''Herkese merhaba, öncelikle uzun bir aradan sonra kısa da olsa bir bölüm yayınlamak istedim. Pandemi döneminin getirdiği bazı kötü durumlar ve sonrasında da üniversiteye başlamamdaki yoğunluk nedeniyle kendimi hikayeye başlama konusunda hazır hissedememiştim bir türlü ama son bir aydır aklımdaydı hep. Şimdi ise hikayeme devam etmek için tekrar buradayım. Umarım siz de burdasınızdır ve yeni arkadaşlar da eklenir büyüyerek devam ederiz kim bilir? Ben bu hikayeye başlarken ikinci cümlemi bile düşünmeden başlamıştım, şuanda da değişen pek bir şey yok aslında. Olaylar bizi , ben karakterleri nereye götürücem sanırım bunu siz okuyarak ben yazarak öğrenicem. İyi okumalar....yeni bölüm çok yakındaa!!!! ''
...
Çadırdan içeriye giren belli belirsiz güneş ışıklarıyla gözlerimi açtım. Akın yanımda yoktu, sahi ne ara çadıra girip uyumuştuk? Hatırlayamamıştım. Çadırın fermuarını açıp dışarıya çıktım, karşımdaki deniz manzarasını izledim bir süre. Kollarımı yukarıya doğru kaldırıp vücudumu esnettim ve etrafıma bakınmaya başladım. Araba burda değildi tabi ki Akın da... Beni bırakıp nerereye gitmiş olabilirdi ki? Çadıra geri dönüp telefonumu aldım ve Akın'ı aramaya başladım. Birkaç çalıştan sonra telefona yanıt verdi.
Akın;
"Sahra 5 dakikaya ordayım." Alo dememe bile fırsat vermeden konuşmaya başlaması beni güldürmüştü.
"Tamam, bekliyorum."
Telefonu kapatıp çadırın içine doğru fırlattım ve uçurumun kenarındaki sandalyelerden birine oturup öylece etrafı izlemeye başladım. Sanırım bugün kendimi daha iyi hissediyordum, şuan olabileceğim en iyi haldeydim en azından. Dün her ne kadar Akın'a itiraz edip gelmek istemesem de şuan burada olduğum için mutluydum. Derin bir nefes aldım ve temiz havayı ciğerlerime doldurdum. Aldığım nefesler yeterli gelmiyordu sanki ve her defasında daha derin nefes almam gerekiyormuş gibi hissediyorum. Akın'ın beni buraya getirmesi, benim iyi hissetmem için uğraşması çok kıymetliydi ve beklediğim bir şey değildi. Zaten hayatımda beklenen hiçbir şey olmuyordu, hep en beklenmedik kişilerden en beklenmedik şeyleri görüyordum. Abimi yalnız bırakmış olmam da onun benden beklemediği bir şeydi. Akın haklıydı, bizim birbirimize ihtiyacımız vardı ama ben onı kendimden uzaklaştırmaktan başka bir şey yapmamıştım. Derin bir nefes daha alıp gözlerimi kapattım ve kafamı arkaya yatırıp öylece oturmaya başladım.
"Toparlayacağım annecim, her şeyi toparlayacağım."
Sessizce oturduğum dakikaların ardından arabanın lastiklerinin taş yolda çıkarttığı sesle oturduğum yerden kalktım. Akın arabayı park ederken ben de ona doğru yürüyordum. Akın da arabadan inip arka koltuktan karton bir torbayı aldı ve arabayı kilitleyip torbayı bana uzattı.
"Bu ne?"
"Kahvaltı... Hani sabah oldu ya yeni uyandık falan..." Aptala anlatır gibi anlatmıştı ve bunu çok ciddi bir şekilde yapmıştı.
"Ha ha! Şakacı." Sahte bir gülücük atıp uzattığı torbayı aldım ve dönüp sandalyeme oturdum. İçinde karton bardakta iki sade kahve ve yanında paketlenmiş üç adet sandviç vardı. Akın da karşımdaki sandalyeye oturduğunda önce bir sandviç daha sonra da kahvesini ona vermiştim. İştahla sandviçin paketini açmaya başladığında ben de kahvemi elime alıp büyük bir yudum aldım ve arkama yaslanıp onu izlemeye başladım. Öyle bir açlıkla yiyordu ki gören biri günlerdir aç kaldığını düşünebilirdi, bu kişilere ben de dahildim.
"Yavaş ye, boğulucaksın."
"Boğulmam ben sen dön kendi sandviçini ye " Elimi işaret ettiğinde elimde sadece kahve olduğunu görüp devam etti. " Kızım kahveyle karın mı doyar ye şu sandviçlerden bir tane. Bir tane ye ama sadece, diğerini de kendime aldım çünkü."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeniden
Teen FictionDoğduğumuz andan itibaren hayatımızda yaşadığımız her şey bizi değiştirir ve kendimizi bulmamızı sağlar. Peki, kendinizi bulmaya en yakın olduğunuz yaşlarda her şeyin elinizden kayıp gitmesi kendinizi tamamen yitirmeniz anlamına mı gelir? Ben ''yen...