AMERİKA

2.1K 106 3
                                    

Cihan, İstanbul'a gelince ilk işi Fırat'ın yanına gitmek oldu.
- Hoş geldin Cihan. Nasılsın? Damla nasıl?
- İyiyim Fırat, Damla da iyi. Fırat, Damla ile konuştum. Ona aşık olduğumu bana bir şans vermesini istedim.
- Ne dedi?
- Tam anlamıyla evet demedi. Çünkü korkuları var. Güven duygusunu kaybetmiş durumda. Önce güvenini kazanmam lazım ki, aşkım karşılık bulsun. Bu sırada Bahadır'ın Damla'ya yaklaşmasını istemiyorum. Bu konuda senden destek bekliyorum Fırat.
- Elimden geleni yapmaya çalışırım ama Bahadır'ı sen de tanıyorsun. Aklına koyduysa yapamayacağı şey yoktur.
- İyi de bu adam 2 yıldır neredeydi? Şimdi mi aklı başına geldi?
- Bana anlattığı kadarıyla Damla hep aklındaydı. Ona büyük haksızlık yaptığının bilincinde nasıl düzeltirim diye düşünüyordu. Sanırım onu görmeyince, konuyu öteleyip durdu. Damla ile karşılaşınca kaybettikleri aklına geldi ve geri kazanmak için uğraşmaya karar verdi. Tabi bu benim fikrim.
Cihan, kıskançlık denen zehrin damarlarında dolaştığı hissetti. Kalbi korku ile kasıldı. Ya Damla Bahadır'a inanırsa? Bunu düşünmek bile soğuk soğuk terlemesine, kalbinin patlayacak gibi atmasına sebep oldu.
***
Bahadır, Damla'yı görünce kaybettiği hazinenin farkına varmış, harekete geçmişti. Damla'nın çalıştığı yere her gün çiçek gönderip güzel notlar yazıyordu. Gelen çiçekleri Damla, Aliağa Devlet Hastanesi hemşire odasına yolluyordu. Bahadır telefon edince cevap vermiyor, mesajlara dönüş yapmıyordu.
Damla, iş çıkışı yanına gelen Eda'ya dert yandı.
- Flört, nişanlılık döneminde bile bu kadar arayıp sormayan, romantik olmayan adam sanki evrim geçirdi. Allahım gözlerime inanamıyorum. Karşıdaki arabaya yaslanan o. Offff birde buraya gelmiş... görmemiş gibi yap Eda.
- Sakin ol Damla, seni zorla bir yere götürecek değil ya...
- Tamam ama gelmesine de gerek yok, onu hayatımda istemiyorum.
Bahadır, kendini affettirmeyi kafasına koymuş olarak, bu ılık Cuma akşamı Damla'nın işyerinin önüne gelmişti. Damla'nın işten çıkmasını beklerken ona neler söyleyeceğini prova ediyordu. Damla'nın kapıdan çıktığını görünce iç çekti. Kumral ışıltılı saçları akşam güneşinin etkisiyle parlıyordu. İçinden "bu kız hep böyle çekici miydi?" diye geçirdi. Nefretinin gözünü kör ettiğine bir kez daha inandı. Yüzüne bir gülümseme yerleştirip kızlara doğru yürüdü.
- Merhaba, güzel bayanlar. Nasılsınız?
Bahadır, yüzene bile bakmayan Damla'yı konuşmak için nasıl ikna edeceğini düşünmekten yorulmuştu. Ama şansını denemeden vazgeçmeye niyeti yoktu.
- Bu güzel akşamda sizi yemeğe davet etmek istiyorum. Hemen itiraz etmeyin. Ben burada misafirim, siz misafirinize böyle mi davranıyorsunuz?
- Biz herkese hak ettiği gibi davranıyoruz. İstersen sana yer tarif edelim, ama biz seninle hiçbir yere gelmiyoruz. Sende buraya gelme. İstenmiyorsun anla artık.
- Kızma Damla, sen böyle kızarsan ben nasıl kendimi sana affettireceğim? Konuşmadan nasıl anlaşacağız?
- Son pişmanlık fayda etmez demiştim. Seninle konuşmak istemiyorum. Herşey geçti-gitti-bitti. Arabeske bağlayıp ben bitmeden bitmez dersen bir kez daha düşün derim.
Damla'nın ima ettiği, Bahadır'ın nikahta hayır demesine karşılık verdiği yanıt idi. Bahadır'ın yanından hışımla geçen Damla ve Eda arabaya binip Kozbeyli köyüne doğru yola çıktılar.
- Damla ben seni üzmek istemiyorum ama merak etmeden duramıyorum. Bahadır'a karşı bir şeyler hissediyor musun?
- Aklıma geldikçe yüreğim sızlıyor. Hani kemiğin kırılır sonra iyileşir ama ara sıra sızlar ya işte öyle... Beni araması, bana çiçek göndermesi, bana güzel sözler söylemesi açıkçası beni hiç etkilemiyor. Sadece bir zamanlar ne kadar saf ve kör olduğumu hatırlatıyor. Eskiden aşk her şeyin üstesinden gelir diyordum. Artık böyle düşünmüyorum. Güven duygusunun olmadığı bir ilişki, bence dümensiz bir gemi gibi, sürüklenir ama hiçbir yere varamaz. Ben istiyorum ki...
- Söyle Damlacım...
- Öyle bir eşim olsun ki, birbirimize güvenimiz sonsuz olsun. İki bedende tek yürek olalım. Ben aşkı sevgiyi kumrular gibi huzurla yaşamak isterim.
- İnşallah Damlacım, bu kişi Cihan olabilir mi peki?
- İşte bu en zor soru... Henüz bu sorunun cevabı yok canım. Hep benden konuştuk biraz da sen anlat Edacım. Sende yüreğini kıpırdatan biri yok mu?
- Yok gibi... Yani aslında var gibi...
- Anlamadım, var mı yok mu?
- Ben ondan hoşlanıyorum ama onun bana karşı ne hissettiğini bilmiyorum. Hiç umut vermiyor ki...
- Kim bu tatlım, ne zamandır hoşlanıyorsun, benim niye şimdi haberim oluyor? Hııı...
- Kendi kendime gelin güvey oluyorum diye düşündüğümden sana söylemedim. Ama içimde patlayacaktı neredeyse. Geçenlerde bizim buzdolabı bozulmuştu, tamirci de bunu atıp yenisini alın, tamir parası yeni buzdolabı ile yakın fiyata dedi. Babamla beraber beyaz eşyacı Ahmet amcaya gittik. Oğlu askerden gelmiş. Ceyhun... uzun zamandır görmüyordum onu. İkimizde üniversite için buradan uzaklaşmıştık. Sonra o askere gitti, benim annem rahatsızlandı. Biliyorsun uzun süredir ev-kahve arasında gidip geliyordum. Çevremle pek ilgilenmiyordum. Öyle yakışıklı olmuş ki, anlatamam. Uzun boylu, kaslı, koyu kumral saçlı, kahverengi gözlü... ben onu görünce eriyip bittim adeta ama o sanki ben görünmezmişim gibi hareket etti. Siparişi verdik, buzdolabını eve getirdi. Sonra babam onu kahveye davet etti. Üçümüz bir arada oturup biraz sohbet ettik. Sohbet ederken yüzüme bile bakmadı. Telefonumu istemedi. Yani anlayacağın, bana karşı bir şey hissetmediğini anladım. Böylece bu macera başlamadan bitti.
- Üzülme tatlım, her şeyin hayırlısı diyelim olur mu? Ceyhun senin için hayırlı biri ise eninde sonunda gelir seni bulur. Hayırsızsa zaten gelmesin değil mi?
- Haklısın Damla.

SON PİŞMANLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin