Yaklaşık bir hafta olmuştu. Onunla o kadar iyi anlaşıyorduk ki! Sabah beraber kahvelerimizi yudumluyor, geceleri sarılarak uykuya dalıyorduk. İki normal insan gibi muhabbet edebiliyor, birbirimizi tanımaya çalışıyorduk. Arada kendimizi tartışırken buluyorduk fakat daha sonra Jungkook'un özür dilemesi ile her şey olmamışcasına unutuyorduk.
Bazen...
Ona sorular soruyordum. Onunla ilgili, ona dair sorular... Ama o... Beni geçiştiriyor ya da duymazdan geliyordu. Onu anlamaya çalışıyordum. O mükemmel değildi aynı diğer tüm insanlar gibi. Geçmişi kirliydi ve hakkında konuşmamak ona iyi geliyordu. Ona iyi gelen, yüzünü güldüren şeyler de bana. Bu yüzden anlatması için diretmiyor, ona saygı duyuyordum."Lalisa!"
Üç gün öncesinde olduğu gibi Jungkook yine markete gitmişti. Kulübe de ısınmamız için gerekli olan her şeyi ayarlamış, şöminemsi yeri yangın çıkmaması için onarmıştı. Artık ısınabiliyor ve yarım dolarlık Noodle'lar dışında bir şeyler yiyebiliyorduk.
"Hoşgeldin."
Elindeki torbaları alırken yanağına bir öpücük kondurmayı ihmal etmemiştim. Ona bir şans vermiştim fakat o "ondan rahatsız olacağımı" düşünüyor, dokunmaktan dahi çekiniyordu. Nedeni ise günler günler öncesinde ona dediğim "ellerin kirli" sözüydü. Bu yüzden ona daha yakın olmaya çalıyordum. Kabul hâlâ elleri kirliydi fakat ruhu öyle değildi ki! Onu gerçekten tanıdığımdan beri bir karıncayı dahi öldürmediğine yemin etmişti. Kabul onu değiştiremezdim fakat ben onu zaten böyle sevmiştim. Elindeki kanla, temiz kalbini saklamaya çalışmasıyla... Şimdi ona "düzel" demek ona ve duygularıma ziyan etmez miydi?
"Cidden saçlarını boyayacak mısın?"
Poşetlerin bazılarında benim özel isteklerim bazılarında ise kıyafetler vardı. Kulübe geldiğimizden beridir aynı kıyafetleri giyiyorduk ve artık... Değişmemiz ikimize de iyi gelecekti.
"Saçlarım garip durmuyor mu?"
Gri boya tamamen akmış yerine sarılıklar ve kahverengilikler gelmişti. Siyaha boyamak hem daha güzel olacak hem de özgür bir şekilde dışarıya çıkmama yardımcı edecekti.
"Bence güzeller."
Jungkook'un aldıklarını yerleştirirken yeniden tüm yüzümü kaplayacak şekilde gülümsemiştim. Bana her defasında iltifat ediyordu ve beni dünyanın en güzel insanı gibi hissettiriyordu.
"Daha güzel olmasını istiyorum."
Fazla uzamışlardı ve aklımdan kesmek de geçiyordu fakat buna cesaretim yoktu. Daha önce kısa kullanmıştım fakat onun saçlarımı okşamayı ve koklamayı sevdiğini bildiğim için kalkışamıyordum.
"Sen bilirsin."
Jungkook yiyecekleri raflara yerleştirirken bende banyoya gitmiş, diş fırçası, tarak gibi kişisel eşyalarımı yerlerine koymuştum. İşim bittiğinde siyah boya bir ışık gibi parlamış hemen onu kullanmam için bana resmen yalvarmıştı. Daha sonra gördüğüm makas ile dudak bükmeden edememiştim. Eğer ben saçlarımı kesersem garip bir sonuç çıkabilirdi. Muhtemelen yamuk yumuk olurdu ve sanki... Ah bilmiyorum. Sanki dünyadaki tek ve en önemli amacım Jungkook'a kendimi beğendirmekti. Beynim bana "o zaten seni beğeniyor" dese dahi kalbimden geçen şeyler çok farklıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Infelicity | lizkook²
FanfictionÖlüm altın kâsede sunulduğunda nefretiyle harmanlanmış zehiri, katilinin gözlerinin içine bakarak içti kadın. Belki öleceğinden haberi yoktu ama yine de emindi. Sevdiği adamın ona kıymayacağına... Emindi çünkü şerbet içmek de zehir içmek de aynıyd...