Bölüm-3

29 6 0
                                    

  Uykudan uyandığımda saat 05.20'yi gösteriyordu. Hava daha aydınlanmamıştı. Yataktan kalkıp lavaboya gittim ve kendime gelmek için yüzüme biraz su çarptım. Kafamı kaldırıp aynaya baktım. Gördüğüm o rüya, sadece bir rüya mıydı? Yoksa okulda aklıma gelen görüntülerin farklı bir şekli miydi? Uyanıkken de mi rüyalar görmeye başlamıştım yoksa? Zihnim bana cevabını bilmediğim sorular sorduruyordu. Kafamda oluşan düşünceleri kovmaya çalıştım. Okula gitmem için 3-4 saatim daha vardı. Yürüyüşe çıkmaya karar verip eşofmanlarımı giydim, saçlarımı tepeden bir atkuyruğu yapıp montumla kulaklığımı aldım ve evden usulca çıktım. Binadan çıktığımda rüzgar yüzüme tokat gibi çarpmıştı. Günün en güzel saatleri, etrafta neredeyse kimse yok ve her yer sessiz... Yürüyüşüme sahile doğru giderek başladım. Kulaklığımı takıp bir şarkı açtım, adımlarımı hızlandırdım. Yaklaşık yarım saat yürüdükten sonra sahile ulaşmıştım. Sahil boyunca bir süre daha yürüyüp gözüme kestirdiğim düz bir kayalığa oturdum. Gözlerimi kapadım ve soğuğu olabildiğince hissetmeye çalıştım. Tenime değip geçen rüzgarların aklımdaki düşünceleri de almasını diledim.
...
  Ne kadar süredir orada gözlerimi kapatmış öylece oturduğumu bilmiyordum ama gözlerimi açtığımda hava tamamen aydınlanmıştı. Kulaklıklarımı çıkarıp cebime koydum. Saate bakmak için telefonumu elime aldığımda bir ses duydum. Hafifçe sağ tarafıma döndüm ve ilerde bir adam gördüm. Ses, tekmelediği çöp konteynırından gelmişti.  Sanırım günün bu saatlerini herkes bir kaçış olarak görüyordu. İstemeden adamı incelemeye başladım. Kumral renk saçları fazlasıyla dağınıktı, uzun boylu normal bir fiziğe sahipti. Beyaz gömleğinin bir kısmı pantolonundan kurtulmuş özgürlüğünü ilan ediyordu. Üzerindeki siyah palto oldukça şık gözükse de dışarıdan baya dağılmış bir görüntüsü vardı. Sanırım kafasındaki dağınıklık üzerine yansımıştı. Bir an neyi olduğunu merak etsem de daha fazla gözlemlememin yanlış olduğunu düşünüp oturduğum yerden kalktım ve ilerlemeye başladım. Adamın olduğu yerin fazlasıyla ilerisinden yürüyordum. Ona doğru yaklaştığımda artık gözlerimi yere kenetlemiştim. Kimse incelenmeyi sevmezdi. Adımlarımı hızlandırıp evin yolunu tuttum.
Eve geldiğimde saat daha 8 olmamıştı. Hızlıca mutfağa gidip çayı demledim. Çay olurken ben üst kata çıkıp duş aldım. Okul kıyafetlerimi giydim ceketimle çantamı da alıp aşağıya indim ve onları kapının kenarına bıraktım. Kahvaltılıkları tek tek masaya dizdim. Bir domates doğradım ve son olarak omlet yapmaya koyuldum. Omleti masaya koymak için döndüğümde abim kapının orda garip bir ifadeyle beni izliyordu. Yüzüne çok ciddi bir ifade takınıp konuştu. 'Doğru söyle ufaklık, ölecek miyim?' Bir saniyeliğine durdum ve gülmeye başladım. O ifadeye daha fazla direnemezdim. Abim birden gelip bana sıkıca sarıldı. 'Seni böyle görmeyi o kadar özlemişim ki maymun..' Gülümsedim ve içimden ''ben de'' diye düşündüm.
'Oo evimin haytaları, hayırdır sabah sabah bu duygusallık nerden?' İkimiz de anneme dönüp gülmeye başladık.
'Ana! Omlet mi o?' Abim masaya oturup omletini yemeye başlamıştı bile. Ani ruh hali değişikliklerine alışmıştık artık. Hepimiz masadaki yerlerimizi alıp kahvaltımızı yapmaya başladık. 
'Abicim okuldan çıkınca seni alıp Metin Bey'e götürücem okulun karşısındaki simit evinin önünde beni beklersin.' Aklımdan çıkmıştı, bugün psikolog randevum vardı. Belki de gördüğüm şeyleri Metin Bey'e söylemeliydim.
'Tamam, ama geç kalma valla giderim bak.' Çok da tehditkar olduğunu düşünmediğim bir ifadeyle abime baktım ve yemeğe devam ettim. Yemeğimi bitirdikten sonra evden çıktım ve okula gitmek için bir taksiye bindim. Bugün garip bir şekilde kendimi daha rahat hissediyordum. Sabah yürüyüşüne çıkmak bana bir nebze iyi gelmişti sanırım. Bunu daha sık yapmam gerektiğini kafama not ettim ve taksiden inip okula girdim. 
...
  Öğle arasına 5 dakikalık bir süre kalmıştı. Zaman fazla hızlı ilerliyordu ama bu benim için pek önemli değildi. Hayatın koşturmacasından fazla uzaktaydım ve şimdilik bu benim için bir güvenlik çemberiydi. Henüz bu çemberden çıkmaya niyetim de yoktu. Her gece gördüğüm o rüyalar, gün içinde kafamda dolaşanlar, o günü bana tekrar tekrar yaşatıyordu. Sonu olmayan bir kuyuya düşüyor gibiydim. Aklımdan geçen düşünceler hissettiğim hisler yavaş yavaş içimi parçalıyordu. Her gün bu boktan hislerin geçmesi için dua ediyordum. İçimde kalan umut kırıntıları beni ayakta tutan tek şeydi fakat onların da beni tutacak hali kalmamış gibiydi.
  Zilin sesini duyduğumda sınıftan çıktım ve kantine indim. Bir bardak kahve ve çikolata almak için sıraya girdim. Telefonumu elime alıp twitter'da ufak bir gezinti yaptım. Bildirim paneline bir mesaj geldiğinde  bildirimi açtım.
Meriç:
Bahçedeyim!
Kantinden siparişlerimi aldım ve bahçeye çıktım. Bir süre gözlerim Meriç'i aradı. Meriç , Burak ve Mete ile beraber onları görmem için ellerini sallıyordu. Yanlarına gittiğimde Burak aşırı enerjisiyle konuşmaya başladı.
'Vay be! Sahra Hanım sahalara geri dönmüş.' Gülmekle yetindim.
'Çok da dönmüş sayılmam aslında.'
'Nasıl sayılmam ya, valla ben onu bunu anlamam akşam Ali Abi'nin ordayız sen de geliyorsun.' Kararsız bir şekilde Burak'a baktım. 'Mızıkçılık yapma Sahra, geliyorsun, abi sen de bir şey söylesene ya!' diyerek yönünü Meriç'e çevirdi. O da benden bir tepki bekliyordu ki normalde olsa hayatta gitmemezlik yapamazdım. Mete de sessizce cevabımı bekliyordu. Ne zararı olurdu ki, güvendiğim insanlarla birlikte biraz vakit geçirecektim sadece. Stres yaptığımdan olsa gerek biraz sıcakladığımı hissetmiştim.
'Tamam tamam, geliyorum. Gerilmeyin hemen yahu!' Burak muzip bir şekilde gülümsedi.
'Aferin bak nasıl da abisini dinliyor.' Gülerek omuzuna vurdum. Zil çalmıştı ve hepimiz sınıflarımıza dağıldık. Mete ve Burak'la liseye başladığımızdan beri tanışıyorduk. Meriç kadar eski arkadaşlarım değildi fakat onları da çok seviyordum ve güveniyordum. Güvenmek, son zamanlarda en çok önem verdiğim şeydi.
...
  Okuldan çıktığımda abimin de dediği gibi simit evinin önünde onu bekledim, şükür ki çok geçmeden gelmişti. Arabaya bindim ve yanağına bir öpücük bıraktım.
'Maymun bugün nasılmış bakalım?' Keyfi oldukça yerindeydi.
'Asıl siz bugün nasılsınız Pamir Bey? Ağzınız kulaklarınıza takılmış bakıyorum da.' Muzipçe gülümseyip göz kırptım. Pamir birden direksiyonda dikleşti.
'Yok be kızım ya. Ne olacak işte maymunumu görünce mutlu oldum, olamaz mı yani?'
'Yo, olabilir tabii ki de ne biliyim. Tuhaf geldi.' Kıkırdamaya başlamıştım.
'Tamam tamam, zevzekliği bırak hadi bak kemerini bağlamamışsın hım hadi bakayım çabuk!' Sahte bir azarlamayla beni geçiştirmeye çalıştığında onun bu haline güldüm ve fazla üstüne gitmemeye karar verip emniyet kemerimi taktım. Yolun geri kalanında pek fazla konuşmamıştık. Nihayet kliniğin önüne geldiğimizde abim beni almaya geleceğini söyledi ve ben arabadan inince arabayı çalıştırıp yola çıktı. Kliniğe girip adımın anons edilmesini bekledim. Metin Bey'e söyleyeceklerimi kafamda toparlamaya çalışıyordum. Çok geçmeden danışmadaki kadın adımı söylediğinde içeriye girdim.
'Hoş geldin Sahra. Gel, oturabilirsin.' Metin Bey çok kibar ve güler yüzlü bir adamdı. Ona pek bir şey anlatmasam da söylediklerini her zaman dikkatle dinlerdim.
'Merhaba Metin Bey.'
'Bugün nasıl hissediyorsun Sahra?' Kayıt cihazını ortada duran minik sehpaya bıraktı ve tuşa bastı.
'Daha iyi hissediyorum ve aslında sizinle konuşmak istediğim bir konu vardı Metin Bey.'
'Tabii ki konuşabiliriz ama öncelikle sana sormak istediğim birkaç soru var. Sorun olur mu?' Konuşmaya istekli olduğumu fark ettiğinde genelde fazla yapmadığımız karşılıklı konuşmayı yapmak istediğini anlamıştım. Ama sorun değildi, bu sefer ben de pek susma taraftarı değildim. Onaylamak için kafamı hafifçe sallamakla yetindim.
'Son seansta senden istediğim şeyi yapabildin mi Sahra?'
'Buradan çıktığımda eve gitmeden önce bir kitapçıya uğradım ve kendime bir kitap aldım.'
'Çok güzel Sahra, senin adına çok sevindim. Bu bir aydır gelişme kaydedebildiğimiz  ilk şey oldu.' Gerçekten mutlu olduğunu fark etmiştim.
'Ama daha fazlası var...' Yüzüne anlayamadığını belirten bir ifade yerleşmişti, devam ettim 'Okula geri döndüm, hatta bu akşam arkadaşlarımla bir buluşmaya bile gidicem.' Bunları söylerken pek de heyecanlı değildim. Aklımda çok başka şeyler vardı.
'Peki, bu gelişmelerle ilgili ne düşünüyorsun ya da ne hissediyorsun?' Oturuşunun dikleşmesinden de anladığım üzere biraz şaşkınlık ve merak içinde söyleyeceklerimi bekliyordu.
'Aslında ilk başta çok tereddütlüydüm ve korkuyordum fakat şuan biraz daha iyi hissettiğimi düşünüyorum. Ama attığım bu birkaç adım aynı zamanda beni bir adım geri de götürdü sanırım.'
'Seni dinliyorum Sahra... ' Okulda olan olayı ve üzerine gördüğüm rüyayı detaylı bir şekilde doktoruma anlattım. Konuşmam bittikten sonra kısa bir sessizlik oldu.
' Bu zamana kadar hatırlayamadığım bir şeyler olabilir mi? Yoksa kabuslarımın yanında halüsinasyonlar mı görmeye başlıyorum?' Metin Bey hafifçe boğazını temizledikten sonra konuşmaya başladı.
'Beyin öyle bir şeydir ki, hatırlanmak istenmeyen bu tür travmatik olayları arka plana atar ve önüne perde koyar. Yani beyin kendini kitler diyebiliriz. Böyle bir durumda kişi aslında yaşadığı bir olayı hatırlamayabilir. Buna ''laküner hafıza kaybı'' diyoruz, kişinin yaşadığı bir şok veya fazla etkilendiği bir olay sonucunda ortaya çıkan geri dönüşümlü hafıza kayıplarından biridir. O anlarla alakalı tetikleyici şeyler yaşandığında, belirli bir süre sonrasında ya da kişi istemeden bile olsa bilinçaltında sürekli olay anını hatırlamaya çalıştığında bu kayıp yavaş yavaş su yüzüne çıkabilir.' Bir an durup doktorun söylediklerini anlamaya çalıştım.
'Yani diyorsunuz ki bu gördüğüm görüntüler unuttuğum ama yaşanmış olan şeyler olabilir.'
'Aslında olabilir demiyorum, yaşadığın durumun tam olarak bu olduğunu söylüyorum. Bana olay anıyla ilgili en son adamların ikisini gülerken diğerini de tekrar üzerine gelirken gördüğünü ve bayıldığını söylemiştin. O adamları senden uzaklaştıran, daha ileri gitmelerini engelleyen sadece senin bayılman mıydı Sahra?'
...
  Seanstan çıkmış çoktan eve dönmüştüm bile. Ama geldiğimden beri Metin Bey'in söylediklerini düşünüyordum. Eğer haklıysa, o gün babam... Saçmalık bu! Babamın orda ne işi olabilirdi ki?  7 yıl sonra neden o an dönmüş olsun ve neden o an orda bulunsun? Pencerenin önünden çekilip lavaboya doğru yöneldiğimde yatağımın üzerinde duran telefonumun ekranın aydınlandığını fark ettim. Uzanıp telefonumu yatağın üzerinden aldım, bir mesaj gelmişti.

YenidenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin