y/n: Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayınn lütfenn 💖💖💖
+++
flashback 1/4
Rusya/Vyborg
İnsanlar ve imparatorluklar birbirine benzer derler. Her inanın doğumu, ölümü, hayatında zirveleri ve çöküşleri olduğu gibi imparatorluklar da doğar, kendi doruklarına ulaşır, kimi zaman tökezler ve en sonunda ölürler. Hiçbir kral sonsuza kadar hükmedemez, hiçbir imparatorluk sonsuza kadar yaşayamaz.
Park Ailesi, senelerce doğaüstüleri yönetmişti. Park Chanyeol'un yönetim zekası, kardeşlerinin güçleriyle birlikte onların tahttaki otoritelerini asırlarca sarsılmadan sürdürmelerini sağlamıştı.
Ama aile, istediği kadar birbirine bağlı olsun. Tek bir hata mahvetmişti her şeyi, kopan bir kolyenin taşları gibi dört bir yana dağılmıştı herkes. Asırlarca ömürleri boyunca, aşina olmadıkları tek şeydi belki de yalnızlık.Park Rose'nin ölümüyle aile yıkılmış, imparatorluk çökmüştü. Yeni birileri başa geçebilirdi, düzen illa ki devam edecekti ama Parklar için hiçbir şey eskisi gibi olmamıştı, aradan on yıl geçmesine rağmen. Biliyorlardı ki yüzyıl sonra da aynı olacaktı, çünkü birbirlerine olan güvenlerini ve sadakatlerini kaybetmişlerdi.
Ama şüphesiz , en çok kaybı veren Park Jimin'di. Park Jimin'in yaşamak için hiçbir sebebi kalmamıştı. Asırlık hayatında ilk defa delicesine ölmek istiyordu, ve ilk defa kafasından geçenler ; yaptıkları onun kontrolünde değildi. Her şeyini kaybetmişti, aklı da buna dahildi. Nereye gidiyor, ne yapıyor, ne söylüyor bilmiyordu bile.
"Ben, Park Jimin'im." dedi ve boğazını sıktığı cadıyı kendine bakmaya zorladı, "Dediğimi yapmak zorundasın."
"Anlamıyor musunuz?!" Cadı tüm gücüyle bağırdı, boğazına sarılı ellerin sahibinden başka yöne bakmaya korkuyordu. Her yer sevdiklerinin cesetleriyle kaplıydı , Park Jimin gözünün önünde ailesini katletmişti. Çocuk, yaşlı, genç veya hasta ayrımı yapmıyordu ; gözü öylesine dönmüştü ki tek düşündüğünü istediğini yaptırabilmekti.
"Kara büyünün dönüşü.. Ölümün dönüşü yoktur!"
Jimin boğazında, konuşması için gevşettiği ellerini sıkılaştırdı. "Neden istediğim cevabı vermiyorsunuz? Ölmek bu kadar mı çok istediniz?" dedi dişleri arasından. Cadıyı duymuyordu, ondan öncekileri de duymamıştı. "Sana yap dedim!"
Saatlerdir aynı şeyleri tekrarlıyordu aslında. Aynı cümleleri, farklı kişilere söylemişti sadece. İstediği cevabı alana kadar da devam ediyordu, ve ona evet demeyenleri öldürmekle kalmamıştı. Ortada bütün halinde ceset bile yoktu, olabilecek en vahşi şekilde parçalamıştı hepsini. Sanki ilk hamlesinde ölmemişler gibi dakikalarını ayırmıştı buna, sürekli cevap vermelerini beklemiş ; cevap alamayınca devam etmişti.
Bu son cadı, ona istediğini vermek zorundaydı.
"Y-Yapamam.." dedi hıçkırıkları arasından zar zor konuşarak. "Kimse yapamazdı! Onlarca insanı bir hiç uğruna öldürdün!"
"Senin de bir hiç uğruna ölmek ister gibi bir halin var." diye mırıldandı, eğdiği kafasını yüzüne histerik bir gülümseme yerleştirmiş halde kaldırmıştı. "Kötü geçinmemiz için bir sebep yok, yeter ki bana yardım et. Her şeyi düzelteceğim."
Cadının konuşmasına fırsat vermeden cebinden kırmızı, yakut bir kolye çıkardı. Elleri titriyordu, sanki hasta bir adam gibi kolunu havada bile düzgün tutamıyordu. Gümüş, neredeyse yok gibi incecik zincirinden tuttuğu kolyeyi cadının yüzüne yaklaştırdı. "B-bu.. Bu kardeşimin kolyesi. Adı Rose, hiç çıkarmazdı. Bunu kullanabilirsin. Kullanabilirsin değil mi? Başka bir şeye mi ihtiyaç var?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fireonwater²:eternity
FanfictionMoskova, sekiz sene önce bir ucundan diğer ucuna kadar alevlere boğulmuştu. Taşların bile eridiği o günden kalan çatlaklar, tekrar suyla dolana kadar da hep kuru kalacak ; orada hiç hayat olmayacaktı. Ateşin onu dindirecek suya, suyun onu dizginleye...