Ana yola çıkmıştık köprüye doğru ilerliyorduk Lena yüzüme bakarak;
-Sen olmasan şu an ya ölmüştüm yada salak bir enfekteydim, her şey için teşekkürler.
-Yaşamak için savaşmamız gerek Lena. Sen ve ben yaşamamız için..
-...
Köprünün tam ortasına gelmiştik, sağa çektim ve arabadan indim. Lena şaşırmış bir şekilde;
-Neden durduk.
-Biraz konuşalım bence. zihnimize iyi gellecek.
-Bence de.
-Bir gün biri sana gelip Dünya'da hiç tanımadığın bir adam seni enfektelerin arasından kurtaracak dese inanır mıydın?
-Asla, aklımın ucundan geçmezdi...
-Benimde...
Köprünün ortasındaydık, arabaya yaslandık ve boğazı seyretmeye devam ettik. üstümüz başımız kandı, yaşadıklarımız yüzünden oldukça psikolojimiz bozulmuştu. Boğazı seyrederek Lena'ya;
-Belki birileri vardır Lena, tıpkı sen gibi baban gibi...
-Bilmiyorum belki vardır ama görüyorsun olanları... Her şey bir anda oldu. Daha 10 sene öncesine kadar okula gidip gelen iyi bir aileye iyi bir hayata sahip olan; bir kızdım ben. Yani Olsa bile yaşama oranı çok az.
-Aynen benim yaşantımda genel olarak öyleydi bir anda değişti sadece bir an...
-Kant, o kadar anlamsız ki... Ailemi herkesi ama herkesi kaybettim. Sadece babam kalmıştı...
Lena ağlıyordu, yanına giderek onu teselli ettim. Gözlerine bakarak;
-Her şey geçecek, Dünya esaretten kurtulacak bana güven!
-Sana ne olursa olsun güveneceğim Kant ne olursa olsun.
-...
-Lena, atla arabaya silahçıya gitmemiz gerek bildiğin üzere; cephanemiz bitti.
-Benim bildiğim bir kaç silahçı var oraya gidebiliriz.
Arabaya bindik ve Lena'nın tarif ettiği silahçıya doğru yol aldık... Silahçıya ara sokaklardan geçerek ulaşmıştık. Silahçı dükkanın camı kırıktı, Lena ya dönerek;
-Birileri var Lena! Cam kırık belli ki birileri gelmiş olabilir.
-Neden olmasın...
-Hadi inip cephane ve silah alalım, aksi takdirde enfektelere yem olacağız.
Olabildiğince cephane doldurduk bagaja, yan marketten gıda stoklayıp arabaya atladık. Şimdi ise İstanbul'un en yüksek kulelerinden birine çıkıp işaret gönderecektik, belki birileri görüp gelir diye. Hava iyice kararmıştı, yatacak yer bulmalıydık. Lena'ya dönerek;
-Lena nerede kalacağız?
-Bence kuleye sür!
-Olmaz, hava baya karanlık ve oldukça yorgunuz, eğer enfektelere denk gelirsek olacakları biliyorsun...
-Tamam, o zaman kıyaya inelim, orada bir kayık veya sandal bulursak boğazın ortasına doğru çekip yatalım ama biraz sallanacağız. Ne dersin?
-Muhteşemsin.
Artık Avrupa kıtasındaydık, Lena'nın tarifi üzerine vapurların olduğu bir yere gelmiştik, arabayı park ettik, silahlarımızı ve eşyalarımızı alıp vapura doğru ilerliyorduk. Lena'ya sessiz olması gerektiğini söyledim. bir elimde sivri balta diğer elimle ise Lena'nın ellerini tutuyordum. Feribotun içine girdik ve bir sandalı indirip kıyıdan uzaklaştık. Lena uykuya dalmış ben ise etrafı gözetliyordum, Lena'nın üşüdüğünü fark ettim, Resmen boğazın ayazı üzerimize vuruyordu. Çantamdan bir ceketimi çıkarıp Lena'nın üzerine örttüm. Bir vakit sonra, ayın yansımasını izlerken uyumuşum.
kol saatim deki alarmın çalmasıyla uyandım. Lena ise hala uyuyordu ,Güneş'in doğmasına az bir vakit kalmıştı. Lena'ya seslenerek;
-Lena uyan sabah oldu.
-Daha güneş çıkmadı...
-Tamam kıyıya yanaşana kadar zamanın var.
Kürekleri iterek kıyıya doğru yanaştım.
-Lena kalk artık! Kıyıya ulaştık.
Lena uyanmıştı;
-Yemek yiyeceksen, çantamda konservelerden birini al!
-Sen yemeyecek misin?
-İştahım yok sen ye!
Hazırlanıp eşyalarımızı ve silahlarımızı alıp, kıyıya atladık ve koşarak arabaya bindik. Kentin en yüksek kulesine gitmemiz gerekiyordu, Lena'ya dönerek;
-Lena yolu tarif eder misin?
-Tabi
Yolda giderken aklıma bir şey gelmiş ve Lena'ya dönerek;
-Yeni üs kule olacak, O yüzden son kontrolleri gözden geçirelim. Bir ihtiyacın var mı?
-Biraz kıyafet ve su birde örtü lazım işaret için yemek yeterince var.
Sağdaki büyü markete girdik, etrafta bir kaç uyuşmuş enfekte vardı. Onları öldürecek zamanımız olmadığından hızlıca alacaklarımızı alıyorduk, oldukça fazla su almıştık ama genel olarak bayat sulardı. Lena ihtiyaçları alıyor ben ise yanında silahla etrafı kesiyordum... İşimizi bitirdik ve yüksek kuleye doğru yol aldık.
Geldiğimizde ise etraf oldukça sessizdi, enfekteler kesin kulelerin içine saklanmıştı veya dinleniyorlardı. Arabadan yavaşça indik, arabanın kilidini olası bir durum için açık bırakmıştım. Lena'ya;
-Şimdilik erzağın azını alalım eğer enfektelerden çatıya çıkamaz isek; arabaya geri döneriz. Eğer çatıya çıkarsak, gelip eşyalarımızı alalım.
-Tamam General hedefin headshot olsun!
-Şakanın sırası değil, bana bir şey olursa; Arabaya bin ve kaç kendini feda etme...,
-Sana bir can borçluyum.
-Daha ölmedim...
Lena ile yavaşça içeriye girdik etraf da bir şey gözükmüyordu, Lena'ya silahının ışığını açması gerektiğini söyledim. yavaş yavaş üst kata çıkıyorduk, asansörün çalışmaması bizi biraz yoracaktı Ama değerdi. Birinci kata çıkmıştık, bir grup enfekte köşeye kıvrılmış dinleniyordu. Lena'ya işaret ederek; 1....2....3.. tetiğe basıp ateş ederek enfekteleri öldürmüştük. bu katı iyice gezdikten sonra bir şey olmadığını anladık ve hızlı adımlarla merdivenleri çıktık. Neredeyse son kata gelmek üzereydik, Lena;
-Çok yoruldum ne kadar kaldı?
-Dayan! geldik sayılır.
Son kata yaklaşmıştık ki; Değişik ve vahşi bir enfekte bize doğru koşuyordu... Beni bir hamlede yakaladı yüzüm o kadar yakındı ki enfektenin yüzüne silahla zor tutuyordum.
-Lena sık şuna ölmek üzereyim.
-Asıl ben ölücem!
-Kahretsin!
Enfekteyi ani bir hareketle alta aldım, belimden çıkarttığım komando bıçağını şah damarına geçirdim. Lena'nın yanına gittim;Acı içinde yerde kıvranan Enfektenin kafasına tekme salladım ve yerden aldığım Lena'nın silahıyla kafasını dağıttım. Lena kollarından yara almıştı, bayılmış bir vaziyette gözüküyordu. Ağlayarak;
-Lena lütfen uyan....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anti Dünya
ActionDünya, her geçen gün boğuluyor ve kendine zarar veren insanlığı son bir hareketle yok etmeye çalışıyordu... Ben Kant ise bu olanları canlı canlı izliyor ve kendimi korumaya çalışıyordum. 2020'de çıkan bu salgın sadece beni etkilememiş bir çok insanı...