Pusu B. 5.

2.3K 103 98
                                    

Selam can içlerim.

Yeni bölüm geldi hadi gözünüz aydın.

Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen.

Ne kadar çok oy ve yorum gelirse bölümler o kadar erken gelir:D

🌿🌿🌿🌿

Ezeltene çiçeklerini ayaz gecelerin kırağısı çalmış, eflatun çiçekleri sararıp solmuştu. Oysa dayanıklıydı kara kışa ve ayaz gecelere. Kış mevsiminde bile yemyeşil kalırdı yaprakları da bana mısın demezdi.

Yüzyılın kışı diyorlardı o sene-ki kışa. Yabani bir kısrak gibi kişneyerek şahlanmış da şahlanmış alabildiğine hoyratça esiyordu poyraz yeli...

Buzdan geceler hüküm sürerken, biri vardı yatağında ter döken. Onun adı anaydı... Yüreğine matem çökmüştü oğlu, her anacığım dediğinde. Ayağı taşa takılsa oğulların ve kızların, ne zaman anacığım deseler; her bir kelimenin hecesi kanatlanıp yol bulur ve anaların yüreğine konardı...

Uyku tutmamıştı sabaha kadar da yasa bürünmüştü Edibe kadının yeşil gözleri. Yaman, ateşler içinde "anacığım" diye sayıkladıkça anasının yüreğine kızıl oklar saplanmıştı.

Biri daha vardı gözünü uyku tutmayan. Bölük pörçük uykuya daldığında gerçeğe yakın düşler gören. Helali, canının en içi, neden sürekli kendisinden kaçıyordu?

Sabah olup uyandığında bedeninin üstünde tonlarca ağırlık var gibi yorgun ve bitkindi. Canı yataktan hiç çıkmak istemedi. Elinde olsa kendisini yatağa bağlar günlerce aç susuz yatıp uyurdu lakin bu bir düşünceden öteye geçmezdi.

Emektar elleriyle gözlerini yokladığında kirpiklerinin hâlâ ıslak olduğunu fark etti. Neden kirpik uçları ıslaktı ve neden ağlamaklıydı büzüşen dudak kıvrımları? Uykuya daldığı nadir saatlerde kâbusu andıran düşler görmüş, sevgilinin gidişine içerleyip ağlamıştı ama onlar düştü ve düşler gerçek değildi. Peki, ama gördükleri düşse neden göz pınarları ıslaktı?

🌿🌿🌿🌿

"Beyim, sabah namazını kılmak için camiye gitmiştim. Baktım her yer asker kaynıyor. Bu gece camide sabahlamışlar. Üstelik bazı evlerde arama yapmışlar. İyi ki biz malları gece yarısından evvel çıkarmışız..."

Genç adam, yattığı yerden kalkmak istedi ama başarılı olamadı. Yalnız ev sahibini can-kulağıyla dinliyordu. Yoksul köylüye cevap verecek mecali olmadığından başını hafifçe sallamakla yetindi. O gece sabaha kadar ateşler içinde yanmıştı. Hatta ateşin zirve yaptığı anlarda 'anacığım' diye sayıklayıp durmuştu.

Sabaha kadar başından hiç ayrılmamıştı yoksul köylüyle kızı.
Babası sabah namazını kılmak için camiye gidince iradesine yenilip bir ara uykuya yenik düşer gibi olmuştu fakat anında kalkıp elini yüzünü soğuk suyla yıkayıp ayıkmıştı. Zehra'nın bir kız kardeşi daha vardı ama o nişanlıydı. Nişanlı kızın yabancı bir erkeğe yaklaşması pek uygun olmazdı. Onun içindi babasına yardım edenin Zehra, oluşu.

Babası camiden gelince Zehra, yiyecek bir şeyler hazırlamak için Yaman'ın başından ayrılmıştı. Ona kalsa hiç ayrılmak istemezdi ama babası varken yakışı-kalmazdı. "Zehra kızım, ıhlamur çayının yanına tere yağ ile bal da koy. Ha, unutmadan ananın yaptığı çökelekli sıkmalardan da getirmeyi unutma. Yaman Bey'imiz bir şeyler yerse kendini daha çabuk toparlar."

Zehra, babasının söylediklerini yerine getirmeye koyulmuşken ahlayarak iç geçirdi. Ah ah, ne babayiğit bir adamdı şimdi yorgan döşek ateşler içinde yatan yabancı. Onun bedenine düşen ateş benim de yüreğimi yaktı. Ya o bakışları, bakir gönlümü yağız alevlere teslim etti.

Sessiz Çığlıklar (Kuma)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin