Media: Mew Suppasit
"Tamino, Habibi." (Mükemmel bir şarkı.)
Keyifli okumalar...
"Lena, yalvarırım şu kulak tırmalayıcı sesini kesip normal hâline geri döner misin? Bizimle Kanada'ya falan gelmiyorsun." Lena omuzlarına ancak gelen kısa saçlarını savurup "Daniel burada değil, beni tek başıma mı bırakacaksın?" diye tepindi.
Tam yarım saattir, tam yarım saattir havaalanının girişinde Lena'nın şımarıklığını çekmek zorunda kalıyorduk. "İlk defa yalnız kalmıyorsun bebeğim, şimdi bizi rahat bırak da uçağa yetişelim değil mi?" Yalan olduğu nereden bakarsan bak belli olan ağlamasına devam edip "Başıma bir iş gelirse-" sözünü hızlıca kesip "Başına hiçbir iş gelmeyecek, sen uslu uslu burada duracaksın ve biz de işi halledip geleceğiz." dedim.
Lena sonunda ikna olup vedalaştıktan sonra uçağa binmemizi beklemeden gitti. Birkaç gün trip attıktan sonra tekrar aynı hâline geri döneceğinden emindim.
İlk geldiğinden beri oldukça sessiz olan Mew'e dönüp "Gidelim." dedim. Mew kafasını belli belirsiz sallayıp bavulları peşinden sürükledi. Fazlasıyla dalgın gözüküyordu. Ortam o kadar sessizdi ki, ben bile bu durumdan rahatsız olmuştum. Sesimi çıkarmayıp uçağa yerleşene kadar bir şey demedim.
Mew uçaktayken kolumu tutup "Cam kenarına oturabilir miyim?" diye sordu. Omuz silkip geçmesi için yer verdim. Ağzında yuvarladığı "Teşekkür ederim." cümlesini ona odaklanmasam anlamayacaktım bile. Hostes yapmamız gereken şeyleri istikrarlı bir yapmacıkla göstermeye devam ederken dayanamayıp ona döndüm. "İyi olduğuna emin misin, kötü gözüküyorsun." Cümle ağzımdan çıktıktan sonra pişman olup dilimi ısırdım, bu beni ilgilendirmiyordu.
"Uçaklar... Hoşuma gitmiyor." diye fısıldadı. Ardından ekledi "Gulf, yukarıya koyduğumuz çantayı indirir misin? Bir şey almam lâzım." Sıkı sıkıya bağlamış olduğum kemeri on saat açmaya çalıştıktan sonra çantayı alıp ona uzattım. Çantasından birkaç ilacı avcuna döküp içti. İçten içe merak etsem de sormamaya karar verdim.
İlaçlarını aldıktan sonra derin bir uykuya daldı. Koltuğumda yan dönüp onu incelemeye başladım. Uyurken oldukça güzel gözüküyordu. Gözleri, burnu ve dudakları... Güzel bir çocuktu. Güzel ve garip bir çocuktu. Hatırlıyorum da, Kanada'dayken çok fazla iletişim kurmasak da girdiği her ortamda kendini belli ediyordu. Ama hiçbir şekilde o ortamların içine girmiyordu.
Lena bana onun hakkında birkaç şey anlatmıştı. Anladığım kadarıyla ailesiyle uzun süredir görüşmüyor ve tek başına yönettiği basım firmasında çalışıyordu. Kısacası kendi ayakları üzerinde duran biriydi. Fakat geçmişi onun yakasına yapışmıştı ve o bundan kurtulamıyordu. Hayat hikayesi pek de iç açıcı değildi...
Onu izlemeyi bırakıp önüme döndüm. Bir arkadaşlık ilişkisi için Kanada'ya gitmiyorduk, bu yüzden ne onun hayat hikayesini bilmeme ne de onun hakkında bir şeyler merak etmeme gerek vardı. Kafamı iki yana sallayıp düşünceleri kafamdan kovdum. Yolculuk uzun sürecekti ve ben de onun yaptığı gibi uyumaya karar verdim.
Gözlerimi açtığımda, Mew yanımda yoktu. Etrafıma bakınıp Mew'i aradım. Tuvalete gitmiş olmalıydı. Yerimden kalkıp tuvalete doğru ilerledim. Kapıyı tıklatıp seslendim. "Hey, orada mısın?" Kısa bir iç çekiş sesinden sonra Mew cevap verdi. "Buradayım, sadece kendimi iyi hissetmiyorum."
"Kapıyı aç, nasıl olduğuna bakacağım." dedim. Mew her ne kadar itiraz etse de sonunda kapıyı açtı. 1.80'nin üzerinde iki insanın zar zor sığacağı tuvalet kabininde dip dibe kalmak zorunda kalmıştık. Suratı bembeyaz olmuş Mew'e döndüm. "Uçak seni tutuyor, ilaçların bir etki etmedi mi?" Kafasını salladı. "Hayır, midem hâlâ bulanıyor. İnmemize az kaldı ama dayanmakta zorlanıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bad Thoughts (BoyxBoy)
Fanfiction| İnsanları para için öldüren sıradan bir tetikçi ve kardeşinin katilinin peşine düşen bir müşteri. | karanlığa fısılda, en dip karanlığa. bir deli gibi, bir aptal gibi, bir ölü gibi. karanlığa fısılda, en acı karanlığa. bir hiçlik...