Annem ve babam yan yana yerde öylece yatıyorlardı.Yüzleri sararmış , nefesleri kesilmiş, gözleri açık öylece.
Gördüğüm şeyin gerçek olduğuna inanamadım , inanmakta istemedim .Vücudum birden kaskatı kesildi, kapının önünde öylece kala kaldım. O esnada polislerden biri odanın içine girdi .Yerde yatan annemle babamın nabızlarını kontrol etti ve sonra da başını biraz öne eğip üzülerek" Ölmüşler!" dedi.Polisin söylediği "Ölmüşler! "sözü kulağımda araka arkaya yankılanırken vücudumun katılığını da çözüyor gibiydi. Evet ! Ölmüşlerdi! Ayaklarımın önünde yerde öylece sarımtırak yüzlerinde ki anlamsız huzurla ölmüşlerdi. Ama neden? Vücudum çözülüyordu ellerim ayaklarım benden bağımsız ve beni taşımak istemiyormuşçasına çözülüyordu .İşte kıyametim karşımda kendini tüm çıplaklığıyla bana sunuyordu ve benim onun karşısında yapabildiğim tek şeyse içimden kopup gelen acı feryadı dışarıya çıkabilmek oldu. Nasıl bir acıydı bu ? Tahmin bile edemezsin .Vücudumun her yeri sağlamken, her yerinden bıçak darbeleri almış gibi acıması. Bağırıyordum ! Çaresizce avazımın çıktığı kadar bağırıyordum. Anlam veremediğim bu sona feryat ederek karşı koymaya çalışırcasına ,nafile olduğunu bile bile.
Bağırışlarım tüm sokağı inletirken polisler beni evden, karşımda ki acımasız manzaradan uzaklaştırmaya çalıştılar. Neden bilmiyorum ama bana acı veren o manzaraya daha fazla bakabilmek ,o anı hunharca aklıma kazıyabilmek için var gücümle polislere direndim.Ama bir yere kadar polisler beni daha evden çıkaramadan bayılıp kalmışım.Ertesi gün gözümü hastane odasında açtım.Bana verdikleri sakinleştiricilerin etkisiyle tüm gece şuursuzca uyumuşum .Sakinleştiricilerin etkisi geçip de kendime gelmeye başladığım da hastane odasında ki yalnızlığım yüzüme tokat gibi çarptı. Artık yalnızdım! Bu hastane odasında ki gibi koca dünyada da yapayalnızdım.Tek varlığım ailem yoktu artık.O an annem ve babamın ayaklarımın önünde cansız yatan görüntüleri geldi gözlerimin önüne .Gözlerimi kapattığımda yine gözlerimin önündeydi o acımasız görüntü ,açtığım yine gözlerimin önünde .Karşımda ki boş duvarda da yine aynı acımasız görüntü vardı , hızla başımı çevirdiğim yerde de .Baktığım her yerde onları görüyordum.Öylece yerde cansız yatışlarını. Deliriyordum ciddi ciddi deliriyordum.
Aklımı kaybetmeme az kalmışken içeriye bir polis girdi.Acıyarak teselli eden bir gülüşle " Kendine gelmişsin kızım ." dedi. Ve yavaşça ilerleyip yanı başımda duran sandalyeyi karşıma çekti .Yüzünde ki ifadeyi hiç değiştirmeden karşıma çektiği sandalyeye oturdu. Elinde tuttuğu kağıtları dizlerinin üzerine koydu ve yine aynı acıyan ses tonuyla;
_" Senin için zor olduğunu biliyorum ama bana dün yaşadıklarını anlatır mısın ? "dedi.
Ne kadar da kolay söylemişti."Dün yaşadıklarını anlatır mısın?" Ben dün yaşadığım hiçbir şeyi anlatmak istemiyordum ki. Dün yaşadığım her şeyi unutmak istiyordum . Sonsuza denk unutmak.Daha dün aklıma kazımak için polislere istemsizce direndiğim o anları ,
o acımasız anları, yaşıma da ,ruhuma da ,vücuduma da kaldıramayacağı kadar çok acılar yükleyen o anları sonsuza denk silmek istiyordum . Hiç yaşanmamışçasına...Ama ne yazık ki anlatmalıydım . Çaresizce...Anlattım ! Kıyametimi anlattım! Ateşsiz ateşler içinde yanışımı , susuz boğuluşumu ,ölmeden diri diri toprağa girişimi anlattım. Yani dünümü anlattım. Sonrada aklımın tam ortasını kaplayan , hayatımı karartan o soruyu sordum.
_"Neden?"
Sorum karşısında polis memuru elinde ki kalemi yazdığı kağıdın üzerine koydu ,başını kağıdın üzerinden kaldırdı ve yüzüme daha da acıyan ifadeyle bakarak " Yarın karakolda öğrenirsin kızım ."dedi .Ve elindeki kağıtları üstünkörü toparlayıp alelacele odadan ayrıldı.
Polis memurunun bu apar topar gidişi , bir şeyleri anlatmak istemeyen bu tavrı aklımda ki "Neden? "sorularına bir yenisini daha ekleyerek, beni hastane odasında ki yalnızlığımla baş başa bırakmıştı.
Ertesi gün hastaneden ayrılır ayrılmaz ilk işim karakola gitmek oldu.On altı yaşım da bir başıma kafamda ki "Neden ?" sorularının acı cevabını almak için gittim karakola . Annem ve babamın olayına bakan polisi buldum .O polis de aşina olamaya başladığım acıyan gözlerle bakarak , konuşabileceğimiz küçük bir odaya aldı beni. Odada bir masa ve karşılıklı iki sandalye vardı .Odadaki masanın üzerinde ise içinde eşyalar bulun şeffaf bir poşet .İkimizde oturduğumuz da polis memuru yüzünde ki üzgün ifadeyle poşeti bana uzattı." Bunlar annen ve babanın üzerinden çıkan eşyalar ."dedi .Ve masanın çekmecesinden çıkardığı küçük bir kağıdı uzatıp " Bu da senin ."dedi.
Poşeti açmadım fakat kağıdı merak ettim. Polis kağıdı verir vermez okudum. Kağıtta "Nazlı kızım sana emanet . Ona kendi çocuğun gibi bak. Lütfen ." yazıyordu. Bu da neydi şimdi. Nazlı da kimdi ? Neden böyle bir not vardı? Aklım almıyordu . Anlayamıyordum! Kafamın içi karman çorman olmuştu. Sorularım birbirine dolanıyordu . Artık aklımda ki karmaşaya son vermeliydim , acımı dağlayacak olsa da , o soruyu sormalıydım .Ne kadar acı verici olursa olsun tek bir soruyla çekip kopartmalıydım içimde kanaya yarayı. Öyle de yaptım.
"Annem ve babam neden öldüler ?" Tek bir soru...
Sorum polisin yüzünde ki acıyan ifadeyi katlayarak gözlerimin içine bakmasına sebep oldu .Ama bu acı dolu bakış uzun sürmedi. Böyle bir haberi nasıl vereceğini düşünürcesine başını öne eğdi . Biraz sessiz kaldı ve sonra da ağzından o kelimeler çıkıverdi: "İntihar etmişler ."
İntihar mı ? Yok ! Yok ! Hiç kimse bu saçmalığa inanama mı beklemeliydi benden .Ortada hiçbir neden yokken annem ve babam neden intihar etsinler ki . Neden canlarına kıysınlar. Bu saçmalıktı ! Birde ikisi birlikte intihar etmişler . Bu daha da büyük saçmalık .Böyle bir saçmalığa inanamazdım .İnanamadım da." Neden ? "diye sordum."Neden intihar etmiş olsunlar ki ? Neden ?" Aklımın almadığı soruyu karşımda polise haykırırcasına sordum.
Adam haykırışıma yine aynı acıyan ses tonuyla cevap verdi :" Acını anlıyorum. Böyle bir durumu kabul etmek hiç kolay değil kızım. Allah sabır versin. Ayrıca annem ve babanın neden böyle bir şey yaptıklarını araştırıyoruz maalesef bir sonuca varamadık ama araştırmaya devam edeceğiz ."dedi. Sonra derince bir nefes verip konuşmasına devam etti. "Annen ve babanın neden öldüğüne dair yapılan araştırma bitti. Yani hastaneden cenazelerini alıp defin işlemlerini başlatabilirsin kızım ."dedi üzülerek.
*
Öğleye doğru nisan sonu değil de sanki kış günü gibi kasvetli bir hava oluştu. Havanın kasveti ruhuma eşlik ediyordu sanki .
Koca mezarlıkta önümde iki tabut, yanımda defin işlemleri için yardıma gönderilmiş bir kaç işçi ve benden başka hiç kimse yoktu. Havanın kasvetinden mıdır bilinmez, işçiler ıslanma endişesiyle işlerini çarçabuk bitirip gittiler . Koca mezarlıkta artık sadece biz kalmıştık ,ailecek . Onlar toprağın altında bense onların baş ucunda. Gözlerim yaşlı içimde kocaman kabaran bir öfkeyle onlara bakıyordum. O kadar öfkeliydim ki onlara, tıpkı bana doğru yaklaşan kara bulutların şimşekleri gibi çakmak istiyordum üstlerine. Neden ? Neden? Diye haykırmak istiyordum.Yanyana yaşamaya tahammül edemezken ne oldu da birlikte ölüme gitmeye karar verdiniz diye sormak istiyordum. Neden bana hiçbir şey söyleme gereği bile duymadan ,ufacık bir not bile bırakmadan beni yapayalnız bırakıp gittiniz diye haykırmak istiyordum .Beni hiç mi düşünmediniz , hiç mi sevmediniz diye ,üzerime gelen hava gibi gürlemek istiyordum ayaklarımın ucunda toprağa gömülmüş yüzlerine.Ama bu neyi değiştirirdi ki.Yalnızdım ,yapayalnız....
"Ağlayabilir miyim gönlüm? Müsaadenle ,şöyle katıla katıla şimşekli bir gökyüzü gibi ,günaha batan tüm kirliliğin ile ağlayabilir miyim ? Öylesine ama ölesiye ,bu can çıkana kadar bedenden , nefsimin nefesi kesilesiye , pembe güller mor menekşelere dönüşesiye,sol yanımın ateşi yükselesiye kadar ,kendi omuzum da kimseciklere yük olmadan , ağlayabilir miyim ? "
Hz. Mevlana
Ağlamalıydım ! Kendi omzumda kimseciklere yük olmadan ....
Keyifli okumalar dilerim 🍀🥰
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖZLEM ÇİÇEĞİ
ChickLitAnne ve babasının intiharları ile hayatı kökünden sarsılan Çağla'nın daha önce varlığından bile haberdar olmadığı teyzesinin yanına taşınmasıyla hayatı bambaşka bir şekil alır. * Hiç tanımadığı bu şehirde hiç tanımadığı bu insanların arasında kendis...