❋Billie Eillish: Everything I Wanted
"Lalisa uyan."
Kadife gibi bir ses kulaklarıma dolarken, sıcak bedene daha çok sarılmış, yüzümü gömdüğüm boynundan çekmemiştim. Yarı uyur yarı uyanık bir haldeydim ve bu sıcaklık resmen onu bırakmamam için çığlık atıyordu. Bedenim de onu takip ediyordu.
"Geldik. Uyanman gerekiyor."
Saçlarımda gezen parmaklar ve kulağımın yanındaki dudaklar, sanki daha çok uyumam gerektiğini söylüyormuşcasına beni mayıştırıyor. Uyku seline yeniden kapılmama neden oluyordu.
"Lalisa..."
İsmim diline çok yakışıyordu. Like mmm. Tayland yaşamıştım, Güney Kore'de de ve Amerika'da da ama onun gibi teleffuz eden... Onun ses tonuna yakıştığı kadar yakışan bir başka insan yoktu. İsmimi zikretmesini sevmiştim. Her daim bu zikire devam etmeliydi.
"Hadi güzelim."
Saçlarımda ki parmakları belimde oyanlanırken sardığım kollarımı gevşetmiş birazcık geriye çekilmiştim. Yüzüne takılan saçımı eliyle ayırdıktan sonra gözlerime bakmıştı.
Hafif aralık gözlerim ile etrafa bakmış ve nerede olduğumuzu anlamaya çalışmıştım. Fakat daha sonra gözlerim yine onu bulmuş, yüzümü inceleyen gözlerine kaymıştı.
"Neredeyiz?"
Boğuk çıkan sesim ile gözlerimi birkaç defa kırpıştırmıştım. Uzun zamandır bu kadar güzel uyuduğumu hatırlamıyordum. Kabul rahatsız bir pozisyon da oturuyordum ama... Uzun zamandır aldığım en güzel uykuydu.
"Bir arkadaşıma geldik."
Yüzüme vuran nefesi ile kısa bir saniye gözlerimi kapatmış ve geri açtığımda duygu ile bakan hareleri ile karşılaşmıştım. Beni etkilediğini biliyordu. Oysaki bunu istemiyordu. Ve yine oysaki gözleri tam tersini itiraf ediyordu.
Etrafa saçılan cam kırıkları ve içeriye izinsizce giren soğuk hava ile harabeden farksızdık. Kucağında oturuyor ve ona ördüğü duvarların arkasından bakmaya çalışıyordum. O ise tuğlalarını güçlendiriyor ona dair olan tüm güzel şeyleri arkasında saklıyordu. Bu haksızlıktı.
"Ne yapacağız burada?"
Jungkook göğüsümün üzerine düşen bir tutamı parmağına dolamış ve gözlerini saçlarıma indirmişti.
"Bir süre saklanacağız."
Polislerin her yerde olduğuna emindim. Ve bir evde saklanmak ise mantıklı gelmiyordu. Araba iki katlı bir evin önünde duruyordu. Muhtemelen burada kalacaktık ama... Bu ne kadar güvenliydi?
"Babam... Hâlâ isteklerinizi vermiyor mu?"
Buradan kurtulacağıma o kadar emindim ki. Babamın istediklerini vereceğine ve beni o dağ başındaki kulübeden kurtaracağına... Ama her şey düşündüğümün tam tersi olmuştu. Belki hâlâ o kulübede değildim ama... Şimdi kendi kalbimin girdabına sürüklenmiş karaya çıkmak için kâtilimden yardım eli istiyordum. Kendi Celladımı seviyor, hâlâ kabullenemediğim bazı duyguların esiri oluyordum. Bu çok yanlıştı. Ne Jungkook ne de bu yaşadıklarım benim için doğru değildi. Hiç değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Infelicity | lizkook²
FanfictionÖlüm altın kâsede sunulduğunda nefretiyle harmanlanmış zehiri, katilinin gözlerinin içine bakarak içti kadın. Belki öleceğinden haberi yoktu ama yine de emindi. Sevdiği adamın ona kıymayacağına... Emindi çünkü şerbet içmek de zehir içmek de aynıyd...