Hızlı adımlarla, düz bir şekilde kaldırımda yürümeye başladım. İlerideki taksi durağını görünce adımlarımı iyice hızlandırdım. Koşmaya başladım. Taksiden bıkmıştım artık. Arabamı da özlemiştim. İstediğim zaman istediğim yere onunla rahatça gidebildiğim arabamı.
Hızlıca en öndeki taksiye bindim ve gideceğim yeri taksi şoförüne söyledim: İtalyan Konsolosluğu Yalısı.
"Tabii, amirim. Yarım saate oradayız," dedi Şoför. Bir an bana mı dedi, diye tereddütte kaldım.
"Görevde yenisin herhalde?" Bana bakarak söylemişti bunu.
"Onu da nereden çıkardın?" Şaşkınlığımı gizlemeye çalışıyordum.
"Sar9. Nerede görsem tanırım. Bu yıl yeni mezun olan polislere dağıtıldı. Öyle değil mi?"
Sar9 mu? Belimde olduğunu unuttuğum tabancaya baktım. Tişörtümden dışarı çıkmıştı. Açıkça belli oluyordu. Hemen onu tişörtümle gizlemeye çalıştım. Ayrıca bakıyordum da ben hariç herkes bu silahın ne zaman kimlere dağıtıldığını biliyordu. Milletimiz bilgiliydi sonuçta.
"Hah, evet. Yeniyim, ağabey."
"Nerelisin?"
"Buralı, İstanbulluyum."
"Aynen, buralılara benziyorsun zaten."
"Öyle işte."
Taksicinin yarım saat süreceğini söylediği ama kırk beş dakika süren yolda geçen boş muhabbetten sonra sonunda yalıya vardık. Taksi şoförüne fazlasıyla para verdim ve yaklaşık on dakika beni beklemesini istedim. Hiç soru dahi sormadan beni başıyla onayladı.
Telefonumdan saate baktım. Altıyı elli dokuz geçiyordu. Yalının kapısına doğru yöneldim. Taksici arkamdan seslendi. "Poşetini unuttun!"
Poşet mi? Onun yanımda olduğunu bile unutmuştum. Poşeti taksiden aldım ve tekrar yalıya doğru döndüm. Tam kapıyı açacaktım ki Nihal'in sesini duydum. "Çağatay! Yetiştim, buradayım!"
"Yetiştin mi? Sen... nereden biliyorsun?"
"Mesaj attın ya bana, saat yedide İtalyan Konsolosluğu Yalısı önünde buluşalım diye."
"Hayır, ben öyle bir şey yazmadım sana."
"Dalga mı geçiyorsun? Tam iki saat önce bana farklı bir numaradan mesaj attın. Şarjın bitmişti hatta."
"Hay aksi! Şimdi anladım. Katil telefonumu kapatmamı istedi. O sırada da sana, benim adımla mesaj yazmış olmalı. Ama neden?"
"Hem de tek başıma gelmem gerektiğini, aksi takdirde Derya'nın öleceğini söyledin, yani o söyledi."
"Nasıl olur da bu kadar dakik olabilir? Burada saat yedide olacağımı nereden bilebilir ki? Bu kadarı fazla değil mi?"
"Öyle, gerçekten öyle. Bir şey soracağım. O elindeki poşette ne var?"
"Oyunun bir parçası herhalde. Her neyse... Derya burada Nihal. Buldum sonunda onu."
"Hadi o zaman, ne bekliyoruz burada? Gidip kurtaralım kız arkadaşını."
Kapı, kulpunu çevirince kolayca açıldı. Öylesine tarihi ve önemli bir binanın açık olması da katilin işiydi herhalde. Oyunu en iyi şekilde oynuyordu. Ben de onu aynı şekilde yakalayacaktım. En azından oyuna son vermek için.
Nihal'le ayrıldık ve bağıra çağıra odaları tek tek aradık. Sonunda Derya'nın sesini duyduk. Ses üst kattan geliyordu. Tam merdivenlere doğru yönelmiştim ki telefonum çaldı. Bilinmeyen numara. Soğukkanlılığımı korumaya çalışarak cevap verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1 DAVA 5 OYUN
Mystery / Thrillerİstanbul'un son polisiyesi... Çağatay, anne ve babasının ölümü üzerine beyninden vurulmuşa döner ve olacaklardan habersiz ayakta durmaya çalışır... Okurları tahmin edemeyeceği sonuçlara çıkaracak gizemlerle buluşturan "1 Dava 5 Oyun" polisiye-cinaye...