Soğuk hava boğazımı yakıyor nefes almamı zorlaştırıyordu.Koşmaya devam ederken nabzımın daha da hızlandığını fark ettim,soluklanmak için bir saniyeliğine durdum.Sadece bir saniyeliğine ve ağzıma kapanan ellerle düzene sokamadığım nefesim tamamen kesilmişti. Gözlerim benden izinsiz kapanırken bedenim kendini ağzımın üzerindeki ellerin sahibine bıraktı.
..
Yine terler içinde ve nefes nefese uyanmıştım.Buna alışmış mıydım,alışmalı mıydım bilmiyorum. Yatakta bir süre gerindikten sonra kalktım ve pencereme doğru ilerledim.Bir süre ilkbahar ışıklarının beni karşılamasına,güneşin yüzüme vurmasına izin verdim.Kendimi biraz daha canlı hissediyordum. Dışarıdaki enerjinin bana da bulaşmasına dua ederek pencereden uzaklaştım ve banyoya gidip yüzümü yıkadım,saçlarımı topladım. Bir süre aynadaki yansımamı izledim. Sarı saçlarım epey uzamış ve yıpranmıştı,zayıfladığım için yanaklarım biraz içe çökmüş,fazla uyumaktan gözlerim şişmişti.Daha fazla kendime bakmak istemediğime karar verip mutfağa indim. Annem her zamanki meşhur kahvaltısını hazırlamış,son olarak çayları dolduruyordu.Beni fark ettiğinde yanıma gelip alnıma bir öpücük kondurdu.Elini yanağımdan ayırmadan konuşmaya başladı.'Günaydın yavrum. Hadi yumurtanı soğutmadan yemeye başla.' Anneme ufak bir tebessüm bahşedip masadaki yerime geçtim.Her zamanki gibi masada yok yoktu. Çayımı elime alıp kokusunu içime çektim ve bir yudum aldım. Merdivenlerden gelen gürültüye bakılırsa abim aşağıya iniyordu. 'Oğlum yavaş in evi başımıza yıkacaksın şimdi. Koca adam oldun hala haytalık peşindesin.' Annem kendi kendine söyenirken abimin sesi kulaklarımı doldurdu.'Günaydın evimin şen şakrak kadını ve maymunu!' Ah! Tabi ya,maymun.Ne güzel bir sevgi sözcüğüydü öyle. Gözlerimi devirerek önüme döndüm ve yumurtama çatalımla işgence etmeye devam ettim. 'Günaydın evimin ponçik(!) ayısı.' Annem yine iğnelemelerine başlamıştı sanırım. Bu kadın gün geçtikçe kendini geliştiriyordu gerçekten. Abimin bozulsa da bize çaktırmamaya çalışarak yerine oturdu. Gerçekten koca adam olmuştu ama hala çocuk gibi davranıyordu. Tabii sadece bize karşı öyleydi. Aslında babam gittiğinden beri hiçbir sorumluluktan kaçmamış aksine annemin de benim de fazlasıyla üstüne titremişti. Abim benim hayatımdaki en değerli şeylerin başında geliyordu. Hafif dalgalı kumral saçları,bal köpüğü gözleri ve içimi ısıtan o gamzesiyle neredeyse ikiz gibiydik. O bu hayattaki duruşuyla benim idolümdü.Onun kadar güçlü kalabilmeyi isterdim doğrusu. Abimin adımı söylemesiyle düşüncelerimden kopmuştum.
'Dimi Sahra?'
'He,efendim?Pardon dalmışım da..'
'Bir şey mi düşünüyordun?' Aslında eğer abim benim idolümse,neden idolümün izinden gitmiyordum ki?
'B-ben bir karar aldım.' Ne?! Niye böyle bir şey söylemiştim ki,buna hazır mıyım?
'Seni dinliyoruz Sahracım.' Annemin o umut dolu naif sesi.. Buna hazır olmak zorundasın Sahra! Hafifçe boğazımı temizledim.
'Ben okula dönmeye karar verdim.' Evet,o kadar da zor değilmiş sanırım. En azından benim açımdan. Çünkü abim boğazına bir şey kaçmış olmalı ki öksürmeye başlamıştı. Annem bir yandan şaşkınca bana bakıyor bir yandan da abimin sırtına vuruyordu.Abim birden ayağa kalkıp yanıma geldi ve beni kolumdan tutarak sürüklemeye başladı.
'Hadi,hadi geç kalıcaksın koş hazırlan ben seni arabada bekliyorum.' Bir süre şok içinde abime baktım,iyi miydi?
'E kızım hadisene yürüü!' Şaşkınlıkla yukarıya çıkarken abimin arkamdan sevinçle seslendiğini duydum.
'Aferin benim maymunuma ya. Aslan parçası işte be!' Evet bir de ''aslan parçası'' olduk,süper.
Odama girip hemen dolabıma yöneldim. Beyaz lakosumu ve siyah okul eteğimi alıp giyindim.Ayağıma bileğimin biraz üzerinde biten siyah bir çorap giyip beyaz sneakerlarımı giydim. Son olarak deri ceketimi ve çantamı alıp aşşağıya indim. Annem kapının önünde beni yolcu etmek için bekliyordu. Yanına yaklaştığımda bana sarıldı ve kulağıma fısıldadı'Seninle gurur duyuyorum kızım.' İşte bu,annemin yüzündeki bu gülümseme sanırım her şeye değerdi. Ben de ona karşılık verip içten bir şekilde gülümsedim ve kapıdan dışarıya adımımı attım. Buraya kadar her şey çok güzeldi fakat dışarı çıktığım anda içimdeki korku tekrar kendini gösterdi.Bir an için etrafıma baktıktan sonra arabaya bindim.Yolculuk boyunca ne Pamir ne de ben konuşmuştuk. Sessizlik bir nebze rahatlamamı sağlamıştı. Okula tekrar uyum sağlayabilecek miydim? Yaklaştıkça içimdeki heyecanı ve korkuyu bastırmak da zorlaşmıştı.Nihayet okulun önüne geldiğimizde abim yine bir şey söylememişti ama ben onun neler hissettiğini görebiliyordum. O da annem gibi hayatıma devam etmemden çok memnundu. Sarıldı.Sarıldım. Yanağına bir öpücük konudurup arabadan indim. Ve işte karşımda Dolunay Anadolu Lisesi! Ellerimi usulca ceketimin ceplerine sokuşturduğumda derin bir nefes alıp yürümeye başladım. Herkes ne biliyordu?Ya da ne bilmiyordu? Nasıl tepki vereceklerdi ki? Kafamda dolaşan binlerce soru bulutu bir mesaj sesiyle uçuştu. Telefonu cebimden çıkardım,abim mesaj atmıştı.
Abim:
Okuldakilere bacağının kırıldığını ve ufak bir operasyon geçirdiğini söyledim. Öğretmenlerin hariç kimse bilmiyor. Seni seviyorum maymun :)
Abim yine en önemli şeyleri son dakikaya bırakmayı seçmişti. Kendi kendime güldüm ve okul binasının girişine doğru ilerlemeye devam ettim. Ta ki tanıdık bir yüz görene kadar.Meriç,benim biricik ve tek en yakın dostum. Her zamanki dağınık haliyle ve boğazlarındaki damarları sayabileceğim kadar sinirli bir şekilde bana doğru geliyordu.Şimdi dönüp gitsem yakalar mıydı acaba?Kesinlikle! Bozuntuya vermemek için gülümseyerek ona doğru yürüdüm.Evet,bir bombanın patlmasına hazır mıyız?
'Sen aklını mı kaçırdın?! Bir aydır yoksun,hiçbir yerden ulaşamadım. Sadece Pamir abinin söylediği şu ayağının kırılması saçmalığı,o kadar! Ben bu numarayı yemem ufaklık. Çünkü bana haber vermemen için ancak kafanın kopmuş olması gerek!'
Bir bomba değil de yüzlerce dinamiy patlaması diyelim biz şuna.
'Endişeni anlıyorum. Ama abimin söylediği her şey doğruydu Meriç. Ben bu fırsattan yararlanıp her şeyden uzaklaşmak istedim sadece.' Bu onu pek ikna etmişe benzemiyordu sanırım ama direndim. 'Seni korkuttuğum için özür dilerim ama gerçek bu.'Bir süre gözlerime baktı.
'Yalan söylerken bir ayağını salladığını biliyor muydun?'Ah,ne! Saçmalık,burdan anlamış olamaz sadece blöf yapıyor olmalı. Suratındaki ciddiyeti görmezden gelirsek blöf yapıyordu.
'Benimle paylaşmak istemiyorsan,saygı duyarım Sahra.'dedi ve arkasını dönüp gitti. Harika! Bu hayatıma devam etme fikri tamamen saçmalıktı. Ama burdan dönersem abimle annem çok fazla üzülecekti ve benim yüzümden daha fazla üzülmelerini istemiyordum. Sınıfıma gidip cam kenarı bir masaya oturdum ve hocanın anlattıklarını dinlemeye çalıştım.
...
Son iki dersim kalmıştı ve ben bütün günü sınıfta,yeni aldığım kitabımı okuyarak geçirmiştim.Biraz hava almalıydım çünkü sınıftaki hava bana yetmemeye başlamıştı. Kafamı sıraya koyup zilin çalmasını beklemeye başladım. Beş dakika sonra zil sesi bütün okulu doldurmuştu. Hızla sınıftan çıkıp okulun arka kısmındaki ufak bahçeye gittim.Burası her zaman boş ve sessiz olurdu. En çok ihtiyacım olan şey,sessizlik. Yere oturup yanıma aldığım kitabımı okumaya devam ettim. Sanıyorum ki teneffüsün bitmesine birkaç dakika kalmıştı. Yerden kalkmaya hazırlandığım sırada büyük bir gürültüyle sert bir şekilde yere geri oturdum ve bir çığlık.. Gözlerim tek bir noktaya kilitlenmişti.Kafamda birkaç tane görüntü belirdi üzerimde bir adam,kafasından akan kan ve bir çıtırtı...
'Sahra!Sahra iyi misin?' Meriçin bağırışıyla gözlerimi kitlendiğim noktadan çekip ona çevirdim.Duyduğum sesi hatırlayıp panikle etrafa bakındım.'Korkma,sakin ol. Bir araba kontrolünü kaybetmiş ve bahçe kapısına vurmuş. Herkes iyi sorun yok.' Yavaş yavaş kafam yerine gelmeye başladığında Meriç'in ellerinin sıkıca kollarımı tuttuğuan fark ettim ve birden kendimi geri çektim. Meriç korkmuş ve endişeli bir şekilde bana bakıyordu. Yüzümde dehşeti andıran bir ifade olduğuna emindim.
'Sahra sen iyi misin?'
'E-evet.İyiyim ben.' Gözümün önünde beliren o görüntüler gerçek miydi yoksa bir hayal ürünü müydü? O güne dair hatırladığım son şey çığlık atmaktan yorulup bayıldığım mıydı gerçekten? Meriç bir açıklama beklercesine yüzüme bakıyordu. Ondan daha fazla saklayamazdım. Bu yaptığım olayları abimden ya da annemden saklamak kadar boşa bir çaba olurdu.
'Sana her şeyi anlatacığım Meriç. Ama şimdi bana tek bir soru bile sorma' diyip sınıfa doğru yol aldım.
Sınıfa girdiğimde kulaklarıma binbir çeşit ses nüfus etti. Çok büyük bir uğultu hakimde sınıfa. Yerime geçip oturduktan birkaç dakika sonra müdür yardımcısı Ayşe Hanım sınıfa girdi ve bugün okulun erken bittiğini,herkesin evlerine dağılabileceğini söyledi. Sanırım bugünün yüzüme gülen tek anı buydu. Çantamı ve ceketimi alıp koşar adımlarla okuldan çıkıyordum ki Meriçin sesiyle durdum.Sanırım bundan kaçamıyıcaktım.
'Hadi Ali abiye gidelim.' Onu başımla onaylayarak peşinden gittim. Bizim favori mekanımız olan Kırıntı adındaki bir cafeye gelmiştik. Deniz kenarında ufacık ve genelde çok az kişinin olduğu sakin bir cafeydi.Burayı seviyodum. İçeri girdiğimizde iki garson ve kasada duran Ali Abiyi yani buranın sahibini gördüm. Hızla en köşedeki masamıza oturduk. Siparişlerimiz gelene kadar ikimiz de sessizdik. Meriç benim başlamamı bekler gibi bana bakıyordu. Garson siparişlerimizi masaya bıraktıktan sonra ilk adımı Meriç açtı.
'Artık anlatacak mısın?'Nasıl anlatacağımı bilmiyordum. Ama bir yerden başlamalıydım.
'Görevli olduğumuz gece bi-bir şeyler oldu.' Boğazımın kuruduğunu hissettiğimde kahvemden bir yudum aldım.
'Ne gibi bir şeyler?' Biraz daha masaya yaklaşmış,fazlasıyla ciddileşmişti.
'Birkaç adam..b-beni..' Sözcüklerin dudaklarımdan dökülmesi ne zamandır bu kadar zordu?
'Üç adam tarafından saldırıya uğradım.' Meriç'in yüzü gerilmişti.Ben,anlatmaya o
...
'Meriç,dur!' 'Meriç!..'
Meriç'e,olan şeyleri büyük bir zorlukla ve göz yaşaları içerisinde de olsa anlatmıştım.Tek kelime etmeden beni dinlemiş ve sonunda bir hışımla cafeden çıkmıştı. Ben ise şimdi onun peşinden sahile doğru koşuyordum.
'Meriç yeter artık durur musun yoruldum.'
Biraz daha ilerleyip durdu.Sonunda ona yetişebilmiştim.Tam karşısına geçtim ve gözlerimi gözlerine diktim.
'Sana bunları böyle davranman için anlatmadım!' Rüzgara karşı gelemeyen göz yaşlarım yanaklarımdan her iki tarafa doğru ayrıldılar. Ama ben de rüzgara kafa tutup kendimi olabildiğince sıktım ve bir daha akmamak üzere göz yaşlarımı sildim.
'Ben şuan nasıl davrandığımın farkında mıyım sence Sahra!'
'Sakin olmalısın Meriç.' Güldü.
'Senin beni değil benim seni sakinleştirmem gerekirdi! Yanında olmalıydım ama ben bir aptal gibi sana sinirlenip kendimce sana küstüm. Sen.. Sen orda kim bilir nelerle savaşıyodun. Ama ben 9 senelik arkadaşımı,biricik kardeşimi orda..'Konuşamadı.Boğazına bir şey takılmış gibi zorla yutkundu. Böyle hissetmesini istememiştim. Belki de söylemem hataydı.
'Ama şimdi burdasın,yanımdasın.Benim kendi kendime ayaklarımı o bataklıktan kurtarmam gerekiyordu. Şimdi kalktım evet ama bataklığımdan ayağımı kurtarmak için sana ihtiyacım var. Şuan bunların hiçbir anlamı yok. Lütfen bana sakin olacağına dair söz ver.'
Nefesleri düzene girmiş gibiydi,bir süre denize doğru baktı ve bana döndü.
'Bundan sonra tek başına alkışlamak için bile çabalamayacaksın. Her zaman ve dostlukla.'
'Her zaman ve dostlukla' İşte bu dünyada beni gülümseten sayılı kişilerden biri. Yine gülümsetmeyi başarmıştı.
...
Eve girdiğimde bu günün benim için fazla yorucu geçtiğini bir kez daha fark etmiştim. Odama çıkıp bir duş aldım ve pijamalarımı giyip aşşağıya indim. Abimle biraz sohbet edip yemeğimi yedikten sonra kupama çayımı doldurup odama çıktım. Camın önüne geçip bir süre dışarıyı izleyip çayımı içtikten sonra yatağıma yatıp gözlerimi kapadım ve bugün kafamda beliren kesik görüntüleri düşündüm. Çok geçmeden uykuya daldım.
...
Üzerimde baygın halde yatan adama dehşet içinde bakarken bir ses duydum. 'Uyu kızım,her şey geçecek.' Bir anda yataktan fırladım 'Baba?'-
Umarım bölümü beğenirsiniz :) Yorumlarınızı gerçekten çok önemsiyorum,lütfen fikirleniriniz belirtin ve oy vermeyi unutmayın. Okuyan ya da okumayan herkese çok teşekkür ederim. Bir dahaki bölümde görüşmek üzere...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeniden
Ficção AdolescenteDoğduğumuz andan itibaren hayatımızda yaşadığımız her şey bizi değiştirir ve kendimizi bulmamızı sağlar. Peki, kendinizi bulmaya en yakın olduğunuz yaşlarda her şeyin elinizden kayıp gitmesi kendinizi tamamen yitirmeniz anlamına mı gelir? Ben ''yen...