y/n: 2. Kitapla geri döndümm, umarım keyif alırsınız okurken. Yorum yapmayı unutmayınn<3
+++
Kore / Seul
Büyük Moskova yangının ardından 8 yıl geçmişti.
Park ailesi, Moskova'yı terk edip asırlar önce her şeyin başladığı ana yurtlarına dönmüşlerdi. Dünyanın en köklü soyu , onlar Kore'de doğmuş, büyümüş ve ölümsüzlüğü seçmişlerdi. Aile yeni üyelerine rağmen hâlâ eksiklerdi ve muhtemelen hep eksik kalacaklardı. Tekrar toplanma gibi bir umudu yoktu kimsenin, bunu aşalı çok olmuştu. Bununla birlikte Park Jimin de kendi kendine söz verdi, artık geçmişte takılı kalmayacaktı. Çok şey kaybetmişti, geçmişi bırakmak onun için çok zordu ama onun bir kızı vardı. Dokuz asırdır çoğu konuda bağımsızdı, gitmek mi istiyor? Giderdi. Sinirlendi, yakıp yıkmak mı istiyor? Yıkardı. Şimdiyse o kadar kafasına buyruk hareket edemezdi.İlk defa böyle bir şeye sahipti ve ona normalde nefret edeceği kadar fazla sorumluluk yükleyen bu küçük kız onun her şeyi olmuştu.
Rose'nin ölümünden sonra tekrar toparlanabileceğini düşünmemişti aslında, tarifi olmaz bir acıydı onun için. Diğer bir yarısını kaybetmişti, ondan sonra yaptığı hiçbir şey doğru gelmemişti. Ne kadar beslenirse beslensin, tat almamış ; gittiği hiçbir şehir ona keyif vermemişti. Moskova hariç. Jimin, Moskova'ya kardeşlerinden sonra gelmişti o da Chanyeol'un ısrarlarıyla. Seulgi ve Chan'ı özlemiş olsa bile onların yüzlerini görmek bile acı vermiş, şehire ayak bastığı gün kardeşleriyle birlikte oradaki herkesin ölmesini istemişti. Rose yaşamıyorsa, dünya neden dönmeye devam ediyordu? Park Jimin bencildi, o nefes alamıyorsa diğerleri de almamalıydı.O gece onlarca kan dökmüş, isimlerini dahi umursamadan ve dingin nehirin berrak suyunu kırmızıya çevirmişti. Nehirin bir diğer ucundaki sekiz yaşındaki Jeon Jungkook, nehirdeki ölüm kokusunu ilk alandı. Jimin'in şehire ayak bastığı ilk o fark etmişti. Ve o çocuk, dağılmış haldeki bu adama da tek o iyi gelmişti. Gizlediği büyük acısına, ilk defa o merhem olmuştu.
Ama iyileşen yarasını bir günde tekrar açan, onu kan içinde bırakan da yine oydu.
"Jimin."
Chanyeol'un sesiyle kafasını kaldırdı. Gümüşten yaptığı ok ucuna ateş elementinin sembolünü oymayı bırakıp hemen ayağının dibindeki kurt boğan dolu tenekeye daldırdı, "Ne var?" dedi huysuzca. Yeni evlerinde önü büyük bir tabloyla kapalı, gizli sayılabilecek küçük bir atölyesi vardı. Burada rahatsız edilmeyi sevmiyordu, evdeki herkes de zaten burayı sırf yalnız kalabilmek için böyle kapattırdığının farkındaydılar.
"Cassandra yine o rüyalardan görüyor.."
Sıkıntılı bir nefes aldı Jimin bunu duymasıyla, eliyle sert bir şekilde yüzünü sıvazladı. Bir aydır oluyordu bu, Cassandra uykusundayken bazen güçlerini orantısızca kullanıyor bazense akıcı bir şekilde rusça konuşuyordu. Evet, Jimin ona Kore'de yaşıyor olmasına rağmen rusça öğretiyordu ama uykusunda da rusça konuşması için bir sebep yoktu sonuçta ana dili koreceydi. Nedenini biliyorlardı, Jungkook'dan dolayı. Gittikçe artacağının da farkındaydılar bu yüzden bir çözüm arıyorlardı, Seulgi bunun için Avrupa'ya gitmişti ve şu an tek yapabilecekleri şey ondan iyi haberler beklemekti.
Chanyeol sıkıntıyla ellerini saçlarına geçirdi. Byun Baekhyun ile Moskova'dan ayrıldıklarından beri birkaç kez görüşmüştü, Cassandra'nın durumu hakkında ve henüz bir sorun olmadığını söylemişti. Görünen o ki Jungkook da rüyalardan bahsetmiyordu çünkü son mektubunda bundan bahsetmemişti. Ama daha da şiddetleneceğini tahmin ediyordu, Jungkook ; Cassandra'dan kopmaya çalıştıkça daha da zorlaşıyordu çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fireonwater²:eternity
FanfictionMoskova, sekiz sene önce bir ucundan diğer ucuna kadar alevlere boğulmuştu. Taşların bile eridiği o günden kalan çatlaklar, tekrar suyla dolana kadar da hep kuru kalacak ; orada hiç hayat olmayacaktı. Ateşin onu dindirecek suya, suyun onu dizginleye...