Gözlerimi açtım. İlk hissettiğim şey sıra dışı bir mide bulantısıydı. Sonrasında omzumun zonklama sesini duyuyor gibiydim. Kolumu hissetmiyordum. Başım artık dönmüyordu. Etrafıma baktım. Nerede olduğumu anlamaya çalıştım.
"Ah, Çağatay. Uyanmışsın."
Sesin nereden ve kimden geldiğini başta algılayamadım. İki büklüm uzandığım yerden kalkmaya çalıştım. Zor olsa da bunu başarabildim. Arabanın arka koltuklarında olduğumu fark ettim. Bilincim yavaş yavaş yerine geliyordu. Şoför koltuğunda Uraz'ı görünce sevindim. Yanındaki yolcu koltuğundaysa Nihal oturuyordu.
"Çağatay," dedi yine aynı ses, "daha iyi misin?" Bu Nihal'di.
"Hastaneye gitmek ister misin, dostum?" Bunu söyleyense Uraz'dı.
"Hastane mi?" dedim ve "Derya," diye devam ettim, "Nerede o? Peki ya katil? Ne oldu?"
"Hatırlamıyor musun?"
"Neyi?"
"Bayılmadan önce bilincini kaybetmiş olmalı. Birazdan düzelir," dedi Uraz."
"Derya nerede? Bırakın şimdi bilincimi!"
"Katil, üçüncü oyunun yeni şifresi için biraz beklememiz gerektiğini söyledi. Biz de eve gidip orada beklememizin iyi bir fikir olabileceğini düşündük," dedi Nihal, arkasını dönmeden.
"Ne yani," dedim, "Derya o pisliğin elinde ve biz de elimiz kolumuz bağlı bir şekilde eve mi gideceğiz? Ne saçmalıyorsunuz siz?"
"Başka ne yapabiliriz? Söyle de onu yapalım."
"Bu ülkenin polisi yok mu, arkadaş? Dur ben söyleyeyim: bir tanesi karşımda oturuyor şu an. Katil öylece ortalıkta dolaşıyor, hatta kız arkadaşımı kaçırıyor; üstüne üstlük bizi istediği zaman arayıp bize oyun oynuyor ve polisin bundan haberi yok. Böyle saçmalık mı olur? Nihal bir şey yapsana artık!" O an aşırı sinirlenmiştim. Ben aslında sinirli biri değildim. Çok zor sinirlenirdim. Ama şunu anladım: Çaresizlikmiş aslında insanı gerçekten sinirlendiren şey.
"Çağatay, sakin ol!" diye bağırdı Uraz. Arabayı sağa çekti. Arkasını döndü ve gözlerimin içine baktı. "Nihal ne yapsın daha? Senin en zor zamanında; sen aileni kaybettiğinde seni yanına aldı o, evine aldı. Bir de oturmuş laf ediyorsun! Elimizden bir şey gelmiyor işte. Bekleyeceğiz! Anlıyor musun? Beklemekten başka çaremiz yok!"
Haklıydı. Ne kadar gururumu incitmiş olsa da sonuna kadar haklıydı. En zor zamanımda, diye düşündüm, ailemi ve dostumu kaybetmişken beni evine aldı. Hem ailem hem de dostum oldu.
"Uraz, biraz empati kursana," dedi Nihal, Uraz'a tepkiliydi.
"Hayır, Nihal. Uraz haklı. Özür dilerim," dedim, kafamı yere eğmiştim. "Sinirden ne dediğimi bilemedim. Çok üzgünüm. Her şey için de çok teşekkür ederim. Hakkınızı helal edin," dedim ve arabadan indim. Karşı kaldırıma doğru yürümeye başladım.
Nihal de peşim sıra arabadan indi ve arkamdan seslendi. "Çağatay! Nereye gittiğini sanıyorsun? Yalnız kalmamalısın!"
"Bırak," dediğini duydum Uraz'ın, "bu onun için daha iyi olacak."
Onlardan iyice uzaklaşmıştım. Ne dediklerini duymuyordum. En son arkamı döndüm ve gitmeden önce son bir kez Nihal'e baktım. Bakışlarımla teşekkür ettim her ikisine de.
Artık yalnızdım. Babamın da deyimiyle yalnız bir kurt gibiydim. Artık çakallarla tek başıma savaşacaktım. Daha doğrusu tek çakalla. Klişenin dibine vurmuş olsam da aşırı gaza gelmiştim.
Katilin tam olarak istediği buydu belki de. "Eğer öyleyse artık baş başayız, adi köpek,"dedim mırıldanarak. "Sen ve ben... Davan neymiş öğrenelim bakalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1 DAVA 5 OYUN
Mystery / Thrillerİstanbul'un son polisiyesi... Çağatay, anne ve babasının ölümü üzerine beyninden vurulmuşa döner ve olacaklardan habersiz ayakta durmaya çalışır... Okurları tahmin edemeyeceği sonuçlara çıkaracak gizemlerle buluşturan "1 Dava 5 Oyun" polisiye-cinaye...