16

2.4K 217 56
                                    

Kendimi tamamen çökmüş bir halde bulmuştum sabah uyanıp aynanın karşısına geçtiğimde.

Hanji... O haklıydı. Belki de gerçekten birilerinin tavsiyesine uymalıydım.

'Aynanın karşısına geçip yüzümde ki yara izleri de ne diye hiç sordun mu kendine?'

Hanji'nin dediği şey anında dank etmişti aklıma. Yüzümü dikkatle incelemeye başladığımda fark ettimde, o lanet olası bir baş belasıydı.

Kim mi?

Tch, tabi ki de Eren değil...

'Eren.'

Fazla sevmenin ve bağlanmanın bedelini yüzümle ödemiştim. Ayrıca, bana geri de tamamıyla çökmüş bir ruh bırakmıştı.

'Size aşıkmışım doktor.'

Hayır, unut.

Bu işin yolunu acilen bırakmalıyım. Yoksa beni ilerisinde daha fazla bela bekliyor olacak.

Sabah küfrederek uyanmıştım, masanın üzerinden kafamı çekerek.

"Tanrım."

Sanırım toparlanmam biraz zor olacak.

Kalktığım gibi yüzümü yıkayarak, mutfağa geçtim ve kendime kahve yapmak için su koydum.

Canım hiçbir şey yemek istemiyordu. Ama dediğim gibi, toparlanmam gerekiyordu. Daha fazla bu şekilde yaşayamazdım.

Ya da yas tutamazdım. Bu benim gibi birisinin yapacağı bir şey değil.

Dün Armin'in sorduğu soru aklıma gelmişti.

'Eren'e karşı bir şeyler hissettiğin doğru mu?'

Evet ya da hayır demedim. "Bu da nereden çıktı?" diyebilmiştim. O ise özür dileyerek ortamdan ayrılmıştı.

Yeni kişiler, gerçekten garipti.

Hanji'nin az çok anladığını biliyordum. Fakat o ne olursa olsun kimseye katiyen söylemezdi.

Çünkü benim tek hassas olduğum konunun bu olduğunu biliyordu.

Eren'i ziyaret etmeyi her şeyden çok istiyordum fakat... Onu görünce daha çok umutlanacaktım.

Neyse, şu Eren konusunu kapatalım.

Kahvemi bardağa koyarak, buzdolabında ki ramenlere baktım.

Bunlar benim herhangi bir krize girmem karşısında burada duruyordu. Krizden kastım, depresyonun yan sanayisi diyelim.

'Tek garip yeniler değil.'

Hepsini alarak bir poşete koydum. Çok fazla vardı. Daha sonra kendime kahvaltı hazırlayarak, telefonumu aldım. Bir yandan kahvaltı ediyor diğer yandan da telefonuma gelen mesajlara bakıyordum.

İşim bittiğinde mutfağa toplayarak odama geldim ve odamı topladım.

Sanırım yeni bir gün beni bekliyordu. Ya da ben öyle sanıyordum.

~

"Ne yani, Zeke hastaneden gidiyor mu?"

Ah, cennetteyim sanırım.

Mikasa kafasını yarım yamalak yere eğdi "Emin değilim" der gibi.

"Bunu kutlamalıyız."

Zeke yanımıza gelerek ortaya konuştu.

"Mutlu gibi duruyorsunuz, yanılıyor muyum?"

Hafif ondan uzaklaştım. Mikasa kollarını birleştirdi.

"Ne zamandan beri hissettiklerimizi önemsiyorsun?"

Zeke güldü.

"Sizle de sohbet edilmiyor, canım."

İç çekip gözlerini yere indirdi.

"Veda etmek istedim, o kadar."

Sessizliğimi koruyarak kafamı başka bir tarafa çevirdim. Zeke'de hemen gitmişti.

"O bir baş belası."

Mikasa evet anlamında kafasını salladı. Bu kızla fazlasıyla ortak yönümüz vardı.

İşlerim olduğunu söyleyerek odama gittim. İki elimi de çeneme koyarak gözlerimi bir noktada sabitledim. Garipti.

"Tch, Zeke neden gidiyor? Bunda bir gariplik olduğu kesin..."

Aralık olan kapı gıcırdayarak açıldığında Pieck girmişti, odaya gözlerini kısarak güldüğünde.

"Temizlemek için girmiştim, rahatsız etmiyorum umarım."

Hayır anlamında kafamı salladım.

O temizlerken ben ise sessizce düşünüyordum.

'Sanırım tekrar yanıldım, tek ben değil bu hastane de çok garip...'

Umutsuz Vaka | Ereri ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin