Bu devirde insanlar insanları yakıyor, yangınlar değil.
Yalanlarla kül oluyor insanlar, alevlerle değil.
Sen daha çalmağın ucundaki ateşe avucunu yaklaştırırken,
Ne kadar sıcağa dayanabilirsin görmek isterken;
Sıcaktan daha çok yakabilecek bir şey v...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Boys Like You- Acoustic/ Anna Clendening
"Hayaller, Sahibini hep özler. Bir gece yarısı, Terk ettim onları yalnızlığa. Küstahlık ettim şeytanca.
Çünkü hayaller zihninden dışarı çıkamaz, Seni gülümsetemez; Seni yıkar, Yüzüne gerçekleri vururdu onlar.
Herkes bir gün kabuslarından uyanabilmeyi diledi, ama kimse uyanmanın ne demek olduğunu anlayamadı. "
Bazen her şeyi çığlık çılığa bağırasım geliyordu. Onların karşısına geçip "Ben iyi falan değilim!" demek ve her şeyi yıkmak istiyordum. Öyle bir ana geliyordum ki bazen Jongin'in yanındaki mezara gömülmek istiyordum. Bıçağa değiyordu kolum bir saniye. Sonra psişik seslerim bana ergenler gibi ölemeyeceğimi hatırlatıyordu.
Ama daha önemlisi; Eğer Tanrı Jongin'i bu kadar çabuk almak istediyse yanına, onun hayalleri artık benimkiler olmalıydı. Ben artık onun yaşayamadıklarını yaşamalıydım. Şimdi o bıçak tezgaha bırakılmış duruyordu. Hayat buydu işte. Sizi böyle sınardı o, en kötü noktanızdan ateş eder ardından da yalnızlığa iterdi. Hiç bir zaman mükemmel hayatım olmamıştı evet. Ama o karşıma çıktığından beri güneş yüzü görmeye başlamıştım ve şimdi vitaminsiz kalıyordum.
Evden içeri adım attığım anda tahmin ettiğimden daha kötüydüm. Rol yapmak zordu ve tüm gün içmek istiyordum. Çantamı yere fırlatıp buz dolabına ilerleyip bir kaç kutu çıkardım ve oturmayı beklemeden kafama diktim. Buna ihtiyacım vardı. Çünkü en azından kafayı bulabildiğimde onu hayallerimde canlandırmam çok kolay oluyordu. En azından onla bu şekilde buluşabiliyormuş gibi hissediyordum. Elimdeki kutularla kendimi yere bıraktığım salonun ortasında içmeye başlamıştım çoktan. Ama sessizlik bana iyi gelmeyince televizyon kumandasına uzanıp rastgele bir tuşa tıkladım.
Kukla gibi yaşamaktan bıkmıştım ve artık kendi hayatımı kendim şekillendirmek istiyordum. Kaçıncı kutudaydım bilmiyorum ama buzdolabından yenilerini çıkarmaya ihtiyacım olmuştu. Oradaydı. Onunla pikniğe giderken ıvır zıvırları benim hazırlamama izin vermezdi. Alışveriş yapıp evime gelirdi ve o hazırlarken ben tezgaha yaslanıp onu izlerdim. Ona yemek yapmak çok yakışırdı. Ona pek çok şey çok yakışırdı. Tanrı güzelliğine daha fazla dayanamamış olmalıydı. Şayet eğer ben Tanrı'nın yerinde olmuş olsaydım, ben onu hiç beklemeden alırdım yanıma.
Kapıya ardı ardına vurulup durmasıyla tüm hayallerim bir duman gibi dağılmıştı. Ama kapıyı açacak enerjisi kendimde bulamıyordum. Elimdeki sojuyu kenara bırakmaya çalıştım. Sadece biraz bulanıktı her yer ve bu işimi zorlaştırıyordu. İçtiğim zamanları çok zor devrilirdim bu yüzden bir sürü içmem gerekiyordu. Bünyem sanki baştan beri kendi özelliğiymiş gibi benimsemişti çoktan. Bir an başım dönmüş olsa bile kalktım ve kapıya ilerlemeye başladım. Delicesine çalınıyordu. Bıraksam kapı kırılırdı. İlerleyip açtığımda daha ne olduğunu anlayamadan yanağımda büyük bir sızı hissettim. Kendimi ise yere savrulurken buldum aniden.