SANHA
Kolumdan tutulup kaldırılmam ile öne adım atacaktım ki Kaldıran kişi kolumu tutup çekiştirmeye başladı. Hayır!
“Bırak beni! Minhyuk hyungu bırakamam!” Kolumu kurtarmaya çalışsam da o kadar sıkı ve kuvvetli tutuyordu ki peşinden gitmek zorunda kalmıştım. Okuldan çıkıp ıssız bir sokağa girdiğimiz de sonunda yüzünü görmeme izin vermiş ve beni karşısına almıştı. Gözlerim büyürken öylece kalakaldım. Tanrım… Şuan karşımdan cidden Minkyu hyung mu vardı? İki aydır açılmak için uğraştığım…
“Dudağın kötü görünüyor” O sırada sızısını fark ettiğim dudağıma gitti elim. Yüzümü buruştururken beni kaldırama oturtup karşımda diz çöktü ve yüzümü inceledi. yanaklarımın ısındığını hissederken başımı eğip gözlerimi kaçırdım.
“Neden beni getirdin? Minhyuk hyung şuan ne haldedir.”
“Orada olsan da bir şey fark etmezdi. Sadece dayak yiyormuşsun gibi görünüyor”
“Dalga geçme”
“Dalga geçmiyorum, çok zayıfsın.” başımı kaldırdığım da dibimde ki yüz ile nefesimi tuttum ve biraz gerilediledim. Minkyu gülümseyerek elini dudağıma götürüp kanı yavaşça sildiğin de nefes aldığımdan şüpheliyim. Tanrım dokunuşu çok narindi. Sanki acıtmamak için özel bir çaba sarf etmişti.
“Dudağına bakmamız gerekiyor”
“Buralar da bakabileceğimiz bir yer yok. Kendim hallederim” Başını yana eğip bana bakınca dudaklarım titredi. Nasıl böyle güzel bakabiliyor bu çocuk? Delirmek istiyorum.
“Okula dönelim o zaman çantamızı alır çıkarız” Gözlerimi büyüterek ona baktım. Ne demek çıkarız? Benimle mi gelecekti?
“biliyor musun Şuan tam ısırmalık duruyorsun”
“N-ne?” tanrım… kalbim şuan ağzımda atıyordu sanki. Minkyu gözlerini kaçırıp ayağa kalktı ve kalkmam için elini uzattı. Tereddüt etsem de elini tuttuğum da kolayca kaldırmıştı beni. Gerçekten dediği kadar zayıf mıydım? Bu kadar kolay kaldırdığına göre… evet.
Okula girdiğimiz de hala öğle molasında olduğumuzu fark ettim fakat kalabalık dağılmıştı. Minhyuk hyung neredeydi? Müdürün yanında olabilir miydi?
Sınıfıma girip eşyalarımı topladım ve çantamı alıp beni kapıda bekleyen Minkyu hyungun yanına gittim. Ben gelince yaslandığı yerden doğruldu ve onun eşyalarını da alıp okulun çıkışına ilerledik.
“Minhyuk denilen kişiyle, aynı yurtta mı kalıyorsun” Bir dakika, ben ona yurtta kaldığımı söylememiştim ki…
“Sen…Yurtta kaldığımı nereden biliyorsun?” omuz silkerek ellerini cebine soktu.
“Seninle aynı yurtta kalan bir arkadaşım var. O seni görüyormuş” Başımı salladım. Yani beni önceden de tanıyordu! Yanaklarımın ısınmaya başladığını hissettiğim de başımı önüme eğip yere baktım.
“Evet, aynı odadayız”
“Sevgilin mi? Sizi sarılırken gördüm”
“Ne? Hayır” Başını bana çevirdiğin de bakışlarımı kaçırıp yola baktım. Bizi sevgili mi sanmıştı? Oysaki Minhyuk hyung ile abi-kardeş ilişkimiz dışarıdan belli oluyor diye düşünüyordum.
“Sevgilin yok yani?”
“H-hayır. Neden soruyorsun ki?” Aptal birisi değildim ve benimle böyle konuşması umutlanmama sebep oluyordu. Sanki beni seviyor da açılamıyormuş gibi. Yani benim gibi…
“Çünkü ilgilimi çekiyorsun”
“Ne?!” Adımlarım durmuştu. Onun ilgisini mi çekiyordum? Ah… kalbim yerinden çıkacaktı sanki. Durduğumu ve utançtan kızardığımı görünce o da durmuş ve karşıma geçmişti. Pekala… Sanırım utançtan kıpkırmızı olmuştum.
“Bence sevgili olmamamız için hiç bir engel yok”
“S-sunb-“ elini çeneme koyup ona bakmamı sağladığın da dudaklarımda hissettiğim baskı ile ne yapacağımı bilemedim. Beni öpüyordu! Tanrım… bedenim bulutların üzerindeydi sanki. Dudakları o kadar güzeldi ki… bağımlısı olmamak imkansızdı. Ona karşılık verdiğim de duraksamış, ardından gülümseyerek daha da tutkulu öpmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFES//BİNWOO
FanfictionBaldıran zehrini bilir misin hyung? Zarif ve masum görünüşü olan beyaz Bir çiçektedir o zehir. Sen, O çiçeksin hyung. O çiçek kadar zarif ve masum görünüyorsun. Peki nasıl zehirler biliyor musun? Nefes yollarını felç ederek insanı nefessiz bırakır...