KAR TANELERİ

194 7 0
                                    

      Ayağa kalkıp bir kaç adım attıktan sonra koridorun başında ki pencereden kar yağdığını gördüm. Aniden bir telaşa kapıldım. O an dışarı çıkıp bütün kar tanelerini avuçlarımla yakalayıp yere düşmelerini ve yerde kar tutmasını engellemek istedim. Çünkü Çağla uyanacaktı ve uyandığında kar görmek onu mutsuz eder diye düşündüm.

      Oysa bir anne ve kucağına aldığı üç - dört  yaşındaki dünya tatlısı kızı hayranlıkla izliyordu karın yağışını. Küçük kızın ağladığı o çipil çipil bakan maviş gözlerinin kızarıklığından belliydi. Annesi de susturmak için karın yağışını masalsı bir dille anlatıyordu kızına.

      Doktor henüz Çağlayı kontrol etmemişti. Dün gece ki nöbetçi hemşirelerden biri doktorun saat dokuzdan önce gelmeyeceğini söyledi. Doktor gelene kadar gidip elimi yüzümü yıkarım düşüncesiyle kadınlar tuvaletine doğru yöneldim.

      O sırada dün gece telefonuna cevap vermediğim Oğuz'da bana doğru yürüyordu. Dışarıdan yeni geldiği için saçlarının aralarına kar taneleri yerleşmişti. Bana doğru son adımını da attıktan sonra kollarını açıp sarıldı. Çağlanın başına gelenleri bizim mahalledeki Sedat'tan öğrenmiş. Olanlardan dolayı çok üzülmüş ve gece telefona cevap vermediğim için sabah ilk iş yanıma gelmiş.

      Dün görmeyi beklediğim kişi bugün karşımdaydı ama artık benim kalbimde daha büyük bir eksiklik vardı. Çağla o haldeyken ben Oğuz'u ya da başka bir şeyi düşünecek durumda değildim. Onun sarılmasına karşılık verecek gücü bile bulamadım kendimde.
Konuşmak için kafeteryaya indiğimizde önce yiyecek bir şeyler ve çay alıp '' Acıkmışsındır. '' dedi. Çay da dahil aldıkları masada öylece soğumaya mahkum oldu.

Filmlerde izlediğimde inanması güç geliyordu. Hatta ben üzülsem de mutsuz da olsam canım hep yemek yemek ister diye düşünüyordum. Kazın ayağı öyle değilmiş işte. Meğer ben o güne kadar hiç öyle bi üzüntü yaşamamışım. Sanki bir şeyler yiyip içmeye kalksam ağzıma attığım her lokma ya da her yudum boğazımda birikip beni boğacak gibi geliyordu.

      Ben o haldeyken bir kaç masa ötemde Caner'in 2 tost yiyip 3'te çay içmesi, yani içebilmesi sinirlerime dokundu ve o an orayı terk ettim. Doktorun gelmesini beklemek için yukarıya annemlerin yanına çıktım. Dayanacak gücüm kalmadı sanmıştım oysa ki çok güçlüymüşüm. Bunu ileriki günlerde daha iyi anladım.

KIRMIZI BALON DEMETİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin