“Sahra… Sahra uyansana hadi”
Kolumun acısı ve bir beyin sarsıntısıyla uyandım, evet süperdi(!) Bu hayatta insanı daha fazla ne sinir edebilirdi lütfen biri açıklayabilir mi? Derin bir nefes alıp sesimi en yüksek desibele çıkarmayı hedefledim.
“ Kimse sana insanların böyle uyandırılmamasını söylemedi mi Alper!” Tek bir nefeste bütün sinirimi atmıştım. Atamamış da olabilirdim. Alper korkmuş bir şekilde bana bakarken ani bir ruh hali değişikliğiyle gülmeye başladı. Gerçekten, karnını tutarak kahkaha atıyordu.
“Neye gülüyorsun sen?” Sesimi yüksek bir şekilde kullanmıştım. Bir süre beni süzdü.
“Yani, yatakta ayağa kalkmış, pancar bir suratla ve çırpınarak bana bağırman dışında neye güldüğümü mü soruyorsun?” Hala gülmeye devam ediyordu. Bir en kendime bakmaya çalıştım. Sanırım haklı olabilirdi.
“Seni de böyle uyandırsalar sen de bu şekilde olabilirdin, gülmeyi kes.” Diyerek suratına bir yastık fırlattım. Gülerek yastığı bana fırlattıktan sonra daha ciddi bir ifadeyle konuşmaya başladı.
“Ya hazırlansan da aşağı beraber insek, kendimi tek başıma ateşe atmak istemiyorum.” Mahcup bir ifade vardı suratında, sanki mahcup olması gereken oymuş gibi… Alper’i onaylayıp eşyalarımı aldım ve lavaboya girdim. Kaşıma ve dudağıma pansuman yaptıktan sonra üzerime yeşil kapüşonlu bir hoodie, altıma da siyah dar bir pantolon giydim, saçlarımı da ikiye ayırıp balıksırtı şeklinde ördükten sonra çıktım. Alper odada bulunan fotoğraflarımı inceliyordu, çoğu abimle birlikte çekindiğim fotoğraflardı. Dikkatini çekmek için boğazımı temizledim ve bana döndüğünde kafamla kapıyı işaret ettim. Beraber aşağıya indiğimizde annem ve abim sofrada bizi bekliyordu. Abim Alper’i gördükten sonra gözlerini devirip yumurtasını yemeye başladı. Annem ise onaylamayan bir ifadeyle abime bakıp bize döndü.
“Günaydın kuzular, hadi geçin soğutmayın yumurtanızı.” Annem bu sabah da mükemmel gülümsemesini yerleştirmişti yüzüne, gerçekten bir önceki gün sömürülen enerjimi bana geri vermişti.
Kahvaltından sonra Alper’i de alıp Ali Abi’nin kafesine gitmiştim. Yoldayken Meriç’e de mesaj atmış, çocukları alıp gelmesini söylemiştim. Alper’le birlikte kupada çay ve yanına da -benim tavsiyemle-portakallı kurabiyelerden sipariş etmiştik. Siparişlerimiz çok geçmeden masamızdaki yerlerini almıştı. Alper bir yandan kurabiyeleri yiyor bir yandan da aldığı dövüş eğitimleriyle ilgili heyecanlı bir şekilde konuşuyordu. Aklıma gelen bir soruyla sözlerini yarıda bıraktım.
“Sen daha bu yaşta silah kullanmayı nasıl öğrendin de gelip çatışmaya girdin?” Belki de ilk sormam gereken sorulardan biriydi bu fakat yaşadıklarımıza bakılırsa akla en son gelmesi normal sayılabilirdi. Ağzındaki kurabiyeleri güçlükle yuttuktan sonra konuştu.
“İşte bu tehlikeli işler yüzünden falan hep böyle savunmayla ilgili sporlara falan gittim küçüklükte, sonra bu diğer dövüş sporlarına döndü. Silah kullanmayı da Akın öğretti geçen yıl ama babama söyleme. Yani seni kurtarmak için içeri sadece Akın girdi diye biliyor.“ Bu kadar rahat konuşması beni biraz korkutmuştu. Yani olan şeyler bu kadar normal hale mi gelmişti onun için? Verdiği cevaptan sonra kafamda beliren farklı bir soruyu yönelttim bu sefer ona.
“Peki Akın? Onun babamla ilgili nasıl bir rolü var?“ Sıkıntılı bir şekilde etrafına bakındı, söylemek istemiyor gibiydi ama nedenini bilmiyordum.
“ Ya onu Akın’a sorarsın. Şimdilik sadece babamın adamı gibi bir şeyi olduğunu bilsen yeterli.” Fazla üzerine gitmek istemedim, belli ki Akından çekiniyordu. Çayımdan bir yudum daha alıp onu izlemeye başladım. Bir kardeşimin daha olması garip hissettiriyordu, hele ki aynı yaşta oluşumuz daha garipti. Sanki ikizim varmış gibiydi. Kapıdan gelen çan sesleriyle arkamı döndüm ve Meriç ile Burak’ın içeriye girdiğini görüp onlara el salladım. Meriç ve Burak da bana karşılık verdikten sonra Alper’i fark ettiler ve birbirlerine dönüp garip bir şekilde bakıştılar. Gelip benimle ve Alper’le selamlaştıktan sonra Meriç benim yanıma Burak ise Alper’in yanına oturdular. Sesimdeki heyecana hakim olamayarak konuştum.
“ Tanıştırayım, kardeşim Alper.” Alper’e dönüp Meriç ve Akını işaret ettim. “Alper, bunlar da en yakın arkadaşlarım Meriç ve Burak.” Meriç ve Burak -önceden buna çalıştıklarına emin olduğum bir şekilde-aynı anda konuştular.
“Dalga geçiyor olmalısın!”
…
Alper ile birlikte olanları detayına kadar anlatmıştık. Meriç de Burak da bütün dikkatlerini bize vererek dinlemişlerdi. Aradan geçen 2 saatin ardından şuan nasıl mıydı? Alper, Meriç ve Burak beni tamamen ortamdan dışlamışlardı, kıskanmıştım doğrusu. Fakat değer verdiğim insanların kardeşimi bu kadar kolay aralarına almaları beni çok mutlu ve rahatlamış hissettirmişti. Tek sorun abim Pamir’di… Daha fazla dışarıyı izleyemeyeceğimi fark ettiğimde orta yerden lafa giriş yaptım.
“ Bu arada Mete nerelerde, neden gelmedi?” Meriç ve Burak birkaç saniye birbirlerine baktılar, elleri enselerine doğru gitmişti. Ne karıştırıyor bunlar?
“ Mete şimdilik sana söylememizi istemedi o yüzden bizden duyduğunu söylemezsen açıklayabilirim.“ Gerçekten hoşlanmayacağım bir şey olduğu kesinleşmişti. Göz devirip Meriç’e devam etmesini söyledim.
“ Mete şey yapmış…“ Geveliyordu, harika! Burak’a döndüm, baskıya Meriç kadar dayanamazdı. Öyle de oldu.
“ Mete Şeyma ile barışmış. Valla Sahra ben yapma etme dedim dinletemedim, saklama dedim ama beni dinlemedi gerç-“ Lafını kesip kendim devam ettim.
“Ne zaman barıştılar ki? “
“Sen okula dönmeden 1-2 hafta önce Şeyma bunu aramış işte” Şeyma’nın sesini taklit ederek devam etti. “ Aşkom lütfen çok pişmanım bir daha olmaz falan demiş bizimki de açmış kollarını basmış bağrına yani Sahracım canım arkadaşım ben senin tarafındayım.” Daha sonra konuşan Alper olmuştu.
“Pardon böldüm ama Şeyma kim ki?” Evet güzel soruydu, sinirlerimi kontrol etmeye çalıştım.
“Şeyma, Mete’nin eski sevgilisi…ydi. Bunlar birkaç ay beraberlerdi sonra ben Şeyma’yı Mete’yi aldatırken gördüm ve anlattım haliyle. Sonra Mete o kadar üzülmüştü ki kendimi kaybedip Şeyma’yı bütün okulun ortasında dövmüş,yerlerde süründürmüştüm ve okuldan uzaklaştırma almıştım. Şuana kadar buna değerdi.”
Günün geri kalanında bu konu dışında bir sürü şey konuşmuş ve evlere dağılmıştık. Akşam yemeği sessiz geçmişti. Abim, Alper’le konuşmamakta ısrarcıydı ve bana da kızgın gibiydi. Kavga etmek istemediğim için ona zaman tanımaya karar verdim. Alper ile odaya çıktıktan sonra biraz sohbet edip uyumuştuk.
…
Dört gün… Dört gün olmuştu ve ne Akın’dan ne de babamdan hala ses yoktu. Alper’in de endişelenmeye başladığını fark etmiştim. Alper bizde olduğu için doktordan rapor almıştım ve okula gitmiyordum. Aynı zamanda 2 t psikolog randevumu da kaçırmıştım. Metin Bey sabah arayıp bugün gelmemi istediğini söylemişti, ben ise Alper’le evde oturmuş film izleyerek pinekliyordum. Bu dört günde Alper’i daha iyi tanımıştım ve onu cidden çok sevmiştim. Birbirimizden ayrı da büyüksek zevklerimiz birbirine çok benziyordu. Eğer abim onu tanımak için bir şans verseydi onun da Alper’i çok seveceğine emindim fakat hala inatçılığını koruyordu. İzlediğimiz bilmem kaçıncı film sonunda bittiğinde ayaklandım.
“Nereye gidiyorsun?” Alper’in bu sorusuna bir an için cevap vermek istememiştim çünkü ardından gelecek soruları yanıtlamak istemiyordum. O günden hem zaman olarak hem de kafa olarak fazlasıyla uzaklaşmıştım ve tekrar aklıma sokmak istemiyordum. Yine de bana bir şey sormamasını umarak cevap verdim.
“ Psikolog randevum var. 2 seans kaçırdım bu yüzden bugün özellikle arayıp çağırdı.” Alper bir an şaşırmış da olsa, kendimi çoktan hazırlamış olduğum soruların hiçbirini sormadı.
“ Ben de seninle geleyim, sıkıldım evde. Cidden hayatım boyunca bir evde durduğum en uzun süre olabilir bu.“ Güldüm ve kıvırcık saçlarında ellerimi gezdirdim.
“Tamam hadi gel hazırlanalım, çıkışta bir şeyler içemeye gidebiliriz.” Diyerek göz kırptım. Henüz reşit değildik ama birkaç biradan zarar gelmezdi sanırım, ikimizin de buna ihtiyacı vardı.
Odama çıkıp dolabımdan siyah dar bir kot tulum, beyaz renkli ince bir kazak aldım ve lavaboya gidip seçtiklerimi giydim. Saçlarımı tepeden toplayıp rimel sürdüm, işte hazırdım! Alper’in de hazır olduğunu gördüğümde ceketimle çantamı da aldım ve evden çıktık.
Kliniğin önüne geldiğimizde Alper beni Kliniğin ilerisindeki parkta bekleyeceğini söyleyip o yöne gitti. Kliniğe girdiğimde danışmadaki kadın Metin Bey’in beni beklediğini söyledi. İçeri girdim ve Metin Bey’le başımdan geçenler hakkında konuşmaya başladık. Bazı olayları atlamıştım çünkü yeni bulduğum kardeşimin hapse gitmesi iyi olmazdı. Metin Bey’den iyi de hissetsem seansları kaçırmamam gerektiğiyle ilgili uyarımı da aldıktan sonra klinikten çıkıp Alper’in yanına gittim.
Alper’le beraber bir taksiye bindik ve Ayı Pub adında bir mekana gittik. Burası sakin bir mekandı ve en önemlisi, kimlik sormuyordu. Mekanın içi ahşap ağırlıklıydı ve loş bir aydınlatması vardı. Ufak masalardan birine oturduk ve birer bira sipariş ettik. 3 saatin ardından kaçıncı biradaydık bilmiyordum fakat Alper’le o kadar çok gülüyor ve eğleniyorduk ki vaktin nasıl geçtiğini bile anlamamıştım, telefon çalana kadar. Abimin aradığında gördüğümde saate baktım ve 10’u geçtiğini fark ettim. Telefonu açacaktım fakat tek sorun ekranı bulanık görüyor olmamdı.
“Alo,abi” gülüyordum, gülmemeliydim “nasılsın iyi misin?”
“Nerdesin sen Sahra, delirticek misin beni kaç kere aradım bakmıyosun.” Vov, epey sinirliydi ama ben hala çok neşeliydim.
“ Biz şeye geldik abi…şeye…şey” adı neydi buranın?
“Sen sarhoş musun? Ah, konum at ve oradan sakın ayrılma.“ Hala tekil konuşuyordu.
“Alper de burda abi! O da bir birey böyle yapamaz-“ Suratıma kapatmıştı, nasıl suratıma kapatırdı, gıcık. Biraz uğraştıktan sonra abime konumu atmıştım ama içerde beklemek istemediğim için hesabı ödedik ve mekandan çıktık.
“İçerisi çok dumanlı değil miydi, sanki büyülü perde gibi” Söylediğim şeye Alper de ben de kahkahalarla gülüyorduk. Alper de benim kadar sarhoş durumdaydı sanırım. Daha sonrasında birbirimize sarılıp şarkı söylemeye başlamıştık.
“ BELKİİ ÜSTÜMÜZDEN BİR KUŞ GEÇEEER..” gülmekten söyleyemiyor olabilirdik tabi. Alper önünden geçen bir grup genç gördüğünde şarkıyı bırakıp onlara seslendi.
“Hey, arkadaşlar! Bir saniye herkes buraya bakabilir mi…lütfen“ İşte şimdi içmenin iyi bir fikir olup olmadığını öğreneceğimiz andı. İçlerinden biri bize bağırdı.
“Neden bakıyormuşuz, budala!” Alper ayakta durmaya zorlanıyor, yalpalıyordu. Daha sonra kocaman gevşek bir gülüşle devam etti.
“Çünkü, belki üstümüzden kuş geçer.” Dedi ve ellerini iki yana açtı. Buna ikimiz de kahkahalarla gülmeye başlamıştık. Sanırım tek gülen bizdik.
“Sen benimle dalga mı geçiyorsun lan!” Ben araya girdim.
“ Sakin ol seni koca…” Ne diyordum,küçümseme. “ koca tatlı ayıcık.“ Aralarındaki bir kız bana bağırarak bir şeyler söylüyordu fakat anlayamamıştım ama adamın bana söylediği bir şeyi duymuştum.
“Seni küçük ucuz bez parçası!” A bakın Alper ayıldı.
“Kardeşimle düzgün konuş seni koca göt!” Alper’in adama atlaması ve dayak yemeye başlamasıyla ben de ayılmıştım. Alper yerde dizlerini kendine doğru çekmiş bizimle konuşan(!) adam ve 2 arkadaşından dayak yiyordu. Korkuyla çığlık atmaya, yardım istemeye başlamıştım. Diğer iki kız ise kenarda durmuş gülüyorlardı, kardeşime. Sizi küçük şırfıntılar! İkisinin üzerine atlamak için zıpladığımda belimden bir el beni kavramış ve yere indirmişti.
“Sana ben gelene kadar bir yere ayrılma demiştim!” Sitem eder gibi bağırdım.
“Ayrılmadık ki zaten!” Abimin gözleri dayak yiyen Alper’i fark ettiğinde çenesinin kasıldığını görmüştüm. Hızla gidip adamlardan birine yumruk atmıştı. Alper ve abim adamlara bir iki tane yumruk sallayıp sersemlettikten sonra ikisi de elimden tuttu ve koşmaya başladık. Arka sokağa vardığımızda abim arabanın kilidini açtı ve üçümüz de arabaya binip hızla uzaklaştık. Yola çıktıktan bir süre sonra Alper arka koltukta uyuyakalmıştı. Abimle benim aramdaki sessizliği bozan ise ben olmuştum.
“Onun için endişelendiğini gördüm, bana numara yapamazsın.“ Mutluluktan uzak bir şekilde güldü.
“Saçmalama, benim yerimde kim olsa yapardı.” Yalancı.
“Belki yapardı evet. Ama gözlerinde bir endişe olmazdı, sende bu vardı. Endişe ve sinir.“ Gözlerini yoldan ayırıp ters bir şekilde baktı.
“Kafanda bir şeyler kurma, benim bir tek kardeşim var o da sensin. Bu hayatta en çok değer verdiğim sen varsın.” Bir süre düşündüm, bu durumun beni ne kadar üzdüğünü göremiyor muydu?
“Ona bir şans vermelisin.” Diyip kafamı cama yasladım ve gözlerimi yumdum.
…
Büyük bir baş ağrısıyla gözlerimi açtığımda fark ettiğim ilk şey Alper’in yanımda olmamasıydı. Yatağıma nasıl gelmiştim. Yataktan kalktığımda dün giydiğim kıyafetler hala üzerimdeydi, bu yüzden kendime bir sweetshirt ve tayt ayarlayıp üzerimi değiştim. Mutfağa indim ve bir bardak suyla ağrı kesici içtim. Salona döndüğümde abimin kanepede yattığını görüp kaşlarımı çattım. Yoksa? Koşarak abimin odasına gittim ve Alper’in abimin yatağında mışıl mışıl uyuduğunu gördüm. Hah! Önem vermiyormuşmuş, sen onu külahıma anlat canım. Kendi kendime bilmiş bir şekilde gülerek tekrar aşağıya salona indim ve abimi kocaman öptüm. Daha sonra mutfağa gittim ve çayı demleyip annemi aradım.
“Evimin neşesi, işte misin?“ Benim sesim gayet neşeli çıksa da annemin sesi pek öyle değildi.
“Evet kızım, bir şey mi oldu?” Garip bir sesle cevap verdim.
“Yok hayır. Hepimiz iyiyiz de, sen iyi misin anne?“ Daha neşeli olmaya çalışan fakat yanından bile geçemeyen bir sesle yanıtladı beni.
“İyiyim kızım, neyse hadi çok işim var görüşürüz!”
“Ama anne-“ Yine yüzüme kapanan bir telefon, bizim ailede genetik falan herhalde cevapsız sorular, yüze kapanan telefonlar, sırlar falan… Ben kendi kendime söylenmeye devam ederken kapı çalmıştı. Kimdi bu saatte şimdi? Ağız tadıyla söylenemiyoruz bile. Gidip kapıyı açtığımda karşımdaki kişi kesinlikle en son beklediğim kişi bile değildi. Akın, gelmişti, karşımdaydı.
“İçeri almayı düşünmüyor musun? Arkadaşız sanmıştık. Sahra.“ Arkadaş, ha evet, arkadaş. Elimle içeri geçmesini işaret ettikten sonra mutfağa girmiştim.
“Yine muhteşem kreplerinden yiyebileceğim sanırım.“ Sesi çok neşeli geliyordu. Masanın etrafındaki bir sandalyeye oturdu. Yüzüm tezgaha dönük şekilde cevapladım.
“ Bu sefer senin kreplerini yeriz diye düşünmüştüm.” Gerginliğimi üzerimden attıktan sonra elimdeki işi bırakıp ona döndüm, muzip bir ifadeyle gülümsüyordu. Daha sonra kalkıp buzdolabına yöneldi ve krep için gereken malzemeleri aldı. Gerçekten yapacak mıydı? Sadece dalga geçmiştim yani o ve yemek yapmak garip gelmişti. Sonuçta silahlı çatışmaya giren bir adamdan bahsediyorduk. Yardımcı olmak üzere lavabonun altındaki dolaptan derin bir kap çıkardım ve çekmeceden aldığım çırpma teli ve kepçeyle beraber ona uzattım. Oylanmadan elimdekileri aldı ve harcı hazırlamaya başladı. Ben de geri kalan kahvaltılık malzemeleri masaya yerleştirip domates doğramaya başlamıştım. Sessizlik rahatsız etmeye başladığında ben de konuşmaya başlamıştım.
“Neredeydin?” Bundan banane ki? Rahat gözüküyordu.
“Kişisel bir iş Bursa’ya gitmiştim, işimi hallettim ve döndüm.“ Belki de ailesi ya da sevgilisi orada yaşıyordu. Merak ettiğim başka bir şeyi sorarak devam ettim.
“Alper’i alacak mısın?” Güldü.
“Ben Alper’in sahibi değilim, eğer kalmak isterse kalır istemezse bana gelir.”
“Eve gitmez mi?” Gözlerini tavana dikip düşünür gibi yaptı.
“Hayır, sanmam. Babasına ve annesine çok kızgın.” Hiç belli etmese de, onlardan hiç bahsetmediği için tahmin etmem zor olmamıştı. Ben de babama kızgındım, çok fazla. Annem ve abime de benden sakladıkları için kızmıştım ama beni düşündükleri için söylememişlerdi bu yüzden çabucak affetmiştim. O kadına ise, bilmiyordum. Ne hissetmeliydim, onu hiç tanımıyordum ki. Ben kendi düşüncelerime dalmışken bu sefer soru soran Akın olmuştu.
“Peki sen o günden sonra nasılsın?” O gün derken bastırarak söylediği için neyi kastettiğini anlamıştım. Yutkundum, o günü biliyordu. Babamla birlikte beni kurtarmışlardı ama yine de başkasıyla konuşmaya hazır olduğum bir konu değildi. Geçiştirmek için bir şeyler söyleyecekken abimin sesini işittim.
“ Bu kim lan?” Abim kaşlarını çatmış bir bana bir Akın’a bakıyordu. Abimin tavrına karşılık Akın’ın vereceği tepkiden korkmuştum. Ben ağzımı açmışken Akın abime elini uzattı.
“ Merhaba, ben Akın. Alper’in çok yakın bir arkadaşıyım, manevi abisi de diyebiliriz. Siz Pamir olmalısınız.” Kendinden emin ama çok sert olmayan bir ses tonuyla konuşmuştu, şaşırmıştım doğrusu. Biraz daha açıklama ihtiyacı duyup araya atladım.
“Abi hani anlatmıştım ya, beni kurtaran. Gelecek demiştim hani.” Abimin yüzü biraz da olsa yumuşamıştı ama hala sert bir şekilde Akın’ı inceliyordu. O sırada Alper abimin arkasında belirmişti. Akın’ı görünce gülerek koştu ve sarıldı.
“ Sonunda gelmişsin, seni çok özledim Akın abi.“ Abimin yüzündeki kıskançlığı kendisinin de görebilmesini o kadar isterdim ki. İşte abicim, yemeyenin malını yerler. Biraz garip bir tabir oldu ama olsun. Gergin bir kaynaşma faslının ardından dördümüz de sofraya oturmuştuk. Akın yaptığı krepleri tabaklarımıza servis ediyordu. Bu adamın rahatlığı beni öldürecekti, abim bana 5 dakikadan fazla bu şekilde baksa ölü taklidi yapardım. Ben memnuniyet ve zevkle kreplerimi yerken Alper hafifçe öksürdü.
“ Akın, beraber mi döneceğiz?” İsteksiz miydi sanki, gitmesin gitmesin.
“İstersen beraber döneriz, istersen kalırsın. Nasıl olsa iki türlü de istediğim zaman seni görürüm.” Alper biraz düşündü, biraz daha krep yedi ve devam etti.
“Daha fazla rahatsız etmeyeyim, beraber döneriz. Sahra ile her gün dışarda görüşebilirim, dimi Sahra?” Beklemediğim bir anda soru bana yöneltilince anlık boğulma tehlikesi geçirmiştim.
“Evet tabi ki.” başımı yukarı aşağı sallayarak dediğim şeyi destekledim. Daha sonra abim sert bir şekilde boğazını temizledi ve abilik duruşunu bozmamaya çalışarak konuştu.
“ Eğer istersen kalabilirsin, yani Sahra’ya iyi geldin. O yüzden dedim ama sana kalmış tabi.“ Ah Pamir Gürsoy, inadından vazgeç! Biraz gıcıklık yapmanın kimseye zararı olmazdı değil mi?
“Hadi Alper’i sevdiğini ve Akın’dan kıskandığını itiraf et.“ Alper ve abim birden öksürmeye başladığında Akın ve ben bıyık altından gülüyorduk. Bunlar hep sevgidendi sevgiden! Neşelenmiştim.
“S-saçmalama kızım nerden çıktı o şimdi?” göz ucuyla Alper’e bakmıştı. Hep yakalanıyorsun abicim, üzgünüm kız kardeşler bunun içindir. Herkes tekrar sessizliğe büründüğünde Alper aniden masadan kalktı ve abime çıkıştı. İşte bunu ne Akın ne ben ne de abim bekliyordu.
“Ben sana ne yaptım Pamir abi?” Gözleri dolu dolu abime bakıyordu. Ben de gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. Abim yerinde dikleşti.
“Bir şey yapmadın, seni tanımıyorum bile ne yapabilirsin.” Abi gerçekten bu kadar duygusuz muydun sen?
“Evet, beni tanımıyorsun. Benimle ilgili bildiğin tek şey adım ve kimlerin çocuğu olduğum. Bu yüzden benden nefret ediyorsun ve tanımaya çalışmıyorsun bile. Ne olursa olsun ben senin kanındanım. Kardeşin olarak görmesen bile tanımaya çalışamaz mısın? Kardeşinin bir arkadaşı gibi sevemez misin? Sahra beni arkadaşlarıyla tanıştırdığında bana hep seninle birlikte olan güzel anılarından ve onlar için yaptıklarından bahsettiler. Benden bu kadar nefret mi ediyorsun, abi?“ Artık Alper de ben de ağlıyorduk. Gözyaşlarımız usulca yanaklarımızdan çenemize doğru ilerliyordu. Abimin ne düşündüğünü ya da hissettiğini çözememiştim. Bir süre susup Alper’e baktıktan sonra ayağa kalktı. Eş zamanlı olarak Akın da aniden kalkmıştı. Alper’e gerçekten çok değer veriyordu. Sonra hiçbirimizin beklemediği bir şey oldu, abim Alper’e sıkı sıkı sarılmıştı. Alper’in kolları havada kalmıştı, şoktaydı. Ben ise mutlulukla gülmeye başlamıştım. Akın’a baktığımda, onun da gülümsediğini gördüm. Çok geçmeden Alper de şokunu üzerinden atmış abime sarılmıştı.
Bu duygusal kavuşmanın sonunda abim nihayetinde işe gitmişti. Akın ve Alper salonda oturuyordu ve tabi ki mutfağı toplamak bana kalmıştı. Pabucum dama atıldı sanırım. Tüm iş üstüme kaldığı için biraz sinirlenmiştim açıkçası. Çöp kovasının kapağını açıp çöpleri içine attıktan sonra sert bir şekilde kapağını kapadım.
“Vov, sakin ol kızım.“ Sinirli bir şekilde Akın’a döndüğümde onun da alaylı bir şekilde bana bakan suratıyla karşılaşmıştım.
“Vovlayacağına gel de yardım et!” Tekrar işime dönmüştüm. Akın ise tabureye oturdu ağzına bir tane domates attı.
“İzlemek daha güzel.” Hah! Ne kadar komik, gıdıkla da güleyim. Sinirlenip ona döndüm ve tam bağıracağım sırada ağzıma bir domates attı. Ağzımı kapatmadan çöpü açıp domatesi ağzımdan attım ve bol bol tükürdüm.
“Aptal, aptal mısın!“ Ne olduğunu anlamadığı için uzaylı görmüş gibi bana bakıyordu.
“Domates yiyemiyorum ben, alerjim var. “ Şaşırmıştı, ne yani çok mu anormal bir durum?
“ S-sen iyi misin, doktora gitmemiz gerekli mi? Domatese alerjin varsa niye kahvaltıya koyuyorsun manyak mısın?“ Endişesinden ötürü sesini yükselttiğini varsayıyordum.
“İyiyim şuanlık, doktora gerek olursa söylerim. Ayrıca sofrada bir tek ben oturmuyorum, abim domatesi çok seviyor.”
“Özür dilerim.” Ah tam bir beyefendi(!) olduğunu düşünecektim ki devam etti.
“Ama senin salaklığındı.” Ukala! Oflayarak sofrayı toplamaya devam ettim ve işimi bitirip salona geçtim. Saate baktığımda 9 olduğunu görmüştüm ve aklıma gitmem gereken fakat geç kaldığım okulum geldi. Koşarak odama çıktım ve üzerimi hızla değişip aşağıya indim. Alper ve Akın’a baktım.
“Benim okula gitmem gerek, siz takılın. Çıkmak isterseniz kapıyı çekip çıkarsınız, işim çıkmazsa akşam 4-5 gibi evde olurum.“ Alper beni süzüp konuştu.
“İşin olursa haber verirsin, geç kalma.” Şaka mıydı bu, zorla başıma bir nevi ikinci bir abi sarmıştım sanırım. Göz devirip hemen evden çıktım ve taksiye binip okula gittim. Gerçekten akşamdan kalmaydım. Okula gittiğimde sadece iki ders dayanabilmiş gerisini uyuyarak geçirmiştim. Uyandığımda sınıf boştu ve telefonum çalıyordu. Arayan Meriç’ti.
“ Kızım nerdesin ya kapıda seni bekliyoruz herkes çıktı bir sen yoksun.“ Esnedim.
“Uyuyakalmışım, sanırım çok sevgili sınıf arkadaşlarım bana kıyamamışlar.“ Bir yandan da çantamı toparlayıp ceketimi giyiyordum.
“Neyse bekleyin geliyorum 5 dakikaya.“ Telefonu kapatıp ceketimin cebine koydum ve çantamı da alıp sınıftan çıktım. Kızlar tuvaletinin önünden geçerken içeride bir karartı olduğunu gördüm, ardından bir ağlama sesi geldi. İçerideki kişinin iyi olup olmadığına bakmak için içeriye girdim. Işıklar sensörlü olduğu için ben girdiğimde açılmıştı. Karşımda gördüğüm manzara tam olarak şuydu; Yerde dizlerinin üzerine çökmüş ağlayan bir kız, kafasına dayanmış bir silah ve aklımda bir flaş patlamasıyla hatırladığım yüz. Bana tecavüz etmeye çalışan adamlardan biriydi. Emindim çünkü onu gördüğüm anda kafamda o gün bana pis pis bakan suratını hatırlamıştım. Paniğe kapılmamaya çalıştım ve elimi dur dercesine adama doğru kaldırdım.
“Kızı bırak gitsin, lütfen.” Korkuyordum fakat korktuğumu belli etmemeliydim. Lütfen, aynı şeyleri yaşamamalıydım. Bunu istemiyordum. Hayat biraz daha adil davranamaz mıydı? Adam bana bakıp pis pis sırıttı.
“Beni polislere anlatması için mi bırakayım?” Güldü. “Komik kızsın biliyor musun?“ Yumruklarımı öyle bir sıkmıştım ki, üzerine atlasam onu ölene kadar dövebilirdim ama o kızı büyük bir tehlikeye atardım.
“Söylemez! Baksana nasıl korkmuş, kimseye bir şey söyleyemez. Ben de sizi görmüştüm hatırladın mı? Ama bak hala buradasın işte!” Söylediğim şeyle bir an kafası karışmış gibiydi, silahı tutan eli gevşemişti. Risk almalıydım yoksa o kızı kesinlikle öldürecekti. Aniden adamın eline çok da güçlü sayılmayacak bir tekme attım, silah elinden düştüğünde hızla kızı kolundan çektim ve kapıya ittim. Kız var gücüyle koşmaya başlamıştı. Arkasından ben de kaçmak için döndüğümde adam arkadan saçlarımı tutmuş ve beni bir anda yere çekmişti. Acıyla inleyip yere düştüğümde adam keyifle üstüme çıkmaya çalıştı. Bu sefer var gücümle şeyine dizimi geçirdiğimde acı içinde kıvranıyordu. Bir daha olmazdı, bir daha olmamalıydı. Ayağa kalkıp hızla koridora çıktım ve koşmaya başladım merdivene doğru yöneldiğimde yukarı çıkmakta olan Meriç, Burak ve Mete’yi gördüm. Gülümseyip derin bir nefes verdim fakat erken davranmıştım. Çocukların yüzündeki dehşet ifadeyi gördüğümde yavaşça sağıma döndüm ve gözlerimin tam önünde duran namluyla karşılaştım.-
Yeni bir bölümle karşınızdayım! Umarım bölüm hoşunuza gitmiştir. Eğer hikayemi beğendiyseniz lütfen vote atmayı ve arkadaşlarınıza önermeyi unutmayın :) Görüşmek üzere okurlar 🤗

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeniden
Teen FictionDoğduğumuz andan itibaren hayatımızda yaşadığımız her şey bizi değiştirir ve kendimizi bulmamızı sağlar. Peki, kendinizi bulmaya en yakın olduğunuz yaşlarda her şeyin elinizden kayıp gitmesi kendinizi tamamen yitirmeniz anlamına mı gelir? Ben ''yen...