Annemle başbaşa kaldığımız bir zaman da bana '' pazartesi büroya gideceksin değil mi kızım? '' dedi. '' O nereden çıktı anne? '' diye sordum. Oya Hanım pazartesi günü stajıma devam etmediğim takdirde büro ile bağlantımı kesmek zorunda kalacaklarını söylemiş anneme. O an kendi aralarında konuşurlarken beni gördüklerinde neden sustuklarına anlam verdim. '' Gideceksin değil mi ? '' diye tekrarladı. '' Çağla uyanmadan hiç bir yere gidememem '' dedim. Bana kızmasından, nasihat vermesinden kaçmak için telefonumu elime alıp ilk gördüğüm kişiyi aradım. Son konuşulanlarda Oğuz vardı. Onun numarasını çevirdim. Telefonu kapalıydı ama ben anneme çaktırmamak için sanki telefonun ucunda beni duyan biri varmış gibi konuşmaya devam ettim.
Caner hastane kapısının orada babasıyla vedalaşıyordu. Ayak üstü biraz konuştular ve kapıya çağırdığı taksiye binip gitti. Taksi gözden kaybolunca bende Çetin amcanın yanına gittim. Caner'in kardeşini bu halde bırakıp gitmesi onu çok üzmüş hatta kızdırmıştı ama kızgınlığını dile getirmek yerine Caner'in söylediklerini tekrarladı. '' İşlerini düzene koyar koymaz geri gelecekmiş kızım '' dedi gözündeki yaşları silerken. Adamcağıza oğluyla ilgili kötü bir şey söylemek yerine sadece onun söylediklerini dinlemeyi tercih ettim. Bazen de bana değil de sanki Suzan teyzeye anlatıyor gibiydi. Suzan teyzeyle konuşuyor, ona dert yanıyor bir yandan da ona olan özlemini dile getiriyordu. '' Ah Suzan ahh sen olsaydın yanımızda '' diyordu. O kendi kendine konuşurken ben onun koluna girdim ve babamların yanına gittik. Sanırım annem babama Oya Hanımla yaptıkları konuşmadan bahsediyordu. Doğrudan beni ilgilendiren bir mesele olsa da açıkçası hiç üzerime alınmadım konuştuklarını. Duymazdan gelmeyi tercih ettim de diyebiliriz... Söylenmelerine cevap verseydim iki taraf için de değişen hiç bir şey olmayacaktı. Ne onlar beni anlayacak '' Tamam kızım Çağla uyanana kadar yanında kal '' diyecekti ne de ben '' Peki annecim, peki babacım hadi eve gidelim. Pazartesi de stajıma devam ederim '' diyecektim.
Derken telefonuma bir mesaj geldi. '' Bekleme salonundayım, gel. Konuşmamız lazım '' yazıyordu Oğuz'dan gelen mesajda. Usul usul kalktım yanlarından ve beş on dakikaya dönerim diyerek kocaman yapay ağaçlarla süslenmiş bekleme salonuna gittim. Oğuz oradaydı ama arkası dönüktü. Ona doğru yaklaştığımda sessiz sessiz bir şeyler tekrarladığını duydum. Sanki benimle yapacağı konuşmayı ezberler gibiydi. Keza konuşmamız sırasında da arkası dönükken tekrarladıklarına benzer şeyler söyledi. '' Selam '' dedim cebinde olan sol elinin bileğine hafifçe dokunarak. Elleri soğuk değildi. Hastaneye yeni gelmediğini anladım. Uzun zamandır burada benimle konuşacağı şeyi planlıyor olmalıydı. Bileğine dokunmamla hızlıca yüzünü bana döndü. Gördüğüm manzara beni bir hayli korkuttu. Gözlerinin altı mosmor olmuştu ve gözleri kan çanağına dönmüştü Oğuzun. ''Senin neyin var ne bu halin '' diye sordum. '' Uyuyamıyorum geceleri '' dedi. Bugün onu aradığımı söyledim ve telefonunun neden kapalı olduğunu sordum. Beni pek de tatmin etmeyen kaçamak cevaplar vererek geçiştirti. '' Konuşmamız gereken konu nedir '' diye başka bir soru sordum. Belimin arkasında birleştirdiğim ellerimi birbirinden ayırdı ve sol elimi tuttu. '' Seni kaybetmek istemiyorum '' dedi elimi tuttuğu elleri titrerken. Ben bir şeyler söyleyecekken '' Lütfen bitirmeme izin ver '' dedi. '' Beni sevmeyi unutma, çünkü ben çıkaramıyorum aklımdan biz olmayı '' derken elimi tutuyordu. Yeniden birlikte olmamızı istiyordu hatta yalvarırcasına gözlerimin içine bakıyordu. Bir yandan da ağlıyordu. Onu ilk kez ağlarken görmüştüm ve bu içimi çok acıttı. Artık gözlerine baktığımda aşkı göremesem de Oğuz değerliydi benim için. Oğuz o haldeyken ona bir daha birlikte olmamızın imkansız olduğunu anlatacak kelimeleri bulmaya çalışıyordum. Onu en incitmeyecek, kırmayacak şekilde konuşmanın yolunu arıyordum. '' Artık sana aşık değilim '' demek yerine '' Şu an böyle bir şeye hazır değilim '' demeyi seçtim. Bu sefer de ben sözümü kesmesine izin vermedim ve '' Çağla dün gece bir kriz geçirdi. Ne zaman uyanacağı belli değil. Uyanacak mı o bile belli değil. Evime gitmiyorum ve stajımı bıraktım. Hangi arada seninle yeni bir ilişki yaşayabilirim? '' diye sordum. Daha bir kaç dakika önce gözlerinde yaşlar olan Oğuzun o anda gözlerinden ateş çıkıyordu. Kibarca tuttuğu elimi sıkmaya başladı ve bir yandan da bağırıyordu. '' Stajı bırakmak ne demek Deren. Sen bunun için ne kadar çalıştın, ne kadar emek verdin. Nasıl bırakabilirsin. Çağla için bütün hayatından vazgeçmekte ne demek Deren '' dedi. Bir hamleyle elimi kurtardım ondan ve kendine gelmesini söyledim hastanede olduğumuzu hatırlatarak. Hızlı adımlarla bir o yana bir bu yana yürürken sakinleşmiş gibi görünüyordu. Birden tam da önümde durdu ve '' Peki aynı şeyi benim için de yapar mıydın Deren '' diye sordu. Verecek cevabım olmadığından mı yoksa verdiğim cevabın onu mutlu etmeyeceğini bildiğimden mi bilmiyorum ama sadece sustum. Susmamdan anlamış olmalıydı ki beni duvara doğru itip duvarı yumrukladı. Elleri kanayana kadar durmadı. Sonra da orayı terk etti. '' Ben az önce ne yaşadım '' diye sordum kendime yaşadıklarımın şokunu henüz üstümden atamamışken. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra annemlerin yanına gittim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI BALON DEMETİ
Teen FictionTüm hakları saklıdır... Yeni bölümler her cumartesi yüklenecektir... Okurken pasajlara ufakta olsa bir yorum bırakın ve düşüncelerinizi benimle paylaşın lütfen... Arkadaş seçilmiş kardeştir insana. Eğer sizin de varsa seçilmiş kardeşiniz ve nereden...