Ellerinin içi terliyordu. Kalbi reaktörü patlatacak gibi atarken derin bir nefes aldı. Belki çok hızlı adım attığındandır bilinmez ama başı dönüyordu. Sam kolunu tuttu. "Dostum, iyi misin?"
Uyandırılmış gibi Sam'e baktı. "İyiyim. İyiyim, sadece- sadece biraz endişeliyim. Hiç Steve'in ailesinden olan biriyle tanışmadım ve... Benimle gelmek ister mi emin değilim."
Adam kolunu bırakıp yavaşça sırtına vurdu. "Hiç onunla konuşmadım ama ne kadar iyi arkadaş olduklarını biliyorum. Konu Steve ise her şeyi yapacaktır. Güven bana, hislerim kuvvetlidir."
Tony gülümsedi ve birlikte yola devam ettiler. Cidden ama, adamı yedi kat yere mi götürmüşlerdi? Yürümekten bıkmak üzereyken Sam ilerideki kapsülü gösterdi.
Her yere kafa karışıklığı ve sinirle bakan bir adam oturuyordu içinde. Metal kolu gördüğünde derin nefes aldı ve kapsülün yanına ilerledi. Etrafındaki ajanlar birkaç adım çekilirken Tony adamın karşısına oturdu.
"James Buchanan Barnes, ben Tony Stark."
Stark soyadını duymasıyla yüzünü kaplayan üzüntü ve pişmanlık okunuyordu. "Ne oluyor?" "Beni öldürmek için mi buradasın?" demek istedi lakin zorlanmıştı.
"Buradan gitmemiz gerekiyor. Beni tanımadığını biliyorsun ama lütfen bana güven. Steve için."
Dostunun adını duyan asker adamın yüzünü dikkatle inceledi. "Biliyorum, biliyorum bana ne desem inanmayacaksın ama Çavuş Barnes beni dinlemelisin."
Askerin gözleri Tony'nin arkasındaki yere kaymıştı. Esmer adam anlam veremeyip kafasını çevirdi ve Sam'i gördü. Birbirleriyle tanışmışlar mıydı ki?
Asker tekrar ona döndü ve Sam'e bir kaçamak bakış atmaktan çekinmedi. "Tamam."
Tony bir an çok kolay olduğunu düşünse de zaman kaybetmeyerek askeri çıkarmalarını istedi. "Beni takip edin, araç arka tarafta."
Eğlenceli kısım şimdi başlıyordu değil mi? Kim bilir belki suikaste uğrardı. Belki kurşun geçirmez aracı bile patlatırlardı.
Telefonunu cebinden çıkardı ve arabaya bindi. James hemen arkasından bindikten sonra araba çalıştı ve kuleye doğru yol almaya başladı.
"Se- Sen buradaysan arabayı kim sürüyor?" Tony, Steve'in buzdan ilk çıktığı zamanları hatırlayıp hafifçe gülümsedi. "Yapay zekâ. Jarvis, mümkün oldukça hızlı ol."
Steve'in numarasını elinin altında bulundurup yolu izlemeye koyuldu. İnanılmaz derecede sakin gidiyordu yolculuk.
Ta ki asker ona bağırıp aşağı çekene kadar. "Kafanı koru!" ve sonra kapıya sert bir şey isabet etmişçesine ses çıktı. Kolundaki bilekliğe basıp acil durumu diğerlerine bildirirken asker de yanına çökmüştü.
Mermi yağmuru başladığında Tony'nin kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Titreyen elleri düşürdüğü telefonuna ulaştı ve arama tuşuna bastı.
"Tony, ne oluyor? Beni odama kitlemişsin ve- O SESLER DE NE?!"
Steve'in sesini duymak içini bir nebze olsun rahatlatırken yanındaki asker hâlâ tetikte duruyordu. "Tony, cevap ver korkuyorum!"
"İyiyim, bebeğim. Sadece... Seni çok seviyorum."
"Tony benim de seni sevdiğimi biliyorsun, lütfen bana ne olduğunu söyle burada kafayı yiyeceğim."James kafasını telefon konuşan adama çevirdi. Sesi titriyordu. "Bir şeyim yok, sevgilim. Eve gidiyorum."
"Tony. Lütfen aptalca bir şey yapma. Seni çok seviyorum."
"Ben de seni, canım. Kendine iyi bak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lover | stony
Fanfiction"my heart's been borrowed and yours has been blue, all's well that ends well to end up with you, swear to be over-dramatic and true to my lover." kapak: negativesd09 wait&sea/ao3'den esinlenilmiştir.