Merhaba arkadaşlar. Uzun zamandır aklımda olan bir hikayeyi yazmaya başlayıp kısa bir süre öncede yazmayı bırakmıştım. Kafamın içinde bütün hikaye bitmiş olsa da sonunu burada yavaş yavaş sizler için yazacağım. Okurken ufak bir yorum yada düşünce ve beğenilerinizi bekliyorum.
Şimdiden keyifli okumalar.İlk paylaşım tarihi
31.03.2020O çarşamba sabahı uyandığımda kötü bir şeyler olacağını hissetmiştim. Saat 07.00'de itfaiye sireni gibi çalan alarmımın sesiyle yataktan fırladım. Odam gökyüzünü kaplayan kara bulutlar yüzünden henüz aydınlanamamış olsa da işe gitmek için hazırlanmaya başlamalıydım. Annemin çok kızmasına rağmen gece yine çoraplarımla yatmıştım ve delice yatmalarım yüzünden çorabımın biri yine ayağımda değildi. Annem çoraplarımla yatmama ne kadar kızsa da benim soğuk geçen kış günlerinde ayaklarımı sıcak tutmam lazımdı. Bir yandan yatağımın içinde kaybolan yün çorabımı ararken diğer yandan da telefonuma gelen bildirimleri kontrol ediyordum. O an hiçte dikkatimi çekmeyen hava durumu bildirimini arka plana attığımı hatırlıyorum. Oysa nereden bilebilirdim göz ucuyla bile bakmadığım bildirimde ki asıl şiddeti. Sanırım '' Bugün bölgenizde şiddetli yağış ve sis var. Islanmamaya çalışın. '' gibi bir şeyler yazıyordu. Islanmak... Malesef ödediğimiz bedel ve çektiğimiz acılar şiddetli yağan yağmurda ıslanmaktan çok daha büyük oldu.
Saçımı at kuyruğu yaptım, geceden hazırladığım kıyafetlerimi giydim, en sevdiğim şeftali tonunda ki rujumu da sürerek kabanımın düğmelerini boğazıma kadar ilikledim. Evden çıkarken içimde dinmek bilmeyen hatta kalbimi sıkıştıracak kadar büyük bir sıkıntı vardı. Yağmur henüz yüzünü göstermese de göz gözü görmeyecek kadar yoğun bir sis çoktan bulutlardan inip yeryüzündeki yerini almıştı bile.
Çağlayla evlerimizin arasında sadece alt katında Kadir amcanın manav dükkanı olan müstakil bir bina vardı. Otobüs durağına doğru yürürken gördüğüm kadarıyla sokaktaki bütün arabaların üzerine çiğ düşmüş ve sular damla damla yere iniyordu. Duraktan geçen ilk otobüse bindim ve genelde ayakta gitmeyi tercih etsem de o gün ilk boş gördüğüm yere oturdum. Haftalardır hiç aklıma gelmese de o gün Oğuz'u düşünmüştüm. Belki de görmek istedim, bir yerlerde karşılaşıp konuşmak... Aslında Oğuzla bir sonum olmadığını anladığım için ondan ayrılmıştım. Yani çözülebilecek gibi değildi aramızda ki problemler. Zaten bir süre sonra sevgi yerini alışkanlığa ve katlanmaya bırakmıştı. Her şeye rağmen görmek istemem de bu alışkanlığın kötü bir yanıydı sanırım. O da benimle aynı fikirde olmalıydı ki aksi taktirde bir kere olsun beni araması icabederdi. Aramadı. Aramadığı gibi burada da kalmadı. Arkasına bile bakmadan hatta bir '' hoşça kal '' ı bile çok görerek gitti. Oysa Oğuz'u hep iyi hatırlamak isterdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI BALON DEMETİ
Teen FictionTüm hakları saklıdır... Yeni bölümler her cumartesi yüklenecektir... Okurken pasajlara ufakta olsa bir yorum bırakın ve düşüncelerinizi benimle paylaşın lütfen... Arkadaş seçilmiş kardeştir insana. Eğer sizin de varsa seçilmiş kardeşiniz ve nereden...