Almam gereken bazı kararlar vardı artık.
Beni hiçe sayan bir adamın arkasından koşamazdım ben.
Beni ve duygularımı öldürmeye çalışan adamın arkasından ağlayamazdım ben.
Bu kaçırılma serüveni bana aslında kim olduğumu unuturuyordu.
Lalisa Manoban'dım ben. Ünlülerle takılan, Celine'in ilham perisi ve dergilerin yüzü olan bir rapperdım. Milyonlarca hayrana ve sevene sahiptim.
Lalisa Manoban'dım ben.
Güçlü bir kadındım. Bir çok kişinin idolü, asla pes etmek bilemeyen bir insandım. Arzularım ve amaçlarım uğruna binlerce sıkıntı ve keder yaşamıştım. Ve eğer ölmezsem, buradan kurtulursam hayatıma o yokmuş gibi devam edecektim.
Ünlüydüm ben.
Aynı onun da dediği gibi. İstemese bile Kore'nin, Tayland'ın ve Amerika'nın yıldızıydım ben. Başta beni burnu havada zannediyordu. Yarım dolarlık Noodle'ları yemeyeceğimi ve ucuz kazakları giyemeyeceğimi savunuyordu. Belki de öyle olmalıydım.
Ben hiçbir zaman böbürlenmemiş sahip olduğum şeyler yüzünden hava atmamıştım. Belki de Jeon Jungkook bunu hak ediyordur ha?
Başından beri beni böyle görüyordu, canımı yakıyordu, sıkıyordu bunu hak etmiyor muydu?
Onun iyi bir insan olduğunu düşünerek yanılıyordum belki de. Çünkü o arkasında ağlayacağımı bile bile beni böyle bırakabiliyordu.
Yanılıyordum.
O iyi muameleyi hak etmiyordu.
Odadan çıkıp alt kata indiğimde Hoseok'un televizyon izlediğini görmüştüm. Fakat yanına uğramak yerine mutfağı bulmuş, bir bardak su almıştım. Ne zamandan beridir o odadaydım bilmiyordum. Jungkook bir saate geleceğini söylemişti ve bu da bir yalandı. Saatler olmuştu. O gelmemişti.
"Lalisa aç mısın?"
Hoseok'un sesi içeriden geldiği zaman bardağı tezgahın üzerine bırakıp yanında gitmiştim. Tekli koltuğa bedenimi attığım zaman çıplak bacaklarımı toplayıp bedenime sarılmıştım.
"Seni rahatsız etmek istemedim. İyi misin?"
Saçlarımı toplamak için koluma baktığım zaman tokamı bulamamış ve oflamıştım. İyi değildim işte. Canım sıkkındı ve bunun tek nedeni oydu.
Hoseok'un yüzündeki gülümsemeye cevap veremiyordum. Ev sıcaktı ama hissedemiyordum. Kendime verdiğim sözleri unutup ona sarılmak istiyordum fakat... O beni istemiyordu. Ve benim yapacak bir şeyim yoktu.
"Saat kaç Hoseok Oppa?"
Jungkook Hyung diyorsa ki onun yaşını bilmesem bile Hoseok benden de büyük olmalıydı. Ve sanırım bu hitabı kullanmam onu mutlu etmişti çünkü gülümsemesi genişlemişti.
"4'e geliyor."
Hah! Biz buraya geldiğimizde saat çok erkendi. Bay Jeon Jungkook yalan söylemişti. Tabiki ona inanmamalıydım. Kendisinin de dediği gibi katiller bir yalanı yaşarlardı. Ona inanmak aptallıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Infelicity | lizkook²
FanficÖlüm altın kâsede sunulduğunda nefretiyle harmanlanmış zehiri, katilinin gözlerinin içine bakarak içti kadın. Belki öleceğinden haberi yoktu ama yine de emindi. Sevdiği adamın ona kıymayacağına... Emindi çünkü şerbet içmek de zehir içmek de aynıyd...