KAZA

2K 98 2
                                    

Pazar akşamüzeri Kozbeyli Köyünde toplu sünnet düğünü vardı. Herkesin katkıda bulunduğu bir organizasyon olmuştu. Her evden gücüne göre, baklava, börek, yemek, içecek gelmiş, Pazar yerinde toplanmıştı. Dağıtımın başında muhtar durmuş herkesin ikramlardan aldığından emin olmuştu. Davul ve zurna ekibi müziğe başlamış, kanları kaynayan gençler hemen ortada yerlerini almış, kurtlarını döküyordu.
Müziğin oynak nağmelerine dayanamayan Eda ve Damla da ortada yerlerini almış, köyün gençleriyle beraber oynuyorlardı. Bir ara Damla Eda'ya telefonunu işaret ederek oyun alanından çıktı. Damla'yı gözleriyle takip eden Eda, önüne dönünce karşısında gözlerinin içine bakarak oynayan Ceyhun'u görünce şaşırdı. Sözler bitmiş gözler konuşuyordu sanki. Ceyhun hep beğendiği, takdir ettiği Eda'dan son gelişinde yeşil ışık almış ve uzun uzun düşündükten sonra onunla konuşmaya karar vermişti. Tek sorun buna nasıl fırsat bulacağı idi. Şimdi ise fırsat ayağına gelmişti. Ceyhun fısıldadı.
- Eda caminin arkasına gelir misin? Seninle konuşmak istiyorum.
Eda, hem şaşırmış hem de heyecanlanmıştı. Kimseye çaktırmadan oyun halkasından ayrılıp caminin arkasına doğru ilerlemeye başladı. Ceyhun'un ne söyleyeceğini düşündükçe elleri terlemeye başladı. İçinden "lütfen güzel şeyler olsun" diye dua ediyordu.
Ceyhun caminin avlu duvarına yaslanmış, hızlı hızlı yürüyerek gelen Eda'yı süzüyordu. Eda karşısına gelince aklındakilerini pat diye söyledi.
- Nasılsın Eda?
- Teşekkürler iyiyim Ceyhun sen nasılsın?
- İyiyim. İçimden geçenleri söyleyince daha iyi olacağım. Eda ben seni çok beğeniyorum. Seni tanımak istiyorum ama buraları sende bilirsin, şehirdeki gibi gezip tozmak olmaz, dedikodu olur. Sana ve ailene laf gelsin istemem. Niyetim ciddi, eğer anlaşabilirsek seninle evlenmek istiyorum.
Eda, gözleri faltaşı gibi olmuş halde Ceyhun'a bakakaldı. Eda'nın taş gibi durmasını Ceyhun yanlış anladı.
- Kusura bakma Eda, ben seninle aynı düşüncedeyiz sandım. İstemiyorsan hayır demen yeterli.
- Asıl sen kusura bakma, birden söyleyince şok oldum. Evet, yani bende senden hoşlanıyorum. Seni tanımak isterim.
Birbirlerinin telefon numaralarını alıp ayrıldılar. Eda'nın içi içine sığmıyordu. Hemen Damla'nın yanına gitti. Olanları anlattığında ikisinin de yüzü aydınlandı. Damla arkadaşı için çok mutlu oldu.
*******
Günler geçerken Eda ve Ceyhun birbirlerini tanımak için sık sık telefonla görüşüyorlar, dikkat çekmemek için Damla ile beraber "muhteşem üçlü" olarak buluşuyorlardı. Damla, Eda ve Ceyhun'a bakarken Cihan'ı özlediğini kendine itiraf etti. Cihan'ın aramadığı günler kendini için parçalı bulutlu hava durumu gibi hissediyordu. Diğer yandan Bahadır'ın aramaları iyice canını sıkıyor, çoğuna cevap vermiyordu. Telefonu çalınca bu saatte Cihan olamaz diye düşündü. Fırat'ın aradığını görünce şaşırdı.
- Merhaba Fırat.
- Merhaba Damla, nasılsın?
- Ben iyiyim, ama senin sesin kötü geliyor, Buse iyi mi?
- Hepsi iyi de, bunu sana nasıl söyleyeceğim bilemiyorum ama Bahadır bir kaza geçirdi.
- Ne? Durumu nasıl? Nerede kaza geçirdi?
- İzmir'e doğru yola çıkmış. Biraz hızlı kullanıyormuş. Kontrolünü kaybetmiş. Ameliyattan çıktı. Şuuru açıldı ama doktor yoğun bakımda tutuyor. Seni görmek istedi. O yüzden aradım.
- Hangi hastanede?
- Şafak Hastanesi.
- Tamam geliyorum.
Telefonu kapatınca gözlerinden birer damla yaş düştü. Telaşlanan Eda hemen yanına geldi.
- Ne oldu Damla? Neden ağlıyorsun?
- Fırat aradı, Bahadır buraya gelirken kaza geçirmiş. Durumu iyi değilmiş. Beni görmek istemiş.
- Üzüldüm canım. Gidecek misin?
- Evet, gideceğim. Hemen hazırlanıp yola çıkayım.
- Ben sana bilet bulmaya çalışayım. En hızlı uçakla gidersin.
- Damla ben seni havaalanına bırakırım.
- Çok sağ ol Ceyhun.
Apartopar İstanbul'a hastaneye giden Damla, yol boyunca "Bahadır benim için ne ifade ediyor?" diye düşündü. Bahadır için dua ederken yüreğini tarttı. Hastaneye gelince, karşılaşmak istemediği "Biraderler" grubunun tamamının orada olduğunu fark etti. Kendisini gören grup ayağa kalkıp yanına geldi. Hepsi mahcup bakışlarla yüzüne bakıyordu. Damla Fırat'a döndü.
- Merhaba Fırat. Bahadır bu gün nasıl? Durumu hakkında detay anlatmadın.
- Kaza sırasında kaburgası kırılmış ve akciğere batmış. Tek akciğeri sönmüş. Ama diğeri çalışıyor. İç kanama riski sebebiyle yoğun bakımda tutuyorlar.
- Anladım. Eğer uyanıksa görüşeyim. Sonra geri dönmem gerek.
- Doktoru ile konuşup senin için izin almıştım. Üst katta yoğun bakım. Hemşireler seni hazırlasın.
Kendileri ile hiç konuşmayan, yüzlerine bile bakmayan kıza hak veren "Biraderler" grubu bekleme koltuklarına geri döndü. Damla ve Fırat yoğun bakım ünitesine doğru ilerlediler. Hemşireler Damla'ya steril kıyafetler giydirip, görüşmenin çok kısa olması gerektiğini belirttiler.
Yoğun bakım ünitesine giren Damla şaşkındı. Bahadır, solgun teni ile makinelere bağlı öylece yatıyordu. Usulca yanına doğru ilerledi.
- Merhaba Bahadır. Sana çok geçmiş olsun. Umarım iyi olursun. Beni görmek istemişsin. Açıkçası neden görmek istediğini anlamadım?
Damla'nın sesi ile gözlerini açan Bahadır, inanamıyor gibi sabit gözlerle bakıyordu. Dudaklarının oynadığını gören Damla, söylediklerini duymak için Bahadır'a biraz daha yaklaştı.
- Damla, affet beni.
Bahadır'ın zorlanarak söylediği sözleri duyan Damla'nın gözleri doldu.
- Ben seni çoktan affetmiştim. Benim için o defter kapandı. Bence sende kapat ve yoluna devam et olur mu? Hemşire zaman doldu diye işaret ediyor. Gitmem gerek. Allaha emanet ol Bahadır.
Yoğun bakım ünitesinden çıkan Damla'yı Fırat karşıladı.
- Çok kötü gözüküyor Fırat. Gerçekten iyileşebilecek mi?
- Doktorlar umutlu Damlacım. Bizde umudumuzu kaybetmeyelim. Bu arada Cihan aradı, sana ulaşamayınca Eda ile konuşmuş senin burada olduğunu öğrenmiş.
- Uçağa binerken kapatmıştım. Açmayı unutmuşum. Şimdi ararım Cihan'ı. Ben Aslı ve Buse'yi görüp geri döneceğim Fırat.
- Ben seni götürürüm.
- Önce Cihan'la konuşayım, sonra gideriz.
Hastanenin bahçesine çıkan Damla, Cihan'ı aradı. Telefon ilk çalışta açıldı.
- Merhaba Cihan, kusura bakma telefonum kapalı kalmış. Nasılsın?
- Hiç iyi değilim Damla. Sana ulaşamayınca neredeyse aklımı kaybedecektim. Neden bana haber vermedin?
Damla, Cihan'ın soğuk ve sert sesinden ürktü. Ayrıca hesap soran tavrına bozuldu.
- Cihan, seni merakta bıraktığım için üzgünüm. Ama haber vermek aklıma gelmedi.
- Neden aklına gelmedim? Yoksa benim yokluğumu Bahadır mı doldurdu?
- Cihan, sen benimle nasıl konuşuyorsun? Ne ima ediyorsun? Lütfen açık söyle.
- Affedersin Damlam... Seni çok özledim ve saçmalıyorum.
- Cihan aramızda güven sorunu mu var?
- Hayır, hayır Damlam asla böyle bir şey düşünme. Ben sadece çok kıskandım. Kıskançlıktan ne dediğimin farkına varamadım. Lütfen affet.
- Cihan, Bahadır geçmişimin bir parçası, geleceğimin değil. Bunu sakın unutma. Şimdi, Aslı ve Buse'yi görmeye gidiyorum. Sonra da Aliağa'ya geri döneceğim.
- Tamam Aşk Damlam... Aliağa'ya gidince beni aramayı unutma olur mu?
- Olur unutmam. Kendine iyi bak Cihan.
- Sende Damlam.

SON PİŞMANLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin