y/n: Bir sonraki bölüm hazır bol oy ve yorum olursa hemen atabiliriiim 🌝
Ve bu bölümde House Of Park spoilerı var , spoiler başladığı yere * şundan koydum. O kısımı geçebilirsiniz ya da yine de okuyabilirsiniz 💫İyi okumalar
+++
Gökyüzü buz mavisi, hava serindi. Güneş yeni yeni doğuyor, şehirin büyük bir bölümü henüz daha uyuyordu. Jungkook zaten yanında pek bir eşya getirmemişti, erkenden kalkıp Wendy'nin odasındaki durumu fark etmemesi için etrafı toplattırmış ve çalışanları telkin etmişti. Şimdi de dışarıda yola çıkmaya hazırlanıyordu. Wendy birkaç gün daha Kore'de kalmak istemişti, ama o bir an önce Moskova'ya dönmek istiyordu. Jungkook , Seul'de bunalmıştı. Buraya ait değildi ama Cassandra'ya olan yakınlığını hissedebiliyordu, istese eliyle koymuş gibi onun yerini bulabilirdi belki. Ve Jimin'le aynı şehirde olmak bile ona fazla gelmişti, toparlanmaya ve artık yeni bir sayfa açmaya ihtiyacı vardı.
Derin bir nefes verip son kez rotasını gözünün önünden geçirdi.Moskova uzaktı ama ona da formunda özgürce koşmak için ona bahane çıkmıştı. Moskova'da bunu pek yapamıyordu.
Ormanlık bir alana gelmişti, etrafta gözlerini gezdirdi. Herhangi bir hareketlilik yoktu. Dönüşeceği için kıyafetlerini çıkaracaktı, gömleğinin düğmelerini açmaya başlamıştı ki aniden hava soğumuş gibi irkildi. Hava gerçekten soğumamıştı, ama o bu hissi tanıyordu.
"Lord Park." dedi onu göremiyor olsa da. "Gidiyorum, merak etmeyin."
Jungkook, Jimin'in ortaya çıkmayacağını sadece uzaktan gidip gitmediği teyit edeceğini düşünmüştü. Uzun sayılabilecek bir süre ortaya çıkmaması da bunu doğruluyordu ki aniden boynuna yapışan parmaklarla nefesi kesildi. Sırtı sert zemine öyle güçlü çarptı ki büyük bir hendek oluşmuştu.
Jungkook çukurdan doğrulup sakin kalmaya çalışarak dişlerini sıktı. Ama Jimin'in adeta alev çıkan bakışları buna yardımcı olmuyordu. Yine de Jimin'e karşı öfkelenmek istemiyordu, bu yüzden elimden geldikçe sakin bir tonda, "Hırsını attın mı?" dedi üstünü silkelerken.
"Benimle dalga geçiyor olmalısın."
Jungkook'un yüzüne bir yumruk indirdi. Geriye savrulmasına izin vermeden yakalarını kavrayıp insanüstü kuvvetle büyük bir ağaca fırlattı.
"Sence her şey benim hırsımdan mı ibaret?!"
Jungkook, yerden doğrulurken elleri titriyordu. Öfkelenmemeliydi, bunu kendi kendine hatırlatıp ellerini yumruk yaptı ve derin bir nefes aldı . Patlamaya hazır bir bomba gibi sürekli onu dürtükleyen içindeki o yıkıcı hissi bastırmaya çalışarak, "Gitmem gerekiyor."
Jimin buna karşılık histerik bir kahkaha attı, Jungkook ile aralarındaki mesafeyi burun buruna gelene kadar kapatıp parmaklarını tekrar boğazına sardı. "Kızım senin yüzünden acı çekiyor." Diye tısladı dişleri arasından. Ben senin yüzünden acı çekiyorum.
"Seninle gitmek zorunda değildim, buna saygı duy." diyip Jimin'in boğazındaki ellerinden kurtulmaya çalışsa de pek başarılı olamadı.
"Dün gece ne yaptın bilmiyorum, ama Cassandra'yı mahvettin. Saatlerce kendinde değildi." Boğazındaki ellerini sıkılaştırdı, "Sekiz yaşında Jungkook.O daha sekiz yaşında!"
Jungkook'un bakışları bir anlığına yumuşadı, ve sakladığı keder gözlerinde parladı. Ama çok sürmeden artık onun bir parçası haline gelmiş, mimiksiz o soğuk yüz ifadesini takındı. Jimin'in bileklerine değdi gözleri, hareket bile etmesine gerek kalmamıştı iki bileği de kırması için. Boğazındaki baskı gittiği an Jimin'i yakasından tutup aynı kendisine yaptığı gibi yere çarptı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fireonwater²:eternity
FanfictionMoskova, sekiz sene önce bir ucundan diğer ucuna kadar alevlere boğulmuştu. Taşların bile eridiği o günden kalan çatlaklar, tekrar suyla dolana kadar da hep kuru kalacak ; orada hiç hayat olmayacaktı. Ateşin onu dindirecek suya, suyun onu dizginleye...