Uzun süredir uyuduğum en huzurlu uykumdan uyandığımda, Akın ve Alper'in hala uyuyor olduğunu gördüm. Bu görüntü beni gülümsetmişti. Alper'in yanına gidip ona doğru eğildim ve yanağına güzel bir öpücük kondurup ellerimi kıvırcık saçlarında gezdirdim. Saçları, bizim benzemediğimiz tek yönümüzdü. Sanırım bu özelliğini annesinden almıştı, gerisi de hepimizde olduğu gibi babamdan geliyordu. Abim ve ben saç renklerimizi,göz renklerimizi babamdan almıştık, tıpa tıp aynıydı ama yine de yüz hatlarımızdan dolayı babamın kopyasıyız diyemezdim. Oysa Alper, babamı en son hatırladığım kadarıyla Alper saçları dışında babamın kopyası gibiydi, onu çok seviyordum ama bazen ona bakmak bana büyük bir acı veriyordu. Bunun Alper ile asla bir ilgisi yoktu sorun tamamen babamdı. Her zaman olduğu gibi burada olmasa bile acısını yaşatmayı başarıyordu. Onu beklemeyi bırakmıştım, gelmeyeceğine emindim artık. En azından bana kardeşimi ve Akın'ı yolladı.
Akın, çok tuhaf gözüken ama aslında çok normal olan biriydi. Onunla her vakit geçirdiğimde onu daha normal görüyordum. Ön yargı gerçekten çok yanıltıcı bir şeydi. Alper'in yanından doğrulup Akın'a baktığımda elinde televizyon kumandası öylece uyuyordu. Eğer gücüm yetseydi onu o tekli koltuktan kaldırıp kanepeye yatırmak isterdim. Bunu yapamayacağım yere düşürdüğü örtüyü üzerine örtmekle yetindim. Gözlerim bir kaç dakika yüzünü taradı. Bu incelemekten farklı olarak bende bir şey arıyor hissi yaratmıştı. Belki de bazı cevapları arıyordum, belki de başka bir şey. Elimi yavaşça havaya kaldırıp yüzüne yaklaştırdığımda bunun farkında değildim, ta ki parmak uçlarımı yüzüne değdirip teninin sıcaklığını hissedene kadar. Cayır cayır yanan bir sobaya dokunmuşçasına hızla elimi kendime çektim. Ne yapıyordum? Kendi kendimi onaylamaz şekilde kafa sallayıp mutfağa doğru ilerledim. Yeni uyandığımdan dolayı dilim damağıma yapışmıştı. Raftan bir bardak aldım sürahiden biraz su koyup içtim. Kapıdan ufak tıkırtılar geldiğini duyduğumda tezgaha bıraktığım bardağı tekrar elime alıp kapıya doğru yürüdüm. Sabahın körüydü yani bu saatte neydi bu? Mutfak kapısının pervazında durmuş karşımdaki dış kapıyı gözetliyordum ki kapı açıldı. Gelen Pamirdi, beni gördüğünde önce şaşırmış bir şekilde gözlerini irileştirdi daha sonra ise gülmeye başladı. Komik gözüktüğüme emindim ama gerçekten korkmuştum.
"Elinde bardak var hemen geri kaçmalıyız arkadaşlar!" Bir de rol kesiyordu, tamam bu kadar dalga geçmek yeter.
"Ödüm koptu abi komik değil, kalktım bir tıkırtılar falan yani korkmam anormal mi onca şeyden sonra." Kollarımı önümde bağlayıp omuzlarımı öne doğru eğdim ve sahte bir küsmüşlükle arkamı döndüm. Ne yapayım benim nazım da bir abime geçiyordu. Çok geçmeden gülerek bana sarıldı ve kendine döndürüp yanağıma bir öpücük bıraktı. Ben de ona aynı şekilde karşılık verip bu sahte küslüğü fazla uzatmadım. Şimdi, önemli olan bir konu vardı.
"Sen bu saatte nerden geliyorsun abi, ne ara çıktın geldin?" Saat sabahın altısıydı yani tuhaf.
"Kızım ben dün gece eve hiç gelmedim ki zaten." He o yüzden ben gecenin bir saati eve sorgusuz girebilmiştim. Pot kırdığımı fark ettirmeden kaçmalıydım.
"He doğru ya tabi unutmuşum." Salakça sırıttığımdan ötürü tabi ki yalan söylediğimi anlamıştı ve kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Sıkıntıyla ofladım. " Ya dün bizim çocuklar Alper falan bir sahilde ufak bir partideydik gece birde falan geldik evde, okuldan sonra da eve uğramamıştım o yüzden bilmiyordum." Gözlerimi olabildiğince açtım ve aşağıdan abime bakmaya başladım.
"Kızmadım kızım yapma şöyle, maymun gibi." Ha! Demek böyle de tatlı değil maymun oluyordum. Acı gerçekler Sahra! "Annem uyanık mıydı geldiğinde bari?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeniden
Ficção AdolescenteDoğduğumuz andan itibaren hayatımızda yaşadığımız her şey bizi değiştirir ve kendimizi bulmamızı sağlar. Peki, kendinizi bulmaya en yakın olduğunuz yaşlarda her şeyin elinizden kayıp gitmesi kendinizi tamamen yitirmeniz anlamına mı gelir? Ben ''yen...