Sabah 05.00'e kadar uyumadım. Uyuyamamın sebebi içime sinmeyen bir şeylerin oluşuydu.
Bana kızmıştı. Eğer kızmasaydı öylece bırakıp gitmezdi diye düşünüyordum.
Gözlerimi ovalayıp banyoya girdim. Annemi uyandırmamaya özen göstererek elimi yüzümü yıkadım. Birkaç şey atıştırıp tekrar odama girdim.
Kitabımı elime aldım, tam okuyacakken telefonum çaldı. Yüksek sesine lanet okuyup parmağımı sesin çıktığı kısıma bastırdım.
Ali arıyordu.
Hem de sabahın 05.00'inde.
Meşgule attım. Tekrar aramasını bekliyordum.
Eh, biz kızlar biraz böyleyizdir.
Telefonumun ekranı aydınlandı. Mesaj atmıştı.
Ali: Parktayım. Gelir misin?
Gözlerim doldu saçma bir şekilde. Hiç uyumamıştım ve buna alışkın olmadığım için kafam yerinde değildi. Büyük ihtimalle Ali de uyumamıştı.
Dün akşamdan kalan eşorfmanlarımı değiştirip anahtarımı aldım ve sessizce çıktım evden.
Annemin saat 10.00'a yakın uyanacağını bildiğimden rahattım. Etraf da bomboştu.
Hangi salak sabahın köründe, karga bokunu yemeden çıkardı ki dışarı?
Biz.
Parka gidince yine aynı çardakta gördüm onu.
Üzerinde aynı kıyafetler vardı. Eve gitmemiş miydi?
Hiçbir şey demeden karşısına oturdum. Geldiğimi görünce dikleşmiş ama elindeki sigarayı zıkkımlanmayı bırakmamıştı.
Ve masada yeni fark ettiğim sigara paketleri vardı.
Beş altı tane içi boş sigara paketi...
Bu adam, deli miydi?
"Sen-"
"Dur Bilge, beni dinle. Sana bir şeyler anlatacağım. Evet, eve gitmedim sabaha kadar, burada sigara zıkkımlandım. Dün akşam için özür dilerim."
Derin bir nefes aldı.
"Seni orada tek başına bırakmadım. Seninle beraber bir buçuk saat bekledim. Sen evine girdikten sonra kendimi buraya attım. Bu saate kadar düşündüm. Ben, seni sevdiğimi bilmiyordum."
Yeni bir sigara yaktı.
Bekledi. Uzunca bekledi. Ve ben onu bu hâlde görünce konuşma yetimi kaybettim. Öyle bitkin ve bıkkın görünüyordu ki.
Saçları dağılmış, yüzü beyazlaşmış ve gözleri şişmişti.
Yine de yüzünün güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemişti.
"Ben, altı yaşımdayken babamı kaybettim. On yaşıma geldiğimde ablamı. Sadece annem kaldı. Sonra bu mahalleye taşındık. On üç yaşıma kadar hiç arkadaş edinmedim. Evdeydim hep. Okula bile gitmek istemiyordum. Ben okula gidersem annem evde tek başına kalır ve ölür diye korkuyordum. Çocuk aklı işte."
Sigarasından derin bir nefes aldı.
"Bakma bana öyle, delirmedim. Sadece sana yakın olmak istediğim için anlatıyorum bunları. Senden başka, kimseyle böyle konuşmadım. Kimseye açmadım kendimi."
Ve bir nefes daha.
"Sonra Sinan ile tanıştım, Muhammed ile Ramazan ile tanıştım. Bir sürü arkadaşım oldu. Okulda, mahallede, orada, burada... Sonra seni tanıdım. Gökçen'den veya Derya'dan daha farklı baktım sana. Bana abi diyordun ama bunu hiçbir zaman sorun etmedim. Çünkü ben dün akşama kadar seni sevdiğimi bilmiyordum. Sadece, içimde sana karşı sonu olmayan bir saygı vardı. Attığım her adımı seni koruma içgüdüsüyle atıyordum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜNYA MAHALLESİ
Teen FictionNOT: Bu çalışma, sıradan bir mahalle hikayesidir. Camlarda, dedikodu bulmak için çırpınan teyzeler, Kahvehanede, hiç aralıksız mahalle geyiği döndüren amcalar, Tonton nineler ve dedeler, Kardeş gibi büyüyen gençler ve çocuklar... Ve tabii olmazsa ol...