. Damla'nın gözleri doldu. Cihan ise sesli yutkunmaya başladı.
- Kendine iyi bak, Allaha emanet ol Cihan.
- Sende Damlam, Allaha emanet ol. Seni sık sık arayacağım, arayamazsam mesaj atarım. Bir sıkıntın olursa Fırat'a söyle tamam mı? O benim kuzenim değil kardeşimdir. Elinden geleni yapar.

SON PİŞMANLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin