three; child

5.9K 401 471
                                    


NEVER LET YOU GO

NEVER LET YOU GO

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


royals- lorde


Hayatımın bu şekilde ilerlediğine hala inanamıyordum. Her gece başımı yastığa koyduğumda sanki ertesi gün bu kabustan uyanacakmış da eski yaşantıma devam edecekmişim gibi hissediyor, geleceğe dair planlar yapmak yerine sürekli geçmişi düşünerek orada yaşıyordum. Beni oraya bağlayan şey, şimdi nefes almamı sağlayan şeydi. Yaşadığım son 2 yılı yok sayarak, hatta hayatımdan tamamen silerek yaşamaya devam edeceğime inancım tamamen geçmişe olan tutkulu özlemimden geliyordu.

Dudaklarıma şeftali rengindeki ruju hafifçe sürüp yedirip aynadaki yansımama baktığımda dahi aklımdaki tek şey kurtuluş ve geçmişti. Uzun bir aradan sonra ilk kez her şeye karşı koyma gücünü kendimde buluyor ve herkesin üstesinden gelecekmişim gibi hissediyordum. Böyle hissetmeme neden olan elbette ki Jennie ile yaptığım telefon konuşmasıydı. Yaptığı plan her neyse fazlasıyla güveniyordu, öyle ki bu gece kızlarla beraber onda kalabilmem için Taehyung'a yakınlaşmak ve onu ikna etmek zorunda olduğumu bile söylemişti. 

Planı her neyse duymak ve harekete geçmek için sabırsızlanıyordum, bu yüzden asık bir suratla banyodan çıkan Taehyung'a aynı şekilde karşılık vermemiş, yalnızca canımın kahvaltı etmek istemediğini söylemiştim. Konuşmama şaşırmıştı, muhtemelen her zamanki gibi yüzüne bile bakmamamı bekliyordu ama bu akşam ne olursa olsun Jennie'ye gitmeliydim. Neyse ki tam da tahmin ettiğim gibi kurcalamamış ve bana ayak uydurmuştu. Sıktığı omzumu onlarca kez öptükten sonra kahvaltı yapmak üzere aşağıya inmişti.

Ve şimdi, ona sürpriz yapmak adına haber vermeden dışarı çıkacağımız için hazırlanmıştım. Üstelik en sevdiği renkteki elbisem olan dizlerimin hemen altında biten, vücudumu saran gri penye elbiseyi de giyinmiştim. Aynaya son kez bakıp kahküllerimi düzelttikten sonra makyaj masamın üzerindeki telefonumu aldım ve çantama koydum. Taehyung'un tekrar telefonu karıştırması ihtimaline karşılık arama kaydını silmiştim, siyah kot ceketimi elime alarak odadan çıktım.

Yemek odasıyla birleşik devasa salonumuza girdiğimde masanın baş köşesinde kahvesini yudumlayan Taehyung'u gördüm, geldiğimi fark ettiğinde zorlukla gülümsedim. Fakat o gülümsemiyordu, fincanını masaya bıraktı ve çatılmış kaşlarıyla bana doğru gelmeye başladı. 

"Nereye gidiyorsun?" 

Muhtemelen Jennie'ye veya anneme gideceğimi düşünmüş olmalıydı ki sesi soğuk ve sertti, diğer yandan üzerimi inceliyordu. Penye elbisenin göğüs dekoltesini sertçe yukarı doğru çekerken gülümsemeyi yüzümde tutmak için kendimi zorladım, fakat midemi bulandıran adam tam karşımdayken açıkçası bu birazcık zordu.

"Dışarı çıkacağımızı sanıyordum?"

Başta ne söylediğimi anlamamıştı, gözleri dudaklarıma odaklıydı fakat sonra ne dediğimi algılamış olacak ki şaşkınlıkla gözlerime baktı, ardından gülümsedi.

never let you goHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin