Betül, Poyraz’ın evinden çıkmış arabasına binip kendi evine doğru ilerlemeye başlamıştı. Kendisini bekleyen büyük tehlikeden habersiz bir şekilde arabasıyla ilerliyordu. Ta ki frenlerin tutmadığını anladığı o ana kadardı her şey. Arabanın frenleri tutmuyordu. Yol boştu ama karşıdan gelen kamyon bu sakinliği bozulmasına sebep olmuştu. Aniden karşısına çıkan bu kamyona çarpmamak için direksiyonu kırınca ilk önce yolun kenarındaki bariyerlere çarptıktan sonra büyük bir gürültüyle yolun kenarından aşağıya takla ata ata savrulmuş ve attığı birkaç takladan sonra kayalıklara çarpıp durabilmişti.Poyraz, aldığı haberle kendini aceleyle evden dışarı atmış, arabasına binip telaş ve büyük bir korkuyla kaza yerine gelmişti. Ani bir frenle durdurduğu arabasından inip şerit çekilmiş alana koştu.
“Betül... Betül nerde?”
“Beyefendi sakin olun bu alana giremezsiniz” diye mırıldandı polis memurlarından biri. Ama Poyraz’ı sakinleştirmek o kadar da kolay değildi maalesef.
“Ben nişanlısıyım konuştum kaza olmuş dediniz... Geldim Betül nerde?” diye mırıldanırken sağlık görevlileri de Betül’e gerekli olan ilkyardımı yapmış bir şekilde Betül’ü sedyeyle birlikte yukarı çıkartmışlardı.
Poyraz “Bet... Betül...” diyebildi sadece gördüğü manzara karşısında başka bir şey söyleyememişti. Şeridin diğer tarafına geçip hızlı adımlarla ambulansa yerleştirilen gen kadının yanına koştu.
“Betül... Betül... İyi mi?” diye sordu duyacağı cevaptan korkar bir halde.
“Müsaade edin lütfen... Hastanın durumu ağır... İsterseniz ambulansı takip edebilirsiniz” deyip kapıyı kapattı ve ambulans acı siren sesi eşliğinde İstanbul sokaklarını inlete inlete aceleyle ilerledi. Poyraz da ambulansın peşinden bir an olsun ayrılmayıp hastaneye kadar takip etti. Poyraz ambulanstan önce gelmişti hastaneye. Hastanenin önünde duran ambulansın kapağını açtı aceleyle yardım etmek amacıyla.
“Betül... Betül buradayım bak buradayım canım, yanındayım... Yanındayım” diye mırıldandı aceleyle hastanenin içine doğru ilerlerken elini tutmuştu.
“Buradan sonrasına giremezsiniz lütfen burada bekleyin”
“Kurtarın onu... Ne olur kurtarın... Ne olur” diye mırıldandı Poyraz çaresiz bir şekilde çırpınırken.
“Elimizden geleni yapacağız merak etmeyin... Hastanın kan grubunu biliyor musunuz?”
“0 Rh Pozitif...”
Ameliyathanenin kapısına yığıldı Poyraz, öylece oturdu orada. Sınanıyordu, sevdiğiyle, hayatıyla sınanıyordu. Görmüştü yarası çok ağırdı. Doktor da ağır olduğunu söylemişti.
“Betül yapma ne olur... Ne olur dayan” diye fısıldadı. “Ne olur gitme”
“Kardeşim... Betül nerde?” diye sordu Baran telaşla.“Ameliyata aldılar... Çok kötü Baran çok kötü yaralanmış” diye cevapladı arkadaşının bu telaş dolu sorusunu.
“Ya giderse?” diye mırıldandı Poyraz istemsizce dökülmüştü bu cümle dudaklarından.
“Oğlum saçmalama Betül’den bahsediyoruz nasıl güçlü olduğunu hepimiz biliyoruz, yapma böyle” diye mırıldandı arkadaşını sakinleştirmek amacıyla.
“Ben Betül’ü kaybedersem yaşayamam ki”
Baran “Betül’ü kaybetme fikrini çıkar aklından Poyraz... Unut bu fikri” diye mırıldanırken arkadaşını rahatlatmaya çalışıyordu. Saatler ilerlemeyi unutmuş gibi davranıyordu sanki daha yapmadığı bir şeyi yapıyormuş gibi hissettiriyordu. Poyraz geçen iki buçuk saat boyunca hiç oturmamış ameliyathanenin önünde dönüp durmuştu. Melis, Ege, Baran’da kenarda köşede bekliyorlardı, Poyraz gibi bekliyorlardı.