"Jackson bizi bekliyor. İstersen gideriz. Her şeyi geride bırakıp yeni, tertemiz bir hayata başlarsın..."
Gülümsemişti daha sonra...
Sanki her şey iyi olacakmış gibi...
Yeniden birine inanmamın çok geç olduğunu bile bile...
"Fakat tek gidersem de söz kimseye hiçbir şey söylemem... Onu da polise vermem..."
Ciddi ciddi bakmıştı ve Chae-young... Ne derse onu yapardı biliyordum. Fakat bilmiyordu, beni nasıl bir yol ayrımına soktuğunu bilmiyordu.
"Ha söyle, gidelim mi yoksa kalacak mısın?"
Korkuyordum.
Deli gibi korkuyordum.
Bir yanım kırılmıştı. O kadar çok kırılmıştı ki git diyordu. Her şeyi geride bırak ve git. Yeniden Lalisa Manoban ol ve herkese kendinin masum olduğunu kanıtla.
Diğer bir yanım ise saftı. Bu aşkı bir daha tadamayacağımı gidersem de mutlu olmayacağımı fısıldıyordu ruhuma.
Vicdanım da ikiye ayrılmıştı. Gitmek ve kalmak kavramlarının ikisi de canımı çok yakacaktı. Ve vicdanım bunca yıllık emeğimi çöpe atmamam için yalvarıyordu.
Jimin de dediği gibi: "kendimden vazgeçer miydim?"
Jeon Jungkook benim için bir fedakarlık yapmış mıydı ki? Daha bir hafta öncesine kadar ölümle yüzleşen ruhum cayır cayır yanıyordu. Saat yediye çok az kalmıştı ve tam yedi olduğunda eğer Jackson'ın yanında olmazsak polisi arayacaktı. O zaman da iş benim seçimime kalmadan bu evdeki herkes tutuklanacak, ağzımızdan dökülen tek bir kelime bile dinlenmeyecekti.
"Tüm dünya benim bir bağımlı olduğumu düşünüyor değil mi?"
Ah Jackson! Bunu bana nasıl yapabilmişti? Nasıl ben Kore'ye geldiğimde evime uyuşturucu zulalama cesaretinde bulunabilmişti? Onda evimin anahtarı bile yoktu!
"Başta herkes senin tarafındaydı, daha sonra... Babanın bir şeyler yapmaması şüphe uyandırmaya başladı."
Jungkook belki de anlaşmayı biliyordu ve bana söylemiyordu. Marco beni çok severdi. Öz kızı gibi. Beni bırakmazdı biliyordum. Annem beni ona emanet etmişti. O iyi bir adamdı. Muhtemelen bir nedeni vardı. Fakat o neden hâlâ benim kulaklarıma çalınmamıştı.
"Onu gerçekten çok mu seviyorsun?"
Chae-young elimi tutmuş ve yeniden gülümsemişti. Stajyer olduktan önce ve sonra kimse ile sevgili olmamıştım. İdol olduktan sonra ise nefes alacak bile bir vakit bulamadığım ve en çok da Jackson ile görüştüğüm için ona bir şeyler hissetmiştim. Aşık değildi. Tutku da yoktu aramızda. Fakat sevmiştim onu. Kardeş, abi, dost en çok da sevgili olarak çok sevmiştim. Jungkook'a dair hissettiğim şeyler ise... Mesela gözlerim sürekli onu arıyordu. Yanında iken ellerim buz kesiyor, avuçlarım terliyordu. Mesela uzun uzun izleyebiliyordum onu. Sıkılmadan saatlerce, gülümsemesinde kaybolmak akıl sağlığıma iyi gelmese dâhi sürekli bunu yapıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Infelicity | lizkook²
FanfictionÖlüm altın kâsede sunulduğunda nefretiyle harmanlanmış zehiri, katilinin gözlerinin içine bakarak içti kadın. Belki öleceğinden haberi yoktu ama yine de emindi. Sevdiği adamın ona kıymayacağına... Emindi çünkü şerbet içmek de zehir içmek de aynıyd...